1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
164
Okunma
Sevmeli insan,
Sevgilinin varlığı kalbinde dört mevsim bahar havası estirmeli...
Sevmeli insan,
Sevgilinin varlığıyla varlığı anlam kazanmalı, yokluğuyla da bir hiç olmalı...
Sevmeli insan,
Sevgilinin varlığı
Geceye mehtap, gündüze güneş gibi olmalı, yokluğuyla da kapkaranlık bir şehre dönmeli...
Sevmeli insan,
Sevgilinin özlemini sevmeli, hasretini sevmeli, gidişini, gelişini sevmeli.. Düşlerinde, hayallerinde oluşunu sevmeli...
İnsan severse böyle sevmeli; içten, yürekten, ölesiye.
İnsan severse girdiği kalbe bir misafir olarak değil, ebedi kalmalı.
İnsan severse, sevdiğini gönlünün rızkı bilmeli.
Tıpkı Efendimizin (s.a.v) Hazreti Hatice’ye kalbinde duyduğu sevgi gibi olmalı; "ben bu kalbe seni rızık bildim." buyurduğu gibi sevmeli.
Sevdiğini kalbinin, gönlünün rızkı bilmeli bir ömür.
Aşk böyle olmalı.
Sevmek böyle olmalı.
Sevgi böyle yaşanmalı.
Sevmekte bir nasip işidir elbet.
Aşk ürkek bir kuş gibidir; her kalbe uğramaz, her gönüle konmaz.
Çok kişi bu duygudan nasipsizdir. Bu dünyada nasıl iş, aş, dost nasip işiyse, aşkta, sevmekte, bir gönülde olmakta nasip işidir.
Aşk kapını çalmışsa, sevda yüreğine değmişse, bunu Rabbimizin bir lütfu olarak bilmeli ve şükretmelidir.
Bismillah deyip öyle buyur etmelidir gönlüne. Dua ile amin ile niyaz ile büyütmelidir aşkını.
Sarmalı, saklamalı, her şeyden sakınmalıdır. Yüreğinin en güzel yerinde, gönlünün sarayında oturtmalı. Ve onu iki cihanda yar bilmeli, can bilmeli, canan bilmelidir.
İnsan severse, nereye baksa, nereye gitse, onu görmeli, onu düşlemeli, onu düşünmeli...
Gün içinde aşkını görmediği her an için, her lahza için ona özlem duymalı...
Aşkını kalbine nakış nakış işlemeli...
Ona hitap ettiği her söz bala katık olmuş gibi tatlı mı tatlı olmalı...
Sanki, sanki bu dünyada ondan başka biri yokmuş gibi sımsıkı sarılmalı...
O uzaklara gittiğinde, azıcık uzaklara gittiğinde seven nefessiz kaldığını hissedebilmeli...
Tek nefesi o olmalı. Kalbinin atış sebebi, var olmanın tek anlamı o olmalı. Sevdiği başka diyarlara gittiğinde sanki canıda, ruhuda onunla gidiyor gibi olmalı. Onsuz her yer sürgün, onsuz her hane hapishane gibi sıkıcı görünmeli. Onsuz tüm şehirler gurbet sayılmalı.
Nefesi o.
Ruhu o
Yaşam hevesi o.
Tek neşesi o.
Her yerde o olmalı gönlünde.
Aşk böyle bir şey olmalı.
Aşk bu olmalı.
Aşkı böyle yaşamalı, aşk iddiasında bulunan her aşık.
"Gönlümün rızkı!"
Ne güzel bir kelime.
Ne zarif bir hitap.
Ne kadar İnce bir söylem.
Ne anlamlı bir değer veriş şekli.
Bu cümleyi söyleyebilmek için o aşkı yaşamak lazım. Nefes nefes kalbinde solumak lazım.
Bu cümleyi söyleyebilmek için sevgiliyi yürekte zerre zerre hissetmek lazım.
İşte böyle sevdiginizde, yüreğinize, gönlünüze bir aşkı böyle davet ettiğinizde, işte o zaman siz o aşkı böyle yaşayanlardan olursunuz. Aşkı böyle hissedenlerden olursunuz.
Resulullah böyle hitap etmişti Hatice Validemize.
Peki ya "KÖRDÜĞÜM" gibi sevmek?
Aşkın başka bir tarif şeklidir.
Sevgiliyle KÖRDÜĞÜM gibi aşık olmak. Asla çözülmeyen, hiç bir zaman ayrılmayan bir sevgi örneği. Hangi rüzgarlar eserse essin, hangi fırtınalar koparsa kopsun, hangi badireler gelirse gelsin bir sevginin, bir ilişkinin asla sarsılmayacağı, asla etkilenmeyecegi bir sevgi örneği bu kördüğüm gibi olmak.
Oysa günümüzde bir kelime yüzünden ayrılan, bir davranıştan ötürü darılan, yanlış bir tutumdan dolayı başını alıp giden nice sözde sevenler vardır. İlk imtihanda kaybeden, İlk sıkıntıda bavulunu toplayıp veda eden sözde aşıklar var malesef.
Oysa aşk direnmektir.
Hiç bir sıkıntı, hiç bir badire, hiç bir fitne fesatlık yürekte bulunan aşkın önüne geçememeli. Aşkı yıkamamalı. Seven aşık, maşukuna sahip çıkmalı.
Pes etmemeli.
Bir incir çekirdeğini doldurmayacak kadar küçük şeylerden yuvalar yıkılmamalı.
Bakın Peygamber Efendimiz (s.a.s) kuru ekmek yerdi. Sedirde yatardı. Sedirde yattığında sedirin izleri mübarek vücudunda izler yapardı. Fakirliğin de, zenginliğinin de, mutluluğun da, mutsuzluğun da bir imtihan olduğunu söylerdi. Mühim olan başımıza gelen her imtihana sabredebilmektir.
Direnmektir.
Unutma!
Derdin de, dermanın da tek kaynağı ALLAH’tır. Her şeyin tek yaratıcısı Allah’tır. Böyle bir inanca sahip olduğumuzda, bize düşen tek şey sabır limanına sığınıp tevekkül etmektir.
Ne demiş Mevlana hazretleri:
"Sıkıntılar misafirdir. Gelir ve gider. Önemli olan gönderenin hatırına misafire sabretmektir."
Aşk, her sıkıntıdan üstün olmalı. Hiç bir sıkıntı aşkı yok edememeli. Bitirememeli.
Aişe Validemiz Peygamber Efendimizle yeni evlenmişti. Eşinin kendisini sevip sevmediğini, ne kadar ve nasıl sevdiğini merak etmektedir. Aişe Validemiz bu düşüncesini Peygamber Efendimize sormadan edemedi:
"Ey Allah’ın Resulü, beni seviyor musun? "
Peygamber efendimiz de:
"Evet Ya Aişe tabi seviyorum." Dedi.
Aişe Validemiz nasıl sevdiğini de merak ediyordu. Hemen sordu:
"Beni nasıl seviyorsun?"
Peygamberimizin cevabı aşkın tarifi gibi olmuştu.
Aşkı iki kelimeyle izah etmişti. Aşkın tanımı için binlerce söz, yüzlerce kitap yazıldı, çizildi ama O, aşkı iki kelimeyle anlattı.
" Kördüğüm gibi" dedi.
Bu iki kelimede sevgi adına, aşk adına her şey vardı.
Aişe Validemiz çok mutlu olmuştu bu cevap karşısında. Ve Efendimiz’e sık sık sorardı:
"Ey Allah’ın Resulü! Kördüğüm ne alemde?"
Peygamber efendimiz de yine aşka, sevgiye kılavuzluk edecek bir cevap verirdi:
"İlk günkü gibi Ya Aişe"
İlk günkü gibi eksilmeden sevmek, sevebilmek Efendimize has bir sevgi olmalı.
Böyle bir sevgi ancak has yüreklerde barınır.
Günümüzde böyle bir sevgi var mı bilmiyorum. Umarım az da olsa vardır.
Kördüğüm gibi sevmek, ve İlk günkü gibi taze kalması, canlı kalması, hiç bitmemesi aşkın ta kendisidir.
Bir gün Mecnun çölde "Leyla, Leyla" diye dolaşırken, bilmeden, farketmeden namaz kılan bir adamın önünden geçer.
Adam namaz bitince Mecnun’a kızar.
Mecnun o adamdan özür diler ve şöyle der:
"Ben Leyla’nın aşkından seni görmedim. Ya sen!
Huzurunda olduğun Mevla’nın aşkından beni nasıl gördün?" der.
Aşk öyle bir şeydir işte.
İnsan kimi severse sevsin, kalbi onunla dolmalı, kalbinde ki sevginin büyüklüğünden kalbinde başka birine yer kalmamalı...
OYSA SEVGİ
Ne çok sevdik, ne çok yandık, ne çok yıkıldık...
Ne sevgiyi bulduk, ne vuslatı.
Yaprak yaprak döküldük her mevsim.
Yaprak yaprak sürüklendik hoyratça.
Ne çok fırtınayla boğuştuk, ne çok.
Ne seven ahdinde durdu, ne sevilen...
Oysa aşk bir kördüğümdü Nebi’nin yüreğinde.
Çözülmeyen, bitmeyen, her dem taze kalan...
İlk günkü gibi.
Gülüşüne kurban olmak, bakışına şiir dizmek gibi bir şey...
Kir tutmayan bir papatya yaprağı gibi bembeyaz...
Billur akan bir nehir...
Gecede gülümseyen Zühre yıldızı...
Oysa aşk, ikiden bir olmaktır, birden hiçe talip olmaktır...
Oysa aşk, "senden gayrısına, senden sonrasına, senden başkasına gözü kör etmektir...
Bir olma mührünü vurmaktır, ecele kadar...
Sevgi bir rızıktır. Rızıkların en güzelidir. Rızkın en güzeli sevgidir.
Gönlü dokunan, yüreğe dokunan, bakışa, gülüşe dokunan...
Rızkın en güzeli aşktır; söze dokunan, öze dokunan, hal ile görünen...
Öyle ya, "gönlümün rızkı" diyordu Efendimiz, Hatice Validemize.
Ben bu kalbe seni rızık bildim diyebilmek...
Dedirtebilmek...
Bu ne büyük zerafet, bu ne büyük incelik, bu ne güzel bir ifade...
Cümlelerin şahıdır, kelimelerin sultanı, sevginin en yüce şekli...
Şimdi soruyorum, hangi sevgileri rızık bildik?
Hangi sevgilere kıymet verdik?
"Bismillah" diyerek kalbimize buyur ettiğimiz, hangi sevgiler var?
Dualarla koruduğumuz, aminlerle sakındığımız, sarıp bağrımıza bastığımız hangi sevgiler var?
İki cihanda yar bildiğimiz, hep gönlümüzde, hep kalbimizde, hep içimizde var bildiğimiz hangi sevgiler var?
Yok...
Yok...
Yok...
Oysa sevgi kutsal bir duygudur...
Sevmeli insan. Efendimiz gibi sevmeli.
Sevdiğine İlk günkü gibi kördüğüm olmalı.
Ellerini açıp her duasında "gönlünün rızkı için şükür etmeli...
Sevmek böyle olmalı...
Abdurrahman Tümer
5.0
100% (1)