1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
58
Okunma
Hayat, büyük derslerini çoğu zaman sessizce verir. Ne bağırır, ne uyarır… Bazen bir kırgınlığın içine gizler gerçeği, bazen görmezden gelinen bir davranışın arasına, bazen de içimizi usul usul sızlatan o görünmez ağırlığın içine… Ve biz çoğu zaman sanırız ki bizi yoran, başımıza gelenlerdir. Oysa insanı tüketen şey yaşadıkları değil; onlara nasıl izin verdiği, nasıl karşılık verdiği, hangi kapıyı açık bıraktığıdır.
İnsana değer vermek, insan olmanın en zarif yanıdır.
Ama hak etmeyene fazla değer vermek, kendi kalbine yavaşça işleyen bir yara gibidir. Çünkü bazıları iyiliği bir erdem değil, hazır bir hak sanır. Sen ne kadar veriyorsan, onlar senden biraz daha almayı doğal görür. Derken bir gün, kendi fedakârlığının altında ezildiğini fark edersin.
Ve o yakıcı soru döner durur zihninde:
“Ben nerede fazla geldim? Nerede eksik kaldım?”
Bazen susman hoşgörü değildir; kendi sesini kaybetmeye başlamandır.
Bazen görmezden gelmen, sana yapılanı değil, kendini unuttuğunu gösterir.
Ve en acısı, seni inciten kişinin bunu fark edecek kadar bile duyarlı olmamasıdır.
Hayat tam burada sessiz ama güçlü bir hakikat fısıldar:
Durmayı bilmeyen için kimse durmaz.
Sınır koymayan için kimse geri çekilmez.
Kendi değerini korumayan için kimse “onu incitmeyeyim” demez.
İnsan ancak içindeki kırılmanın kaynağını gördüğünde, yaşadıkları onu yıkmak yerine güçlendirmeye başlar.
Belki zamanında söylediğin bir “hayır”, bugün taşıdığın bütün yorgunlukları engelleyecekti.
Belki küçük bir sınır, büyük bir acıyı hiç yaşatmayacaktı.
Belki de verdiğin değerin güzelliği, yanlış kişilerde değil; doğru kişilerde kendini çoğaltacaktı.
Ve insan sonunda şunu öğrenir:
Hak edene verilen değer büyütür;
hak etmeyene verilen değer ise içten içe tüketir.
Değerini doğru yere koymayı öğrenen hiç kimse, hayatın ağırlığı altında kalmaz. Çünkü insan bu hayatta, kendisine verdiği değer kadar sağlam durur.
Zamanla fark edersin ki hayat kimseye fazladan zaman tanımaz. Seni tüketen insanlarla aynı masada oturmaya devam ettikçe, kendi içinden biraz daha eksilirsin. Bazen en büyük iyilik, sadece kendine yaptığın iyiliktir: yanlış kapıları kapatmak, yanlış insanlardan çekilmek ve değeri yanlış ellere teslim etmekten vazgeçmek…
Çünkü insanın en sessiz çöküşü, kendini unuttuğu anda başlar.
Ve en büyük toparlanması, kendi değerini yeniden hatırladığı gün…
Belki de asıl güç; başkalarının seni nasıl gördüğünde değil, senin kendini nerede durdurduğunda gizlidir. Attığın her adım, koyduğun her sınır, seçtiğin her yol… seni ya yüceltir ya da tüketir.
Ve sonunda hayatın en önemli sorusu belirir:
“Ben kime değer veriyorum, peki o bana ne katıyor?”
Bu sorunun cevabını bulduğunda yollar aydınlanır, yüklerin hafifler, kalbin yeniden kendine döner. Çünkü insan, doğruyu bulduğunda değil; yanlışlardan çekildiğinde gerçekten özgürleşir.
5.0
100% (1)