0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
100
Okunma

Yıllar önce bir kız çocuğu tanımıştım.
İçimdeki kız evlat özlemiydi belki de Gamze kızımı yoluma çıkartan.
Yüzünü görmemişsem resmini görmüş ve telefonla görüşmelerim olmuştu.
Ama kalbinin derinliğinde taşıdığı gayreti ve hırsı yazdığı her cümleden hissederdim.
Anne-baba ayrılığının bıraktığı izleri gizlemeye çalışsa da, babasının ilgisizliği onu hem yaralıyor hem de bir o kadar güçlendiriyordu.
Onu tanıdığımda ortaokuldaydı.
Sessiz, kararlı, içine dönük ama müthiş bir çalışma disiplinine sahipti.
Ortaokulu birincilikle bitirdiğinde sanki kendi kızım başarı göstermiş gibi sevinmiştim.
Ardından süper liseye geçti… Orayı da birincilikle tamamladı.
Ben uzaktan yazılarla destek oldum; o ise kendi içindeki ışığı parlatıp yolunu açtı.
Sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne girdi.
Bölümünü hatırlamıyorum artık…
Ama içimden onun bunu da birincilikle bitireceğine güvenim tamdı.
Aylar, yıllar geçti. Yazışmalarımız seyrekleşti.
Hayat yolları insanları ayırır ama insan kalbi onları hep aynı yerde saklar.
Bir gün Facebook’ta hesabını buldum.
Ekledim; kabul etti.
Son paylaşımı 2017 yılındaydı.
Sayfasındaki son fotoğraflardan biri beni derinden sarstı…
İki arkadaşının arasında saçları dökülmüş, yüzü solgun bir kız vardı orada.
Kemoterapi gören birine benziyordu.
Siması da Gamze kızıma benziyordu.
İçimde bir yumru oluştu.
Mesaj yazdım… Cevap gelmedi.
“Acaba çok mu geç kaldım?” diye düşündüm.
Bir sevdiğini ki o öz evladım kadar sevdiği bir manevi kızı ise, yıllar sonra bile kaybetmek olasılığı insanı nasıl yaralar!
İçim daralıyor, düşünceleri kararıyordu.
Zaman zaman uğradım Facebook sayfasına…
Hiçbir yeni paylaşım göremedim.
Umutsuzca mesajlar yazdım…
Yanıt alamadım…
Sonra bir gün, bilgisayar yedeğimde hâlâ cep numarasının kayıtlı olduğunu fark ettim.
Muhtemelen iptal olmuş bir numara olduğunu düşünsem de, rehberime ekledim.
Sonra whatsapp sayfasına girdi.
Önce inanamadım…
Whatsapp’ı kullanımdaydı…
Hamakta sallanan bir kız vardı profilinde… Yüzü tam görünmüyordu ama yine de Gamze kızımın simasını andırıyordu…
“Bir zamanlar bir manevi kızım vardı. Umarım sağlığı iyidir,” şeklinde umutsuzca bir mesaj yazdım…
Daha sonra telefonuma baktığımda…
Gözlerime inanamadım…
“Merhaba, sağ olun iyiyim, siz nasılsınız?” diye bir cevap geldi.
O an kalbim hızlandı.
Bir insanın “yaşıyor olduğunu” bilmek bile bazen en büyük mutluluktur.
Hemen yazdım, endişelerimi anlattım, o fotoğraftaki kızı sordum…
Ve cevabı aldım:
“Facebook’a pek girmiyorum. O kız ben değilim, bir arkadaşımdı.”
O an içimdeki yük hafifledi.
Yıllardır sessizce taşıdığım korku, bir cümlede dağıldı.
Meğer zaman sadece uzaklaştırmamış; bir yerlerde aynı sıcaklığı saklamaya devam etmiş.
Bazen bir “Merhaba” insanın yüreğinde yılların tozunu siler.
Ve bazen insan, kendi evladı olmayan birine bile evlat kadar yürek bağlayabileceğini böyle anlar.
Kadir Tozlu
03.12.2025
5.0
100% (1)