1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
63
Okunma
Sonbaharda biraz karamsar oluyorum. İnsan sabah gülerek uyanmıyor elbet, hele mevsim sonbahar ise sabah ağzımda pas tadı ile uyanıyorum. Penceremi açıyorum, yamacına sisler inmiş, zirvesine güneşin ilk sarısı çalınmış dağlara karşı soluduğum temiz hava bana iyi geliyor. Her sabah, doğuya bakan penceremi ardına kadar açar, bir huzme güneş ışığında dans eden tozları seyrederim. Sonbaharın güz kızılı, yazın hazan sarısı, baharın acımsı bezelye yeşili, kışın beyazı her mevsim apayrı renk tonları ile odama uğrar. Belediye otobüsünün her sabah aynı durağa uğraması gibi bir şey bu, mevsimler de o şekilde pencereme gelir ve gider. Ömrüm böyle mevsimleri sayarak akıp gider.
Yıllar önce üç akasya fidanı diktim binanın önüne. Bu fidanlardan birincisi çok şanslıydı. nakliyat firması kapısına denk geldi, sulayıp, hayvanlardan koruyorlardı, yaz boyunca pembe çiçekler açıyordu. İkincisi emlakçının kapısına denk geldi, su vermediler kurudu. Her yıl onun yerine yenisini diktim. Bu yıl yine değiştirdim, bütün çabama rağmen bu fidan da kurudu. Üçüncü akasya fidanını kaç defa kamyon ezdi. Onun hizasında tüpçü dükkânı var. Tüp kamyonları yanaşırken fidana kırıyorlardı. Dikildiği günden beri kamyonların hışmına uğramıştır. Her defasında beni çok üzmüştür. Yere serilmiş fidanı kaldırır yanına kazık çakardım. Soyulan kabuğuna çamur koyar, naylonla bağlardım. Bir akşam fidanı kırılmış, yaprakları içinde serili buldum. Kış boyunca onun boş yerine bakıp üzülürdüm. Ondan tamamen ümidi kesmiştim. İlkbaharda o fidanın yerinde bir filiz beliriverdi. Bu dal hızla boy attı. Su verilmediği halde büyüdü. Bu sabah dallarında serçeler kavga ediyordu. Sabah serçelerin kavgasına uyandım. Pencerede epey onları izledim.
İlk işim pencereyi açıp Ağrı Dağı’na bakmak oluyor. Bakışlarım, şehrin ekşimiş yeşil tonlarıyla bezenmiş mahallelerinin, bahçelerinin üzerinden başlayıp, ta dağın artarda yükselen mor yamaçlarına varana dek yükseldi, peşinden en yukarıda, üşümüş beyaz zirveyi bulutların arasında arayıp buldu. Bu sabah dağın eteklerine sonbahar sisi çökmüş, yeni yağan kar toz gibi aşağılara doğru hafifçe serpilmiş. Doğudan günün ilk sarısı çalınıyor. Dağın rengi habire değişiyor. Ressam her an durmadan eserinin renk tonlarını değiştiriyor. O dakikada birine gel dağın renklerine bak desem o gelinceye kadar belki rengin sarısına biraz daha beyaz çalınacak dolayısıyla iş işten geçmiş olacak. Dağın ovaya bakan yamaçlarında aşağıya doğru akan siyah kayalıkların rengi, yanmış birer nehir gibi aşağıya sarkıyor. Sararan otlar siyah kayalıkları yer yer kapatıp saklıyor.
Mustafa Alagöz
5.0
100% (4)