10
Yorum
29
Beğeni
4,6
Puan
557
Okunma

’’İsminin yüklediği misyonla,
soyadının kulaklarımıza çakıldığı keskinlikle yazan şair.”
Elif Kurt;
Adının manasına yaraşır bir şekilde, hayatı elif gibi dimdik karşılayan, doğruluğu, duruluğu ve tevazuyu şiirinin merkezine alan güzel ruhlu şair.
Kaynaklarda doğruluğun, sadeliğin ve tevhidin sembolü olan ilk harf olarak geçen Elif;
Tüm harflerin kökü, başlangıcı ve özü kabul edilir. Aynı zamanda zarif bir isimdir.
İsminin zarifliği hem harfin biçiminden hem de taşıdığı manevi derinlikten gelir.
Gösterişsizdir ama anlamı bütün harfleri sırtlar.
Elif, varlığın özünü saklayan bir sırdır. Zarafeti harfin şeklinde değil, yaradılışın kalbine dokunan kutsiyetindedir.
Yoksul bir evin duvarına asılmış bir umut, anne dizinin dantel kokusu, ahşap bir kapının önünde bekleyen sessizlik kadar gerçektir.
Elif’in dürüstlüğü rüzgârda savrulsa da dimdik kalan bir fidanın adıdır.
Bükülmeyen omurga, eğilmeyen baş, hakikatin çizgisinde yaşayan insanın ismidir.
O da kalemini, tıpkı bu harf gibi eğip bükmeden, hakikatin kıyısında ve kalbin özünde tutar.
Kurt ise yırtıcı ve özgür bir ruhun, sezgisi kuvvetli bir yol takipçisinin sembolüdür.
Elif Kurt, bu iki anlamın kavşağında hem inceliği hem de direnci taşıyan bir ses olur şiirlerinde.
Elif Kurt’un şiirleri, modern zamanın yaralarını taşıyan birer iç ağıt gibidir.
Kalemi acının içinden süzülmüş bir sabır, umutsuzluğun koynunda filizlenen ince bir umut ve insanlığın en kırılgan yerinden yükselen bir ses gibidir. Tasavvufi bir nefesle, toplumsal yaralara eğilen bir vicdanın birleştiği yerde durur şiir dili.
Sözcükleri yük taşıyan deve misali ağır gibi görünse de bir kuşun kanadına benzeyen hafifliktedir.
Şiirlerinde coğrafyaların acısını, yetim kalmış sevinçleri, yıkıntı altındaki çığlıkları, insanın kendi içindeki uçurumu ve birleşmeyi bekleyen kırık kalpleri aynı potada eritmeye çalışır.
Onun dizelerinde hem küllerinden doğmayı bekleyen şehirlerin sesi hem de çatı katında saklanan çocukluğun masum resimleri vardır. Bir anda Filistin’in yanan kalbine iner, bir anda Anadolu’nun toprak kokan hüznünde sabaha erer.
Hayata, “her şey geçicidir ama hakikat kalır” gözüyle bakar. Dünyayı, insanın içindeki karanlık ve aydınlığın sürekli çatıştığı bir sınav olarak görür.
Bu yüzden dizelerinde, en ağır acılar bile mutlaka bir rahmet kıvılcımına, bir diriliş çağrısına, bir umuda dönüşür.
İnandığı gerçekleri süslemek yerine, çıplak ve sahici hâliyle şiire taşır. Onun için şiir bir kaçış değil, bir yüzleşme,
bir süs değil, bir edebi sığınaktır.
Bulunduğu her ortamda birçok şair gibi, şairliğin sadece kelimelerle değil, hal ile taşınması gerektiğine inanan bir duruşa sahiptir. Sessizliğiyle konuşan, bakışıyla derinleşen, kelimeleriyle dokunan bir karakterdir.
Zarafeti, yaralı bir coğrafyanın duygusuyla birleşir, keskinliği adalet arayışıyla perçinlenir.
O, ne salt bir romantik ne de sadece bir toplum şairidir.
Her ikisinin de hakikatini aynı yürekle taşıyan bir köprü gibidir.
Şiirlerinde bazen yara, bir yakarı, bir çağrı, bir şahitlik ve bir direniş barındırır.
ve en önemlisi şiir onun için bir iddia değil, bir emanettir.
Elif Kurt’un şiir rengi, kül grisi ile mavinin birleştiği çizgide buluşur.
Sesi, yıkıntı altından yükselen bir çocuk nefesi kadar kırılgan, bir annenin duası kadar güçlü,
bir dervişin suskusu kadar derindir.
’’Dünya ağırdır ama bir şiirle omuzlanır’’ der Elif.
Ona göre şiir, sadece kelimelerin ardına saklanmış bir güzellik değil, hayatın ağırlığını hafifleten bir dayanak,
ruhu taşıyan görünmez bir omuzdur.
’’Ben şair değilim’’ diyen bir şairin şairliğini inkâr etmesi, aslında onun en derin şairliğini açığa çıkarır.
Kim bilir belki de şairin yalnızca unvan ya da yetenekle ölçülemeyeceğini söylüyordur bizlere.
’’Ben şair değilim’’ dedikçe, şiir seni tekrar tekrar bulsun.
Yolun kelamın, hikmetin, gerçekliğin bilincinde daim açık olsun.
Kalemin hiç susmasın, yüreğin hiç kararmasın,
ve şiirlerin sonsuza kadar aksın hep sevgili Elif Kurt.
Saygı ve iyi dileklerimizle.
5.0
89% (8)
1.0
11% (1)