1
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
99
Okunma

Daha ilkokula başlamamıştım. Köyden hayli ırak evimize hele de kış aylarında misafir geldiğinde mutlu olurduk. Yeni bir yüz görmek o kişinin anlatacağı ilk defa duyacağım haberler dinlemekle yeni bir şeyler öğrenirdim. Hava oldukça güzeldi. Taze yağan karların üzerinde güneş ışınlarının kırılması gözlerimi kamaştırıyordu. Evimize köyümüzden bir amca geldi. Evlerinde peynir bitmiş. Bizden peynir almak istiyordu.
O yıl keçilerimiz vardı. Evimizin ihtiyaçlarından daha fazla yağ ve peynir yapmıştı annem. Adının Hafız Osman olduğunu öğrendiğim amca ile babam koyu bir sohbete daldılar. Kuzine sobanın üstünde ıhlamur çayı kaynıyordu. Çayları içerlerken Hafız Osman amca babama: “Bu memleketin kahrı çekilmez Ali ağa! Hemen seneye Ardahan’ın Lori (Yokuş Dibi) köyüne muhacir gidelim. Ne dersiniz!?” Misafirimiz içten tatlı tatlı anlatıyordu. Babam da: “Niye olmasın! Hafız ağa. Mal arazi ne var ne yok satıp hemen gidelim anasını satayım…”diyerek sohbeti kızıştırıyordu.
Ardahan yaylalarıyla bizim yaylalar komşudur. Ardahan yaylalarından adamlar bizim yaylanın yakınlarından odun taşırlar yaz aylarında. Yayla düzlüklerine çıktığımda ormansız düz ova Ardahan yaylalarını görürdüm. Bunun için muhacir olduğumuzda taşınacağımız köyde çamlık olmadığı için evimizin hemen yakınındaki ormana dalıp benden iki yaş büyük ablamla çam sakızı topladık. İkimizin topladığı sakızları bir araya getirdiğimize ayrı ayrı birer tavuk yumurtası büyüklüğünde sakız toplamıştık.
Hafız Osman amcaya ihtiyacı kadar peynir verildi. Böylece tatlı sohbetli misafirimiz evine gitti. O günden sonra muhacir gitme konusu evimizde hiç konuşulmadı. Ta ki köyümüzden muhacir olanlar duyulana kadar… Beşinci sınıfta okurken köyümüzden Adem dedelerin İnegöl’e muhacir olduklarını duyduk. Daha sonra aynı yılın sonbahar mevsiminde akrabamız Ahmet amcalar da İnegöl’e muhacir gittiler. İnegöl ismi kulağıma hoş gelir. Bende babama ısrarla biz de Ahmet amcalarla gidelim diye ısrar ettim.
Babam bir konuda istekli olmayınca sessiz kalır. Olumlu ya da olumsuz cevap vermez. Anadolu insanının müzmin sessizliğine bürünür. Maalesef babamdan cevap almak olanaklı olmadı bir türlü. Muhacir olma, İnegöl’e gitme isteği bir ukde olarak kaldı içimde.
Aylar ayları yıllar yılları kovaladı. Okul hayatım bitti. Çiçeği burnunda bir öğretmen oldum. Okuldan mezun olunca üç il isteme hakkımız vardı. Ben de Bursa’yı ilk sırada yazdım. Maalesef isteğim olmadı. Trabzon’da çalışmak kısmetmiş. Zorunluk hizmet, askerlik derken altı yıl Trabzon’da çalıştıktan sonra batı illerine istek yapmak olanağı yakaladım. Elbette Bursa ve bazı batı illerine istek dilekçemi yazdım.
Benim İnegöl, Bursa sevdam hiç bitmedi. Köyümden yakın arkadaşlarım Bursa’ya atanmıştı hem de İnegöl’e. Ta ilkokul yıllarından beri ruhumu terk etmeyen müzminleşen İnegöl sevdası bir türlü terk etmedi beni. İsteğimi babama söyledim. Batı illerine tayın isteğimi uzun uzun anlattım. Benim özellikle ortaokul yıllarında çektiğim zorlukları çocuklarımın çekmesini istemiyordum. Öğretmen arkadaşlarım da özellikle aynı amaçla büyük şehirlere, batıya atama yaptırmışlardı.
Bu kez babamın isteğimi olumlu karşılayacağına inancım hayli kuvvetliydi. Ablalarım evlenmişti. Anne babam erkek kardeşimle küçük bir aile oluşturuyorduk. Kardeşim de sanat okulunu bitirmişti. Kalifiye eleman olarak iş batıdaki fabrikalarda iş bulma olanağı hayli yüksekti. Ve kardeşimde köyde kalmak istemiyordu.
Babam kendisini hiç terk etmeyen koyunculuk yapma isteğini hiç terk etmedi. Koyunculuğa olan yakıcı arzusu sonucu evimizi çayırların bol, otlakların yakın olan köyün dışındaki arazide yapmıştı. Kapısının önüne koyun sürüsü gelmese hasta olurdu. Hele güneşli havada koyunların yayıldığı çayırlarda koyunları seyretmek, kuzuların meleyerek annelerine koşmalarını izlemekle sonsuz mutluluk duyardı.
Zaman değişmişti. Toprakla güreş yaparak çalışma devri kapanmak üzereydi. Gençler batı illerine gidip fabrikalarda çalışmayı köyde çalışmaya tercih ediyorlardı. Babama klasik deyişle muhacir gitme isteğimizi kabul ettiremedik. Babam muhacir olmak konusunda görüş bildirmeyerek rengini bir kez daha belli etti. Trabzon’da çalışırken köy okulları nisan sonunda tatile girer bende hemen köye dönüp işlere sarılırdım ta ağustos sonuna kadar. Nihayet altı yıl çalıştığım Trabzon’dan atamam Kocaeli iline yapıldı. Kader mi demeli bilemem ki. Bursa isteğim bir kez daha olumlu sonuç vermemişti.
Babama öğretmenlerin yaz tatilinin iki ay olduğunu artık Kocaeli’nden yaz tatillerinde ancak iki ay köye gelir iş tutabileceğimi söyledim. Babam bu görüşüme de bir cevap vermedi lakin yüzünün kızardığını fark ettim. Böylece ailece muhacir olma hayalim bir başka bahara değil tarihe karıştı. O yıllardan anımsadıkça beni üzen doğduğum topraklardan ayrılırken bizi uğurlama gelen annem, babam ve dostlardan ayrılırken hareket eden arabamızın arkasından el sallarken havada kalan elleri, eşimin çocuklarımın ve benim gözlerimizden akan gözyaşları soluk bir fotoğraf karesi gibi aklımda kaldı.