0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
73
Okunma
BAŞI SECDEDEN KALKMIYORDU NAMUSSUZUN
Saat öğlene yaklaşmasına rağmen hava hâlâ karanlıktı; sanki sabaha daha çok varmış gibi bir havası vardı İstanbul’un.
Evet, yağmuru sevmiyorum, hele ıslanmaktan nefret ederim; ama korkularımın sebebi bunlar değildi.
İçim yangın yerine dönmüştü; çıkan dumanı yüreğim nereye sindiriyordu, bilmiyorum.Bir arkadaşa derdimi anlattım. Can kulağıyla dinledi mi bilemem; istediğim cevapları alamasam da beni dinlemesi yetmişti.
Bilgisine, tecrübesine güvendiğim bu arkadaşa sordum:
“Yakın zamanda burası kentsel dönüşüme girecekmiş, bölge komple yıkılacakmış… Bize bir yer göstermeden kapıya mı koyacaklar?”Arkadaş:
“Kaç yıldır oturuyorsun orada?” dedi.“Tam on altı yıl oldu taşıneli.”Gülümsedi:
“Senin kontratın on altı yıllık, hem de sözlü kontratı! Hiçbir ev sahibi, memnun olmadığı kiracıyı on altı yıl evinde tutmaz. Elektrik, su faturalarını düzenli ödemişsen sana hiçbir şey yapamazlar. Suyunu, elektriğini keserse gider açtırırsın; o kadar basit. Yeter ki faturaların temiz olsun.”Sonra ekledi:
“Ya da ev sahibine hiç kira verme, ‘Taşınıyorum’ de. Zaten taşınmayacak mısın? Sorun çıkarsa da sana zarar veremez; gitsin şikâyet etsin. On altı yıllık kiracı birden bire mi kötü oldu derler, davalarına bakmazlar bile. Yine de bir avukata danış.”İçime su serpilmişti. Azıcık da olsa kendimi güvende hissetmiştim.Çok yalnız olduğumu sanırdım; meğer değilmişim. O arkadaşın elinden bir şey gelmezdi, durumu belliydi; işi vardı ama borcu da vardı. Annemin çok kullandığı bir söz geldi aklıma:
“Kör olsun şu fakirliğin gözü…”Emindim, durumu biraz daha iyi olsaydı mutlaka daha çok ilgilenirdi benimle. Yazık, şans işte.O gün güne biraz daha moralli başladım; yüzümde belli belirsiz bir tebessüm vardı.
Başka bir arkadaş da:
“Neden bu kadar kafana takıyorsun ki?” dedi. “Bazen bitmez dediğimiz sıkıntılar, bir de bakmışsın seni hiç ummadığın bir mutluluğa götürmüş. Belki bu senin için çok daha hayırlı olacak, üzülme bu kadar.”Aslında ben de bunu defalarca kendi kendime söylemiştim; ama insan kendi sesini kendine duyuramıyor ki…Saat ilerlemişti ama iş yerine hâlâ kimse gelip gitmemişti. Ortada kimse yokmuş gibi bir hâlde vardı.
Serkan ikinci kez çarşı iznine çıkmış, dolaşıyordu. Bir kahveye girip benimle iki kelime etti. Oğlumu ne çok özlediğimi onu görünce bir kez daha anladım. Ama ne yaparsın, oğlum askerdi; on beş ay vatani görevini yapacaktı, bize de kabullenmek düşüyordu.Kışı geride bıraktığımızı sanıyorduk; oysa kış daha yeni geliyordu. Kapıları sıkı sıkı kapatıyor, üst üste giydiğimiz kazaklar bile ısıtmıyordu. Kapıdan içeri girince anlıyorduk soğuğu.
Geçen yıl çok ılık bir kış geçirmiştik ya… Bir daha hiç kış gelmeyecek sandık herhalde. Balık hafızası işte.O kadar çok şey gelip geçiyordu ki hayatımızdan, nasıl başardılarsa artık, hiçbir şeyi hatırlamaz olmuştuk. Öyle bir düzenek kurulmuştu ki bundan sonra da hatırlayacağımızı sanmıyorum.Hava buz gibiydi, iş yok denecek kadar azdı. Bu dükkânla ilgili çok ciddi kararlar almak zorundaydım.
Yeni bir harcama mı?
Yok, bu iş yeri yeni harcama yapacak kadar bile canlı değildi.Kimsenin uğramadığı kör bir sokak… Koca koca apartmanlarda sanki kimse oturmuyordu.
Ha, bu insanlar çok bilinçli, çok eğitimli falan sanmayın. Elbette aralarında öyleleri vardır ama ben henüz hissetmemiştim. Herkes evine çekilmiş, ne paylaşacaksa oradan paylaşıyordu artık. Dışarıdaki hayattan kopmak üzereydiler; sanal âleme dalmış, başka bir dünya keşfetmiş gibiydiler. Oysa karşılarındaki insanlar da kendileri gibi etten kemikten vardı; farkında değillerdi. Cam kapandı mı her şey camın arkasında kalıyor, kimse orada ne konuşulduğunu bile hatırlamıyordu.İnsanlar yalnızlaşıyor, birçok şeyden sistemli bir şekilde uzak tutuluyordu. Bunda da epey başarılı olunmuştu.
Şu an bu ülkeyi kimlerin yönettiği belli değildi. Sadece yakışıklı bir başbakan ekranlarda görünüyordu, arkada neler döndüğü kimsenin umurunda bile değildi.Televizyonda tartışma programlarını izliyoruz; en tepedeki insanlar bile konuşmaya korkuyor artık. Kimse fikrini açıkça söyleyemiyor, “Başıma bir iş gelir mi?” korkusuyla.
Bu ülkede kim neyi nasıl yaşıyor, halkın haberi yok. İnanılmaz günlerden geçiyoruz. Bu yol nereye çıkacak, doğrusu ben de merak ediyorum.Saat on biri geçti, hâlâ siftah yapamamıştım. Normalde bu saatlerde burası dolup taşardı.
“Neden bu hâle geldik?” diye soruyorum kendime, cevap bulamıyorum. Dedim ya, balık hafızası…İki aydır ev sahibine kira vermiyordum. Üçüncü ayı da geciktirdim. Eskiden kirayı asla geciktirmezdim ama artık ben de yapmıştım.
Ev sahibi inatla kontrat yapmayınca ben de kira ödememeye karar vermiştim. Gelgelelim hâlâ kendi paramı harcıyordum: iki aylık depozitoyu bitirmiştim. Bir de su, elektrik, doğalgaz tesisatının tüm masrafını bana ödetmişti; o paraları da geri alamayacaktım nasılsa. En sonunda doğalgaz sobasını bile bana aldırmıştı, başı secdeden kalkmayan namussuz.“Yaza, okullar kapanınca tahliyeler başlayacakmış” diye bir söylenti dolaşıyordu. Ortalıkta bir koşturmaca… Bakalım neler olacak, biz de meraklı bir korkuyla bekliyorduk.14 Ocak 2012, Cumartesi
Kafedekiler
Gündüz YAVUZ
5.0
100% (1)