1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
84
Okunma
Bugün yine İstanbul…
Gökyüzü, sabahın erken saatlerinden beri gri bir örtüye bürünmüş, semayı baştan sona kaplamıştı. Yağmur, ince ince, adeta bir fısıltı gibi toprağa düşüyor; sokaklardan geçen insanların adımlarına hafif bir serinlik bırakıyordu. Hava puslu, yollar ıslak, Boğaz’ın ürperten rüzgârı usulca sahile çarpıyordu. Böyle günlerde İstanbul, hem hüzünlü hem de ilham dolu bir şehre dönüşür; sanki her köşesi eski bir şiirin dizelerini hatırlatır.
Ben de tam böyle bir günde çıktım yola.
Üsküdar’a doğru giderken, içimde tarifsiz bir heyecan vardı. Ne yağmurun sesi ne de rüzgârın soğukluğu bu heyecanı bastırabiliyordu. Çünkü bugün, yıllar boyunca kelimelerle kurduğum o hayal dünyasının bir meyvesi daha gerçeğe dönüşecekti. Daha önce kaleme aldığım şiir kitabım için, Üsküdar’da bulunan yayıneviyle sözleşme imzalamaya gidiyordum. Her kitap, insanın içinden kopan bir parça gibidir; onu bastırmak, onu okuyuculara emanet etmek bambaşka bir duygu… Ve bu, piyasaya çıkacak dokuzuncu kitabım olacaktı.
Vapurdan inip sahile doğru yürürken yağmur çiselemeye devam ediyordu. Şemsiyemin ucundan damlalar birikip yere düşüyor; karşımdan geçen insanların yüzlerinde hafif bir ıslaklık parlıyordu. İstanbul yağmurda bir başka güzeldi; sanki her taş, her kaldırım, her sokak kendi hikâyesini yeniden anlatıyordu. Üsküdar’ın kendine has o sakinliği, yağmurun ritmiyle birleşmiş, şehri daha da derin ve şiir dolu bir hâle bürümüştü.
Yayınevine vardığımda sıcak bir gülümsemeyle karşıladılar beni. Masanın üzerinde sözleşme duruyor, kenarında da yeni kitabımın taslak kapağı… O an içimde bir dalga yükseldi. Bir kitap daha, bir hayalin daha ete kemiğe bürünmesi… Kalemimi elime alıp imzamı attığımda, sanki sadece bir sözleşmeye değil, yıllardır adım adım kurduğum hayallerin bir yenisine daha mühür vuruyordum. Sonra karşılıklı "Hayırlı olsun" dilekleri… Sıcak, samimi, içten.
Dışarı çıktığımda yağmur hâlâ yağıyordu. Üsküdar’ın sokakları hafifçe buğulanmış, martıların çığlığı yağmur damlalarına karışmıştı. Yağmurun o ince kokusu, toprağın taze nefesi yüzüme vuruyordu. Hemen sahile yakın bir çayhaneye girdim. Islak bir günün sıcak bir köşesiydi orası. İçeri adım atar atmaz buharı tüten çay bardaklarının kokusu beni karşıladı. Bir masaya oturup çay söyledim.
Bilirim ki; yağmur yağınca çayın tadı bir başka olur. Soğuklar başlayınca insanın içini daha çok ısıtır. İçtiğim her yudumda, imzaladığım sözleşmeyi, yeni kitabımın sayfalarını, içinde taşıdığım o tarifsiz sevinci düşündüm. Camdan dışarı baktığımda yağmurun bardaklara vuran sesiyle martıların uzaklardan gelen çığlığı birbirine karışıyor, İstanbul kendi bestesini çalıyordu.
Ve ben orada, Üsküdar’ın bir çayhanesinde, yağmurun ortasında, içimdeki heyecanın sıcaklığıyla otururken bir kez daha anladım:
Yazmak, insanın ruhuna açılan bir kapı.
Her kitap, o kapıdan geçip dünyaya bırakılan bir nefes.
Bugün, o nefeslerden biri daha yolculuğuna başladı.
Ve İstanbul, yağmurun altında bu yolculuğa sessizce eşlik etti.
Abdurrahman Tümer
5.0
100% (1)