0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
77
Okunma
Bazen kendi kendime düşünürüm: İnsan, bu âlemde nefes aldığı her anın kıymetini bilmeli. Zira ömür, Hak tarafından lütfedilmiş emanet bir sermaye gibidir; hoyratça harcanınca tükenir, fakat geri dönmez. Zaman insanın elindeki en büyük nimettir. Boşa geçirilen bir gün, ömrün torbasından eksilen bir gündür. O yüzden kul, her anını hayra, ilme, hikmete sarf etmeli; gönlünü gereksiz telaşlarla yormamalıdır.
Ben de bunun idrakiyle hareket etmeye çalışırım. Boş kaldığımda nefsimin oyalanmasına izin vermem. Her hafta kitapçılara gider, rafların arasında dolaşır, yeni bir hikmetli söz, bir gönül ehlinin kelamı var mı diye bakarım. Yeni kitap çıkmışsa alır, kelimelerin huzuruna sığınırım. Kitapların sessizliğinde insan, kendi iç âlemine açılan gizli bir kapı bulur; bazen bir cümlenin içinde kaybolur, bazen de o cümlenin içinde kendini bulur.
Hafta sonları ise İstanbul’un derunî sokaklarına düşer yolum. Şehrin gürültüsünün ardında saklı duran türbelere giderim. Erenlerin huzurunda birkaç nefes soluklanırım. O mübarek mekânlarda insan, zamanın ağırlığını daha iyi anlıyor. Bir ömür nasıl geçer, hangi hayırlı işlerle değer bulur, fani beden nasıl toprak olur da geriye sadece ameller kalır… Türbelerin sessizliği insana bunları öğretir. Oradan çıktığımda gönlüm ferahlar; “Bugün de vaktimi heba etmedim” derim kendi kendime.
Çünkü bilirim ki ömür kısa, yol uzun. Gençlik baharı çabuk geçiyor. Gençken yapılan her iyilik, her adım, her gayret insana başka bir güç, başka bir bereket olarak geri dönüyor. İnsan yaş aldıkça fark ediyor: Aslında en değerli şey, yaşanan yıllar değil; o yılların içinde yapılan güzel işler, kazanılan hikmetler, işlenen hayırlardır.
O yüzden her nefes bir fırsattır. Her gün, insana mana yüklemek için yeni bir imkândır. Zira gönlü diri olanın zamanı da diridir. Kul, ömrünü heba etmezse, ömrü de onu mahcup etmez.
Abdurrahman Tümer