0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
73
Okunma
Zaman zaman kendimizi geçmişin tozlu raflarına sıkışmış halde buluyoruz. Aklımız, “Ah şöyle olmuştu, böyle olmalıydı…” diye başlayan pişmanlıklarla dolup taşıyor. Sanki yaşadığımız her olayı yeniden kurcalarsak, yeniden düşünürsek, belki kader başka türlü akardı. Oysa hiçbir düşünce, hiçbir “keşke”, zamanı geri sarmaya gücü yetmeyen boş çabalardan ibaret.
İnsanın en büyük yanılgısı, hayatı uzun sanmasıdır. Önümüzde sonsuzmuş gibi duran yılların aslında bir rüzgâr esintisi kadar kısa olduğunu fark ettiğimizde çok şey için geç kalmış oluyoruz. Ömrümüzün ortasında, bazen bir acının ardından, bazen bir kaybın sessizliğinde anlıyoruz; bu yolculuk sandığımızdan çok daha hızlı akıyor.
Geçmişte biriktirdiklerimiz, pişmanlıklarımız, kırgınlıklarımız… Bunların her biri, bugünün neşesini gölgeleyen gereksiz yükler aslında. Oysa hayat bizden geçmişi onarmayı değil, bugünü yaşamayı istiyor. Bir gün, geriye dönüp baktığımızda keşke dememek için değil; bugün için bir şeyler yaptığımızı bilerek gülümsemek için.
Kısa bir nefes bu hayat… Ve o nefesin içinde, sevdiklerimize söyleyemediklerimiz, ertelediğimiz hayaller, geri çevirdiğimiz fırsatlar var. Belki de en doğru başlangıç, geçmişi olduğu gibi kabul edip bugünün kıymetini bilmektir.
Çünkü insan, geçmişi düşünmekten yorulduğu gün anlar ki; hayat onun düşündüğünden çok daha kırılgan, çok daha kısa ve çok daha değerlidir.
5.0
100% (1)