Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
Hamdioruc
Hamdioruc

Bana ne

Yorum

Bana ne

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

63

Okunma

Bana ne

Bana ne

Cahillik bana ne dedirtir...deneyler "bana ne deme "der ilim-bilim esma marifeti bana ne deme der...

"Bana ne der"hayvan beni sokmayan yılan bana ne der sıra bana da gelir demez.Gazze olur her ülke.Siyonizm zehirli ülkülü...

Allahı bilmeyen esmayı bilmeyen cahildir...

Esmalara kulluk farz dedi Kur’an

Allah razzak her yaratılan"A-Z"ye rızık Allah Rahman her yaratılan şefkatli Hayvan hayvanın imdadına koşar"A-Z"yedir esmaya kuluğu

Ayetle hadisle haram-helal belirlenemez faiz haram denilemez.zamandan zeminden münezzeh mi ayet-hadis.Esma yani Rabçılık ölçü

Hz Ademden beri ayetler nesh edilmiş peygamberler bahar gibi ilim ağacının yapraklarını ve meyvelerini yenilemiştir...zaten sunnilik de ayetleri hadisleri nesh etmiştir...kendisini de biz nesh etmeliyiz her asıceddide muhtaç...ilim ağaçtır ama yapraklar ve meyveleri iyi bakmazsan çürük meyve verir o ağaç...tarımcı bilir bunu deneyler vardır elinde...


﴾30﴿ O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
﴾31-32﴿ Gönülden O’na yönelin, O’na saygısızlıktan sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan, dinlerinde ayrılığa düşüp -her bir grubun kendindekini beğendiği- fırkalara ayrılanlardan olmayın.
Tefsir

Hanîf kelimesi Kur’an dilinde, her türlü şirk izinden arınmış bir tanrı inancına sahip olan, sapkınlıklardan uzak duran, kısaca tevhid inancına samimiyetle teslim olup yalnız Allah’a kulluk eden mânasına gelir (bilgi için bk. Bakara 2/135). 30. âyetin lafzan “yüzünü dine çevir, yönelt” anlamına gelen kısmı, dine yönelip hiç sapmadan bu yol üzerinde kararlılıkla yürümeyi ve ona önem vermeyi anlatan temsilî bir ifade olduğu (Zemahşerî, III, 204) veya buradaki “yüz” mânasını taşıyan vech kelimesi kişinin zat ve sıfatlarıyla bütününü anlattığı (Râzî, XXV, 119) için, “Bütün varlığınla dine … yönel!” şeklinde tercüme edilmiştir.

30. âyetin “Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona ...” şeklinde çevirdiğimiz kısmı “din” veya “hanîf” kelimesini açıklamaktadır. Fıtrat kelimesi Kur’an’da sadece bu âyette geçer. Aynı kökten gelen fetara fiili “yarattı” ve fâtır ismi de “yaratan” anlamında olmak üzere defalarca kullanılmıştır. Sözlükte “ilk yaratılış hali, temiz ve aslî tabiat” anlamına gelen fıtrat, beşerî varlığın Allah’ın yaratma fiili sonucunda ortaya çıkan başlangıçtaki saf ve aslî halini ifade eden ahlâk ve psikoloji ile ilgili bir terimdir. Kur’an’da ve Hz. Peygamber’in hadislerinde fıtrat kelimesinin, insan kişiliğinin çevre etkilerinden bağımsız olarak var olan özünü ve bütün insanlar için ortak ve genel olan oluşum ve gelişim kapasitesini belirtmek üzere kullanıldığı görülür. Tek tek her bir insanın geliştirdiği kişilik özellikleri bu ortak fıtrattan beslenir. İslâmî öğretiye göre insanın ilk yaratılış durumu, temiz ve günahsız, gelişme ve olgunlaşmaya hazır ve elverişli, insan olmanın ve insanca yaşamanın gerektirdiği bütün imkân ve özellikleri bünyesinde taşıyan bir potansiyel tamlığa sahiptir. İnsan fıtratında Allah’ın varlığını ve birliğini tanımaya doğru tabii bir eğilim vardır. Hatta İslâm âlimleri genellikle, bu eğilimin ilk yaratılış anında insanla Allah arasında yapılmış temsilî sözleşme ile ilintili olduğu kanaatindedirler (bu konudaki yorumlar için bk. A‘râf 7/172-173). Din duygusu insan fıtratının temel bir özelliği olmakla beraber, bu kendiliğinden uyanıp gelişmez. Zira insanda hazır bir Allah inancı değil, onu bu inanca götürecek kabiliyet ve imkânlar vardır. İnsan kendi iç dünyası veya dış âlem üzerinde derinlemesine bir araştırma ve düşünmeye koyulduğunda yahut 33. âyette ve Kur’an-ı Kerîm’in başka yerlerinde (bk. En‘âm 6/63-64; Yûnus 10/12, 21-23; Lokmân 31/32; Zümer 39/49) değinildiği üzere, çaresizlik ve sıkıntı içinde bocaladığı bir anda bu duygunun belirtileri açıkça gözlenir. Fakat bu tabii eğilimin kişilik çapında yapılanması ve kalıcı bir özellik halini alması, içtenlikle ortaya konacak ciddi bir arayış ve çabayla birlikte, uygun bir çevrede gerçekleşebilir. Nitekim vaktiyle birçok cana kıydıktan sonra bundan pişmanlık duyup tövbe etmek isteyen kimseye o dönemdeki peygamberin çevresini değiştirmeyi tavsiye ettiğini belirten Resûl-i Ekrem bu hususa işaret etmiştir.

Yine Hz. Peygamber’in şu hadisi, din duygusunun fıtrî olduğunu, fakat kişinin içinde yetiştiği çevrenin ve özellikle ailenin bu duygunun şekillenmesi ve gelişmesinde veya geçici olarak yahut bütünüyle körelmesinde önemli etkiye sahip bulunduğunu göstermektedir: “Her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra ana babası onu yahudi, hıristiyan veya Mecûsî yapar” (Buhârî, “Cenâiz”, 80, 93; Müslim, “Kader”, 22-25; hadisin değişik yorumları ve bu vesileyle ortaya çıkan bazı fıkıh ve kelâm problemleri hakkında özet bilgi için bk. D. B. Macdonald, “Fıtra”, İA, IV, 627-628). Bir başka hadiste de çocuğun konuşmaya başlayıncaya kadar fıtratını koruduğu belirtilerek (Müsned, IV, 24) kültür değerleriyle ilişki kurmanın en önemli vasıtası olan dilin bu konudaki etkisine işaret edilmiştir. İslâm bilginlerine göre göze görme kabiliyeti verildiği gibi fıtrata da Allah’ı tanıma ve O’na kul olma yatkınlığı verilmiştir. Henüz dış tesirlerin etkilemediği ve bozmadığı fıtratın yönü hayra, iyiye ve Allah’ın birliğini tanımaya yöneliktir. Fıtratın fâtırına (yaratıcısına) delâleti tabii olduğu için her insanın fıtratında, vicdanının derinliklerinde bir hak duygusu ve mârifetullah gizlidir. Ancak nasıl ki bir hastalık veya bir engel sebebiyle geçici veya sürekli olarak gözün görmesi mümkün olmuyorsa, fıtrat da dış etkilerle gerçek kabiliyet ve hedefinden uzağa düşebilir. Bir başka anlatımla, fıtratın belirleyici bir özelliği varsa da zorlayıcı bir etkisi yoktur; o daha çok hâricî tesirlere göre değişik şekiller alır. Bu sebeple, insandaki öfke, şehvet, menfaat düşkünlüğü gibi eğilimlerin de varlığını dikkate alan İslâm ahlâkçıları, dinî ve ahlâkî kurtuluş için tek başına fıtratın yeterli olmadığını, doğru dine yöneltecek bir peygambere ve ayrıca insanın aklını ve iradesini geliştirmesi için samimi bir çaba ortaya koymasına ihtiyaç bulunduğunu belirtmişlerdir. İşte âyette “Sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel!” buyurularak fıtrat ile din arasındaki uyuma, fıtrattaki saf ve temiz yapıya, ayrıca insana da bu konuda görev düştüğüne, yani onu korumak için gayret sarfetmesi ve iradesini kontrol altında tutması gerektiğine işaret edilmektedir. Fıtrat kelimesinin İslâmî terminolojideki diğer bir anlamı da “âdet ve sünnet”tir. Bütün peygamberlerin ve ilâhî dinlerin doğru ve güzel bulup benimsedikleri ve müslümanların yapmaları gerekli olan dinî âdet ve uygulamalara da fıtrat denir (daha fazla bilgi için bk. İbn Sînâ, en-Necât, s. 116-118; Elmalılı, VI, 3822-3824; Hayati Hökelekli, “Fıtrat”, DİA, XIII, 47-48).

Âyetin “Allah’ın yaratışında değişme olmaz” şeklinde tercüme edilen kısmını, “Allah’ın yaratmasının yerine başka şey konamaz, alternatifi yoktur” şeklinde anlamak da mümkündür. Bu cümle ile ilgili başlıca yorumlar şöyle özetlenebilir: a) Allah’ın esas yaratışı olan fıtratın gereği dışına çıkarak onu bozmaya, değiştirmeye kalkışmayın, çünkü onun yaratışına bedel bulunmaz, zayi ettiğiniz bir kabiliyeti hiçbir sanat ve çabayla yerine koyamazsınız. b) Allah’ın yarattığı fıtrata uygun olmayan bir din uydurmaya, ahkâm koymaya kalkışmayın. c) Allah’ın yaratmasını başkalarına isnat etmeye, başkalarını da yaratıcı yerine koyup şirk koşmaya yeltenmeyin, zira Allah’ın mülk ve egemenliği sizinkiler gibi değişikliğe uğratılamaz. d) Din, fıtratı değiştirmek için değil fıtrattaki genel selâmeti geliştirmek içindir (Elmalılı, VI, 3824-3825). e) Allah Teâlâ insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa kendisi onda bir değişiklik yapmaz (Şevkânî, IV, 257).

31. âyetin “Gönülden O’na yönelin” şeklinde çevrilen kısmı, durum bildiren bir yan cümle olduğu için “Gönülden O’na yönelmiş olarak” anlamına gelir; tefsirlerde bunun gramer açısından izahı yapılırken ya daha önce geçen “O doğru dine yönel” cümlesine bağlanır ve öznenin Hz. Peygamber’le birlikte bütün müminler olduğu kabul edilir veya “müşriklerden olmayın” cümlesinin delâletiyle “(yönelmiş) olun” şeklinde takdir edilecek bir ana cümleye bağlanır. Yine âyetin bu kısmına, münîbîn kelimesinin kök anlamına göre “O’na dönün, tövbe edin; O’na itaati sürdürün” gibi mânalar verilebilir (Şevkânî, IV, 258).

32. âyet, önceki âyetin son cümlesini açıklamaktadır; bu da, dini ve fıtratın gereklerini olduğu gibi kabullenmedikleri için onu bölen ve bu sebeple fırkalara ayrılanların da bir tür şirk içine düştüklerini göstermektedir. Bu tutumun şirk olarak nitelenmesi, söz konusu kişilerin kendi iradelerini ve kişisel arzularını ilâhî irade ve bildirime eşdeğer görüp dine ve fıtrata kısmen uymaları ve işlerine gelmeyen kısmında başlarına buyruk olmayı tercih etmeleri, üstelik kendi isteklerine taassup göstererek bağlandıkları için onları din mertebesine çıkarmalarıdır; böylece bu kimseler, şirkin hatıra ilk gelen mânasına yaklaşmakta yani başka varlıkları Allah’a ortak koşma kapsamına girmiş olmaktadırlar. Tefsirlerde genellikle burada, değişik fırkalara ayrılan yahudi ve hıristiyanların, hak din olan İslâm’ı terkedenlerin veya İslâm ümmeti içinde bid‘atlar geliştirenlerin ve bölünmeyi körükleyenlerin kastedildiği yorumu yapılmıştır. Bazı müfessirler ise (meselâ bk. Beyzâvî, V, 46) burada kişisel eğilim ve tercihlerine göre mabud seçip ayrılık içine düşen müşriklerin kastedildiğini belirtmişlerdir. Her hâlükârda âyetin, dini kitlelere hâkimiyet aracı olarak kullanıp tefrika çıkaranlara ve böylece onu aslî hüviyeti dışına taşırmaya çalışanlara yönelik bir eleştiri içerdiği, aynı zamanda tarihsel tecrübe ışığında müslümanlara yönelik önemli bir uyarı taşıdığı açıktır. Tabii ki bu, dinin sağlıklı biçimde anlaşılması için çaba harcamayı ifade eden ictihad ve benzeri fikrî faaliyetlerdeki görüş farklılıklarının kınanması anlamına gelmez; zira bu çerçevedeki faaliyetler bizzat Resûlullah tarafından övülmüş ve teşvik edilmiştir. Âyetin son cümlesine “Her fırka kendi görüşünden memnuniyet duymaktadır” şeklinde de mâna verilebilir.Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 312-316

Haram ve helali ne ayet ne hadis belirler.Esmalar belirler ilim rahmanlık adillik esasları belirler Esmaya secdeliakıl belirlemeli yani

Hadisci olmakla Kur’ana bir şey katmış olmazsın sınırsız ilimdir Kur’an kattığın onun parçasıdır eğer ilimse-bilimse deney ürünü..

İlim ağacının bakımcısıdır peygamber...Namaz -oruç-hac-zekat- her peygamberin öğretilerinde var...Peygamberlerde imkan ölüsünde esmaya kulluk yaptı...ama tevbe etti niyet etti ülkü edindi esmaya kulluğu...hz Peygamberimi tevbe de şükürde zirvede o serveri peygamberlerin...Niyet zirveyi belirler iş değil...Kalplere bakar Allah ve habibidir efendimiz Allahın hz İbrahim de halilullahtır...Niyet belirler iş ölçü değil server ve habib olmayı...

Kehanet kaderi okumak...esmaya secdeli aklın işidir...NTE var türkiyede ortak olursa Çine veya ABD ye zenginlik sebebi ya İsrail ne kazandırır ABD ye.Terk edilecektir İsrail bir gün

Yeni yüz yıl türk yüz yılı olacak inşallah...NTE ve teknolojiye kullukta zirve olana verilir yüz yıllar asa musaya verdi yüz yılı gemi nuha verdi...Sunniliği arındır ıslah et...ilimle deneyle bilimle...İlahi din esmaya kullukta belli olur İlahi din esmaya kullukta zirve yapar toplumu o ırkı...Musa ırkını hz muhammed ırkını yüz yılın ırkı yaptı...İlim ağacı bahar varsa yaprak açar-meyve verir...o imkanı vermezsen ilim ağacının meyveleri çürük olur...sunnilik çürük meyvedir hz Alinin elinden alınmasaydı halifelik mezheb çürük olmayacaktı.Irkçı Arabın mezhebidir sunnilik...imana secdeli bir ürün değil sunnilik...esmaya secdeli bir ürün değil...Esmaya secdededir ilahi din...ilme bilme rahmanlığa adilliğe esmaya secdede...dört evlilik demişler Rabçı olmayana bir evlilik bile haram der Kur’an...halifelik haram der..liderlik haram der...nimet haram der hırslısın der nefisciye...cehennemliksin bu varlıkta dünyan bile cehennem olmalı der...Rabçılık ölçüdür ilim de esmalar ölçüdür Allah rab rabçılık ölçü ve nimetlenmesi gerekenlerdir...

Toplum RABÇI değilse sunniliği savunma.sünnet Mekke döneminde neleri savundu ise onları savun.Hicreti savun.nefisle cihadı savun...

Değişmez ölçü Rabçılıktır.Rabçı rabçı olmayana zekat veremez.Vefasıza zekat verilmez de.Fakire ver deme.Sunnilik örf.Rabçı yok yok

Rabçı olmayanın Bir kadınla evlenmesi hırs ve adaletsizlik Rabçı dörtle evlenir.Cennete de hakkı varRabçı olmayanın hakkı cehennem

Şehit put mu...Kürtle-türk kardeş olacaksa şehitlerin ruhu sızlamaz...Rabçılık şehidin ruhunu sızlatmaz.putun ruhunu sızlatır...İmralıya gidilmeli

Eskiler"tanrı misafiridir der eve geleni alırdı Rabçı olmayandan Misafir mi olur.bu örf unutuldu.Rabçı insan kalmadı sunniliği at

Yeni yüz yıl işaret ediyor TÜRKÜ asa musayı ve ırkını o asrın kıymetlisi yaptı Arab ırkı vahiy ağacıyla beslendi ve seçkin ırkı oldu bir kaç asrın...asa ve gemi asrın seçkini yapar...Savunma sanaiyi zenginleştirir mi evet.Katara saldırdı suuda da saldırır İsrail savunma silahları almak için sıraya girer Mısır ve

Sağlık ordumuz Türkiyeyi zenginleştiri mi evet.Bor ve NTE de zenginleştirecek tekniğini transffer edebilsek.Teknik transferi lazım

Almanya İsrailin desteğini sağlamak istiyor..çünkü rusyanın hedefinde...Yunan da rusyanın hedefinde...ABD ye çok taviz verdi çünkü

2/44: Siz insanlara iyilik yapmayı emredip kendinizi unutuyor musunuz? Halbuki ilâhî kitabı da okuyup duruyorsunuz. Hiç aklınızı çalıştırmıyor musunuz?

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bana ne Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bana ne yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bana ne yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL