3
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
103
Okunma
Ah benim gönlü kararmış arkadaşım!
İçinden kopan çığlıkları büyük bir hüzün ile okudum. Her cümlen gelip içime çöreklendi. Yıllardır konuşmadığın iç sesini bana bıraktığını hissettim. Bir dehlizde çırpınıyorum diyorsun ya; o dehlizi çok iyi bilirim. Karanlığına alışınca çıkış kapısı insanın gözüne görünmez olur. Belki çıkış var, belki de sen artık kendi çıkışını duyamayacak kadar yoruldun.
Zaman ne acı değil mi? Sen çıkış ararsın. Tam çıkışı bulduğunu düşündüğün anda, karşına yeni duvarlar dikilir. Sanırım hayat dediğimiz şey biraz da böyle: bitmeyen bir arayışın, tükenmeyen bir sınavın adı.
Labirentler, hayatımızın her anında var. Bir tek çıkış için bir ömür tüketiyoruz. Her bir çıkıştan hep bir umuttan bahsediyorsun aslında perdenin gerisinde. Çıkışı bulsaydın ne yapacağını gerçekten kestiremiyorum. Belki de mektubunda belirttiğin gibi huzuru, baharı, yağmur sonrası toprak kokusunu, belki bir dere kenarında suyun insana verdiği saadeti... Aslında olması gerekeni istiyorsun. Kahir ekseriyetinin kurduğu hayaller...
Münafık yüzlerden, değişen sokaklardan, sözünü değiştiren insanlardan bahsediyorsun. Ben de sana şunu söyleyeyim: Elbet yeni zamanla birlikte hayatımızda bir çok şey değişti, değişiyor. İstiyoruz ki geçmişin o tertemiz sokaklarındaki halimizle olanca coşkumuzla bir birimize sarılalım. Lakin yeni zamanla birlikte insan da değişti. Hoyratlık, tüm dünyayı bir sarmaşığın ağacı sardığı gibi dünyayı sarıyor. Dünya nefes alınmaz bir hale geldi.
Canım arkadaşım! Dünyanın havası öyle daraldı ki bunu en çok bilenlerin başındasın. Seni umutlandıracak cümleler kurmak isterdim elbet. Lakin Pandora’nın Kutusu artık her yerde; kötülüğün açılmayı bekleyen ağır kapağı aralanmış halde duruyor. Kimisi fütursuzca açtı bile; sihrini, yani karanlığını etrafa savuruyor.
Bugün acıların üzerine mutlu bir haber aldım. Aslında güzelliği yaşamak ne güzel olurdu. Ancak doya doya yaşayamadım. Nedenini, niçinini aslında sen çok iyi biliyorsun. Masumiyetin masum olduğu ispatlanmış. Şimdi burada bir ironi yok mu? Masumiyet nasıl masum olur? Yıllar geçiyor. Yüzler değişiyor. Yıllar geçiyor, yüzler değişiyor, bedenler eskiyor; ve o uzun bekleyişten sonra masumiyetin fotoğrafını bir çarpık gülüşle önüne koyuyorlar. “Acı” bir fotoğraf olsaydı, işte bu olurdu.
Hayat varsa umut da vardır, öyle değil mi arkadaşım? Uzunca zamandır çok hikâye dinledim. Senin hikâyen gibi yüzlerce, belki binlercesi… Uzakların şarkısını duyanların hikâyeleri; bir kedinin kürkünde mutluluk arayanların hikâyeleri; bir yıllık erzağını sevdikleri için biriktirenlerin… Bir yıllık emeğini bir hiç uğruna kaybedenlerin… Derinlere inince o hikayelerin içinden çıkmak mümkün olmuyor. Kimi işini kaybetmiş , kimi eşini kimi de yaşamını...
Canım Arkadaşım! Sana biraz ölümden bahsetmek istiyorum. Geçenlerde iliklerime kadar hissettiğim bir kaç ölümü müşahade ettim. Gecenin ortasını geçtikten sonra hiç beklenmedik yerde gelen telefon. " Kaybettik canımızı"... Kelimeler bir bir siliniyor. Cümleler tükeniyor. İki taraf başka cümle kuramıyor. Çaresizce telefon kapanıyor. Sonrasında koşmak geliyor içinden. Yetişmek son anlara yetişmek istiyorsun. Nafile çabalar göğsüne oturuyor. Sonra pişmanlıklar ve yapmadıkların, yapamadıkların gözlerinin önüne geliyor. Dizlerinin üzerine çöküyorsun. Mezar çukuruna bakıyorsun. Ne büyük çaresizlik değil mi?
Bir de ölümden ibret almayanlar var. Hem de cenaze evinde, mezar yerinde. En büyük ibret orada yatarken, birilerinin kuyularını kazanlar var ölünün önünde. Bir de gösteri peşinde olanlar. Kendini ispat etmeye çalışanlar. Bir de son görevden imtina ediyor. Ayakkabısına çamur bulaşacak diye ölüye sırt dönenler bile var.
Canım yoldaşım! Ya ölüm olmasaydı. Düşün bakalım ölümün dünyayı nasıl güzelleştirdiğini. Ölüm olmasaydı güçlü hep güçlü, zengin hep zengin, fakir hep fakir... Ölümsüzlük ne kadar çok ise o kadar acı olmaz mıydı?
Bunca acıdan bunca ibretten sonra senin de benimde önümüze bakmamız gereken gerçekler var. Önümüzde iki seçenek var şimdi. Ya içimize kapanıp en büyük gerçek olan ölümü bekleyeceğiz ya da her şeyi kabullenip önümüze bakacağız. Artık geçmişin hüzünlü anlarından çıkmak gerekiyor. Evet senin dediğin gibi Son Don Kişotlar gitti. Belki bir daha geri gelmeyecek. Yel değirmenleri hep öksüz kalacak. Belki de artık devlerle savaşmak değil, kendi yolumuzu bulma zamanıdır.
Diyordun ya bana!
“Birileri dur demese bile sen dur desen olmaz mı"
Elbette diyorum. Hemde yüzlerce binlerce defa diyorum.
Dur!
Dur ki nefesin kendine dönsün. Dur ki yüreğin yükünü yere bırakacak bir yer bulsun.
Dur ki karanlık seni yutmasın.
Dur ki ben sana yetişeyim.
Ben buradayım.
Senin kanayan yarana merhem olmaya çalışacak kadar yakınındayım.
En içten sevgilerimle. Yol yön arkadaşın.
5.0
100% (1)