1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
108
Okunma
Gizem’in dünyaya geldiği yer, en yakın yerleşim birimine altmış kilometre uzaklıktaydı. Denizden yükselen yollar, bitmek bilmeyen kıvrımlarla dağların eteklerine tırmanıyordu. Yol bir o yana, bir bu yana adeta menderes çiziyor; her virajda sanki ellerin bulutlara değecekmiş gibi bir his bırakıyordu. İlk kez Gizem’in evine çıkan bir yabancı, yüksek uçurumların kenarında yürüyormuş gibi titrerdi.
İnsan hayatı, doğduğu yere göre şekillenir. İklim, kültür, doğa… Hepsi bir çocuğu biçimlendirir. Şehirde doğan birinin yaşamı şehrin ritmine uyumlu olur; köyde doğan, toprağın ve suyun sesini duyar. Gizem’in hayatı ise şehirden uzak, doğayla iç içe bir köyde şekillenmişti.
Gizemin evi, bir derenin kenarında, kalın meşe ve gürgen ağaçlarının gölgesinde, eski bir su değirmeninin yanında bulunuyordu. Dedesi ve babası, hayatlarını değirmencilik yaparak sürdürmüşlerdi. Yalnızlık, Allah’a mahsustur denir, ama insan bazen onu iliklerine kadar hisseder. Hayatın şartları nereye sürüklerse insan, orada yaşar; yeme, içme, barınma gibi temel ihtiyaçlar olmasa, belki bencillik ve üretkenlik bu kadar farklı şekillenmezdi.
Mehmet Dede, zor zamanlarda doğduğu topraklardan ayrılmak zorunda kalmış bir adamdı. Beş dönümlük arazisi, dört kardeşe yetmeyecek kadar küçüktü ve geçim sıkıntısı hayatın en başından onu gurbet yollarına zorlamıştı. Elinde bavul, nereye gideceğini bilmeden yollara düşmüş, köy köy dolaşarak iş aramıştı. Nihayet bulduğu su değirmeni, hem bir geçim kapısı hem de barınak olmuştu. Gündüz değirmeni işler, tahılları, mısırları taşır, gece ise bekçilik yapardı. Mehmet Dede, işine olan tutkusu sayesinde kısa sürede değirmenin tüm inceliklerini öğrenmiş ve sonunda değirmene ortak olmuştu. İş ahlakı ve dürüstlüğü, köy halkının güvenini kazanmasını sağlamıştı.
Gizem’in babası Necati, Mehmet Dede’nin beş çocuğundan ilkiydi. Yaşlı değirmenciden aldığı adla birlikte, Necati’ye bir umut ve bereket duası miras kalmıştı. “Necati” adı, “kurtulmuş” anlamına geliyordu; yaşlı değirmenci, doğacak çocuğun sıkıntılardan kurtulması ve temiz bir hayat sürmesi için bu adı koymuştu. Fakat kader bazen beklentilerin tersine işler; Necati, babasının disiplinli ve çalışkan kişiliğini devralmamış, aksine hayata karşı hoyrat ve sorumsuz bir tavır sergilemişti.
Gizem, bu sert ve ilgisiz babanın yanında büyümek zorunda kalmıştı. Babası, evin işlerini ve diğer çocukları ön planda tutarken, ona gün yüzü göstermemişti. Annesi Emine’nin de ev becerisi sınırlıydı; böylece küçük yaşta Gizem, ev işlerinin ve kardeşlerinin sorumluluklarını omuzlamak zorunda kaldı. Babasının sertliği ve ağabeylerinin asabiyeti, onun çocukluk dünyasını daraltmış, hayallerini gölgelemeye çalışmıştı.
Fakat yaşam, mucizeleri de içinde barındırır. Gizem’in hayatında dönüm noktası, öğretmeni Serap Hoca’nın fark etmesiyle başladı. Serap Hoca, içindeki cevheri gören nadir insanlardandı. “Sen okuyacaksın, Gizem,” dediğinde, kız çocuğu için uzak bir ihtimal olan hayal, bir anda gerçeğe dönüştü. Babasını ikna etmek zordu; Necati kerhen de olsa izin verdi: “Peki Hoca Hanım, ama ev işlerini ihmal etmeyecek. Sonra karışma ha!” diyecek kadar da küstahlaşmıştı.
Gizem, artık hayata ve hayallerine tutunmanın yolunu bulmuştu. Ev işlerini aksatmadan, derslerine dört elle sarıldı. İlkokulu dereceyle, liseyi başarıyla tamamladı. Üniversiteye girmeyi başardığında, en büyük hayalini gerçekleştirmişti: öğretmen olmak.
Atandığı köy okuluna ilk gün gittiğinde, kalbindeki heyecan ve kaygı iç içeydi. Sınıfına girerken, gözlerinde o eski yalnızlık ve eksiklik hissini taşıyan çocukları gördü. Gizem, kendi geçmişini hatırladı; terk edilmiş, ötelenmiş ama hayallerinden vazgeçmemiş bir çocuk. Şimdi o, kendi öğretmeni gibi, ışık olacaktı. Her öğrencisine, kendi gibi ötekileştirilmiş çocuklara, umut ve güven verecekti.
Bir gün, sınıfın köşesinde sessizce oturan bir kız çocuğu, gözlerini Gizem’e dikti. Gizem, onun içindeki cevheri gördü. O an, yıllar önce Serap Hoca’nın ona söylediği sözleri hatırladı: “Sen okuyacaksın, Gizem.” Şimdi o söz, kendi elleriyle başka hayatlara yol gösteriyordu.
Hayat, en zor anlarda bile mucizeler yaratabiliyordu. Gizem, zorluklarla dolu geçmişinden güç alarak, kendi karanlığını aydınlatmıştı. O mucizeye tutunmuştu. Kendi çocukluğundaki yalnızlığı ve eksikliği, şimdi başkalarına ışık olmanın kaynağı hâline gelmişti. Ve belki de en önemlisi, hayallerinin peşinden gitmenin, tüm sıkıntılara rağmen vazgeçmemenin ne kadar değerli olduğunu kanıtlamıştı.
5.0
100% (2)