15
Yorum
23
Beğeni
5,0
Puan
345
Okunma

Bir masal geliyor aklıma. Çok gerilerde olmayan.
Sonra kendi kendime fısıldıyorum: "İstanbul..."
İstanbul, geçmişte yaşadığım bir masal gibi, ya da gerçeğine yakın bir yolculuk gibi.
İstanbul denilince hikayesi ertelenmemiş düşlerimin gerçeklere dönüştüğü anlar geliyor aklıma. Özüme, irademe, kendime dönüyorum.
Gözlerimi kapatıyorum. Gedikpaşa yokuşundan aşağıya doğru dört kafadarın hikayesi gözlerimin önüne canlanıyor yeniden. Hayat kaygısı başlamamış, dertleri de sığ. Onların hikayesi Kum Kapı sahilinden Altın Boynuz Haliç’e bitmeyen yürüyüşün hikayesi. Ruhlar özgür, bedenler özgür, hayaller özgür...
Sonra yaşanacak çok şey var; çığ gibi büyüyen dostluklar ve şehirden terk ediliş. Herkes köşesine çekilince şehrin büyüsü sanki gitmiş. Adı konulmamış hüzün dalgalarından sonra kocaman bir boşluğa düşüyorum.
Öyle çok hikaye birikti içimde, sanki bir baraj. Ne zaman taşar, kestiremiyorum. Anlatılacak yer belli, ama zamanı belirsiz.
Yıllar geçiyor. Saçlar, sakallar derken, geçen onca zamanın ardından yüreğime çığlıklar dalga dalga yayılıyor. Kim bilir, bu yaşadıklarım hasret dalgasıdır belki de hayal kırıklığı dalgası.
"Yeniden, yeniden..." diyor yüreğimin sesi.
Her şeyin başladığı yere dönmek mi? Belki mucizevi bir dokunuş gerekiyor.
Sonra biri "Gel!" diyor bana. Yüzleş, anlat, haykır!
Ansızın bir yolculuk başlıyor bir Kasım vakti; kimi zaman soğuk, kimi zaman ılık. Yolculuğun en hoyrat halini yaşıyorum. Öyle hoş duygularla koşturuyorum ki, sanki engel hiç yaşamamışım gibi... Ona kavuşmak eşsiz, kifayetsiz bir his.
Geçmiş günlerin büyüsü gözlerimin önüne geliyor. Caddelerine, sokaklarına bırakıyorum kendimi. Sanki hiç ayrılmamışım gibi. Dün yürüdüğüm sokaklarda yürüyormuş gibi kendimden eminim. Hayatımdan gidenleri usulca fısıldıyorum. Hiç itiraz etmiyor, gönülden dinliyor beni.
Bir yandan da yeni yüzlerle tanıştırıyorum en sevdiğim şehri. Geçmişte yaşananları, münzevilikten çıkış hikayemi anlatıyorum onlara.
Bir çay molası veriyorum.
Kavuşma ateşi öyle yükselmiş ki, gök kubbe sanki beni duymuş, rüzgarları ılık ılık estiriyor Kasım soğuklarında.
Sevdiğim şehir öyle bir şehir ki dünya takdir ediyor. Gündüzleri ayrı güzel, geceleri ayrı güzel! Hangisini yaşasam bilemedim. Başka şehirde olsam cevabım belli: “Ah geceler! Ne kadar gerçekçi ve yalın; o kadar da gürbüz ve zinde.”
Bu şehir bir günde iki dünya gibi. Herkesin sevgisi, sevdası ve kavgası sokaklarda. Zamanında gündüzlerini çok yaşadım; hikayesi çok bilindik. Kararımı verdim: bu defa gecesi ile buluşacaktım.
Tutkuyla çıktım evden. Yanımda iki yeni gezgin. Onlar bilmez ama benim için her şeyden saklanacak binlerce liman var. Yanımdakilere inat karanlık yönüne tutkuyla sarılıyorum. Çıkmaz bir sokağa saplanıyoruz. Karşımızda hodbin kılıklı adamlar korku salıyor. Gecelerin acemisi olduğumuzu anlıyorlar. Biraz küstahlaşıyorlar. Aldırmıyorum.
"Boş ver," diyorum kendi kendime. Karanlığı aydınlatan loş ışıklara yöneliyoruz. Beyoğlu, Taksim, Beşiktaş Boğaz derken Eminönü’nden yukarıya yol ayrımına geliyoruz. Hangi yolu kullansak? Tramvay yolu, Cağaloğlu Yokuşu, Mahmutpaşa Çarşısı... Pusula bu gece karanlığa doğru yöneliyor.
Mahmutpaşa Çarşısından Süleymaniye’ye doğru yürüyorum. Bildiğim binalara tek tek bakıyorum. Gündüz gördüklerim geçmişte kaldı. “Yeniden, yeniden” derken hepsinde ayrı tarih, ayrı koku alıyorum.
Tarih ders almayanlar için tekerrür edermiş. Kapanan kapıları, sönen ışıkları ve terk edilmiş sokakları görüyorum. Sadece birkaç büfeci mesaiye devam ediyor. İnsan hayatı da öyle; kapılar kapanır, ışıklar söner ve bir zaman gelir ki yalnız kalırsın. Süleymaniye Yokuşu gibi...
Üç kişiyiz tan vaktine yakın. Ayak seslerimizden başka ses yok. Her sesi bildiğim sokakların yeni sesini yaşamak ne büyüleyici! Gündüzün keşmekeşliği ve gecenin sessizliği, aynı gün içinde, hayatın tüm tecrübelerini sunuyor.
Adımlarım hızlanıyor, yanımdakiler “Dur!” diyor. Kaçmak için değil, yeni bir hayat hikayesi yazmak için. Yıllar sonra kanım, canım kaynıyor; her yerde farklı dokularla buluşuyorum. Gönlüme ket vuran rüzgarları savurup atıyorum.
Şimdi yeni bir hikaye ile Süleymaniye Yokuşu’nda doğuyorum. Bu hikayeyi cıvıl cıvıl Galata Kulesi sokaklarına, neşesi eksik olmayan İstiklal Caddesi’ne, Beşiktaş kumpirciler sokağına, ada vapurlarına, Eminönü balıkçı teknelerine, Garip kalmış Kız Kulesi’ne ve tüm tarihi ve doğal güzelliklere anlatmak istiyorum.
Bu benim yeni hikayem. Ve o hikayemi binlerce hikaye ile buluşturmak istiyorum
5.0
100% (10)