3
Yorum
13
Beğeni
4,8
Puan
174
Okunma

Sır’ dan süzülüp gelen bir nefesle düştüm yoluna.
“Ne bir ırmağın ağır akışına benziyor bu, ne de bir çölün saklı serinliğine…
Bu; ömrümün kendi kulağına bile fısıldamaya cesaret edemediği bir söz gibi,
zamanın arasından süzülen görünmez bir sızı.”
Bir gün daha koptu ömrümden: Biri geçip gidenin kederi, biri gelecek olanın tereddüdü…
İkisi birleşip omzuma çöktü. Ben ben olunca iki gamı birden çekmem derdim ya; insan bazen kendi sözünü bile yalanlar, kalbine yenildiğinde.
“Bu sabah, sokağın en ıssız köşesinde elim hâlâ titriyordu. Bir avuç sessizlik satın aldım. Tarttılar; ağır geldi, taşıyamadım. Yarısını kör bir dilencinin şapkasında bıraktım. Belki de sessizliğin en çok onun duasına ihtiyacı vardı. Tam o an, içimde paslanmış bir nefes yükseldi.”
“Kanat çırpmayı unutmuş bir sır kuşu…”
Gagasının kilidi eski bir hatıranın altında ezilmişti.
Zaman, kırık bir saatin gölgesinde sürünüyordu; akrep de yelkovan da bana bakınca kendi paslarını görüyordu yalnızca.
“Yüzümü gecenin soğuk alnına koydum.
Avuçlarımdan süzülen ışıksız yağmur, dilsiz bir duanın kopuk harfleri gibi içime doldu.
Belki bu, hiç doğmamış bir sözün gecikmiş çığlığıydı;
belki de sessizliğin terzisi, kaderin iğnesiyle ruhumun en derin yerine beni işliyordu.
Ve o anda fark ettim: Çatlamaya cesaret edememiş bir kabuğun içindeyim.”
Kımıldamayan bir düşün ipliği, göz kapaklarımın ardına saklanmış bir iz.
Soğuğun kıyısında donmuş bir “ben”.
Sonra… Sessiz yol kenarlarından hafif bir rüzgâr geçti.
Elimdeki cam buğusu yeniden belirdi; içimdeki gizli nefesle birlikte.
Unutulmuş bir yıldız, haritasını bir anlığına hatırladı.
Sır kuşunun kilidi çatladı; içinden hangi duanın izi olduğunu bilmediğim bir parıltı yayıldı.
Gecenin alnındaki soğuğu avuçlarıma aldım.
Yağmursuz ve ışıksız her damla, adı unutulmuş bir duyguyu geri çağırdı.
O an anladım: Sessizlik bazen bir zindan değil; iki âlem arasındaki ince kapıdır.
Aralarsan, içinden henüz doğmamış sözler geçer— sanki ilk defa var oluyormuş gibi, incinmeden, ürkmeden.
Aşk da böyle değil midir? Gerçek değilse ateşe dönüşmez; gerçekse geceleri, ayları, yılları yakar ve insanın hem kudretini hem acizliğini önüne serer.
Bu yüzden seni ne zaman düşünsem, hasret de sessizce yanıma oturur. İçimde bir top patlaması gibi büyüyen bir gürültü; şakaklarıma vuran bir sızı, boğazıma çöreklenen bir ırmak gibi ağırlaşan gözyaşı…
Ama o ırmağın derininden yine de bir ses yükselir: “Varılan her mertebe huzurun ülkesidir.”
Yeter ki oraya saf bir gönülle yürüyebileyim.
Ve yine sorarım kendime: Sevda’dan mıdır karanlıkta bile ışığı aramak?
Sevda’dan mıdır çölleri cennet bilmek; bir gülün toprağa kök salışı kadar sessiz,
bir bülbülün muhabbeti kadar çaresiz olmak?
Belki de sevda, yareni Yar’da aramaktır.
Belki de bütün yolların sonu, adını binlerce kez soruşumuzdadır:
“Nerdesin?”
5.0
80% (4)
4.0
20% (1)