0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
111
Okunma
kurak bir ilkbaharın içinde adımı unuttuğumu hatırlıyorum ya da hatırlamıyorum belki de adımı hiç bilmiyordum da ben onu hatırladığımı sanıyordum, içimde bir yer sürekli çatlıyor, o ses mi benim yoksa ben mi o sesin içinden doğuyorum anlayamıyorum, senin ışığın dokununca kararmaya başlayan bir şey var içimde, ışık karartır mı, evet karartıyor, ben buna geç uyandım, göğün eteklerinde bir yırtık var hâlâ, o yırtıktan düşen toz bana iyilikmiş gibi geliyor, ruhuma sürüyorum, belki de iyilikten çok aldanış, sesin uzaktan, hiç bitmeyen bir musluk damlası gibi, ritmi yok ama ısrarı var, gece beni içine alacak kadar büyük mü ben mi küçüğüm yoksa ikisi birden mi, yanmak kısa, sönmek uzun, sevdâ kibrit gibi bir şeydi belki de onu ben icat etmedim ama külünü ben taşıyorum, zaman sırtını dönmüş, ben gurbeti içimde uyutmuşum, uyandığında büyümüş bir yük oluyor, kollarını açtığın gün hayatın beni nereye astığını seçemedim, bir çivi miyim, bir fotoğraf kenarı, bir gölge, hatta belki hiç var olmayan bir tutacak yeri bile olmayan bir boşluk, rüzgâr esti, düşememek ne tuhaf bir kader, caziben yıldızları kesen bir bıçak gibi, saçlarından dökülüp beni yaralayan bir ışık, gölgeye sığındım çünkü başka yer yoktu, bakışın perdeyi kapatıyor içimde, ben de o karanlığa teslim oluyorum çünkü karanlık bazen daha dürüst, aklım makas, unutulmuş, paslı, ağzı kapanmıyor bir türlü, kesemiyorum içimde uzayan sesi, kuruyorum, insan kururken önce dili çatlıyor sonra cümleleri, benim cümlelerim çoktan fısıltıya döndü, hücrelerim bile susuz, kuytuda saklanıyorum, çekmecenin dibindeki mendil gibi, belki kimsenin aramayacağı kadar unutulmuş bir yerde, orada sürünüyorum, kırık bardak kıymıklarının adlarını biliyorum artık, mehtabım senin ışığın boynuma gölge oldu, hiçbir dara ipi bu kadar sessiz olmazdı ama seninki o kadar sessizdi ki duymadım bile, aşk bende eksildi, sende büyüdü, ben azaldım, sen aydınlandın, kıyıya vuran bir defterim, harflerimi dalga siliyor, içimde bir tek senin yanığın kalıyor, ışığın sanıp öptüğüm o karanlık, en büyük yanılgım.
şimdi düşünüyorum da belki de hiç filizlenmedim ben, belki toprak beni reddetti de ben bunu büyüme sanıp sevindim, insan bazen reddedilişini bile nimet zanneder, içimde buna dair bir utanç var, adı yok, sesini çıkarınca kendimi duyuyorum da duydukça daha çok susmak istiyorum, konuşmak ağır geliyor çünkü kelimeler hep bana batıyor, senin ışığının altında toplanan gölgeler var, kimi bana ait kimi değil ama hepsi üzerime abanıyor, nefesim daralıyor, o daralma bile sanki bir tür alışkanlık olmuş, insan acıya alışınca ona “benimsin” diyor, ben de dedim galiba, zaman zaman içimde yankılanan küçük bir çocuk sesi var, “gitme” diyor, kime diyor, belki sana belki bana belki kimseye, ben de bilmiyorum, devamlı bir uğultu bu, başımın içinde dönüyor, bazen senin adını alıyor bazen sessizleşiyor, bir adım atsam kırılacak bir şey hissi var, bazen adım atmıyorum, bazen atıyorum ve kırılıyor, ellerim boşluğa uzuyor, boşluk beni geri itiyor, bütün aynalar yüzümü unutmuş gibi, bakınca başka biri var, belki yok, belki hiç olmadım, kendi kendime yanılmakta usta olduğumu fark ediyorum, içimde kendime kurduğum tuzaklar dolaşırken senin gölgen hâlâ kapıda duruyor, hem çağırıyor hem susturuyor, ben hangisini seçsem diğeri eksikliğimi yüzüme çarpıyor, uyuyamıyorum, uyanamıyorum, ikisinin arası o uzun karanlık koridorda dolaşıp duruyorum, adımlarım yok, yankım var, senin adını da artık duymuyorum, duysam da tanımıyorum, ışığın bana dokundukça kararmamı açıklayamıyorum, açıklasam bile kim inanır, belki de en doğrusu susmak ve yürümeye benzer bir hareketsizlikle içime doğru düşmek, çünkü düşmek bazen en dürüst yürüyüştür, işte böyle, içimde hâlâ bir yer ağrıyor ve o ağrı senin kadar gerçek, senin kadar uzak, senin kadar geçmeyen bir iz, ne ışık siliyor ne zaman, ben de silemiyorum, silmek istiyor muyum ondan da emin değilim.
bahar geldi mi bilmiyorum belki gelmedi çünkü içimde hep bir eksik hava var ne kokuyu alabiliyorum ne rengi görebiliyorum çiçekler açsa da yapraklarının sesini duyamıyorum senin sevinçlerin doluyor etrafıma ama ben yerimde donmuş bir çocuğun bakışında kalıyorum içimde binlerce yaprak var ama hiçbiri tam değil kırılıyor düşüyor rüzgâr da bana dokunmuyor sadece geçip gidiyor ben arkamda kalan boşluğu hissediyorum kirpiklerimde biriken yağmur damlaları gözlerimden süzülüyor hatta akmasın diye elimi kaldırıyorum ama tutamıyorum ellerim de kurumuş kalbim de yılların birikimi gibi üzerimde ağırlık kimse fark etmiyor sen fark etsen belki gülersin bana değil kendine çünkü herkes kendi güneşine bakıyor benim gölgemde kimse yürümek istemiyor yalnızım çok yalnız sokaklar dolu ama boş insanlar geçiyor adlarını bilmediğim sesler bazen “sen de git” diyorum içimden ama sonra kendime kızıyorum çünkü gitmek istemiyorum çünkü burada bir parça hayatım var hâlâ bir köşede kurumuş bir çiçek gibi kollarımı açsam da kimse tutmuyor tutsa da taşıyamıyor bahar sen geliyorsun ama içimdeki ses hep eksik eksik bir ezgiyi çalıyor düşlerimden bir parça kırılıyor düşlerimden bir parça kayboluyor her adımda biraz daha azalıyorum bazen nefesimi tutuyorum çünkü nefes almak yorgun çünkü nefes almak hatırlamak demek hatırlamak acı ben acıyı seviyorum ama yoruluyorum yoruldukça daha derine gömülüyorum bir yer var oraya saklanıyorum kimse göremiyor ben bile tam olarak bilmiyorum belki sen görüyorsun ama bakmıyorsun belki de sen de kendi eksikliğini hissediyorsun ve bu yüzden susuyorsun susmak en kolay olan konuşmaksa bir ağırlık o yüzden içimdeki fırtına dinmiyor gözlerim ıslak ruhum yorgun geçmişim kırık geleceğim belirsiz her bahar geldiğinde bir parça daha eksiliyorum bir parça daha görünmez oluyorum ve kimse fark etmiyor senin ışığın değse de senin gülüşün düşse de ben hâlâ yerimde sessiz bekleyen belki bir gün seni görecekmiş gibi ama o gün gelmeyecek biliyorum çünkü bahar hiç eksik kalanı tamamlamadı hep bir yarım bıraktı hep bir boşluk ben o boşluğun içinde sürünüyorum çiçeklerin kelebeklerin yıldızların hiçbir anlamı yok çünkü ben hâlâ eksik hâlâ yalnız hâlâ seni bekliyorum ama sen gelmeyeceksin biliyorum belki de hiç gelmeyeceksin o yüzden sessizim o yüzden susuyorum o yüzden içimdeki eksik hava hep aynı hep soğuk hep kırık ve ben onunla yaşamaya alışıyorum belki de başka bir şey bilmiyorum artık içimdeki ezgi devam ediyor kırık düşlerimin arasında sessiz ama asla kaybolmayan bir yankı gibi adımlarımı sayıyor düşlerim kendi gölgeme çarpıyor ve ben hâlâ bekliyorum hâlâ eksik hâlâ yalnız hâlâ baharı arıyorum ama belki hiç gelmeyecek ve ben buna alışıyorum.