0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
75
Okunma
Her şeyin azı karar, fazlası zarardır derdi eskiler. Ama bazı bozulmalar vardır ki azı bile insanı yoldan çıkarır. Süte karışan bir damla su, tadı değiştirmez belki ama süt artık süt değildir. Söze eklenen bir yalan, kelimenin değerini çürütür; mideye düşen haram, insanın vicdanını karartır. Ve işte tam o noktada bozulur insanın özü…
Çünkü insan; bozuldu mu eski hâline döndürmek en zor olandır.
Cahilsindir, okur öğrenirsin; kapalısındır, zamanla açılırsın.
Tecrüben eksiktir, bir ömür içinde olgunlaşırsın.
Paran yoktur, bir gün kazanırsın; dostun yoktur, yenilerini edinebilirsin.
Dünyada neredeyse her şeyin bir çözümü, her yaranın bir merhemi bulunur.
Yeter ki insan isterse…
Ama insanın gönlü bozulmuşsa, dili doğruyu söylemez olmuşsa, kalbi kararmışsa; işte onun çaresi yoktur. Çünkü en ağır hasar, dışarıdan gelen değil, insanın kendine verdiği yaradır. O yarayı kimse saramaz; hiçbir bilgi, hiçbir nasihat düzeltmez. Zira insan kendini kaybettiğinde, dünya da onun etrafında anlamını kaybeder.
İnsanı insan yapan; elindeki imkânlar değil, içindeki vicdandır.
Vicdan susmuşsa, akıl çare olmaz; akıl çare etmezse, gönül yolunu bulamaz.
Bozulmanın en tehlikelisi, dışarıdan gelen değil içeriden başlayandır.
Belki de bu yüzden büyükler, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” derken asıl kastettikleri buydu:
İnsan iyi kalmalı ki dünya iyi kalsın.
Süt temiz kalsın ki tadı bozulmasın; söz doğru olsun ki güven sürsün; ekmek helal olsun ki huzur çoğalsın.
Çünkü insan bozulduğunda, ardında yalnızca kırık bir güven, eksik bir söz ve kirlenmiş bir dünya bırakır.
Ama insan diri kaldığında, vicdanı canlı olduğunda; bir toplumun kaderi güzelleşir.
Ve unutma:
Dünyayı onaran, yenileyen, yaşatan yine insandır.
O yüzden en çok da insanı korumak gerekir…
Çünkü bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.
5.0
100% (1)