0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
94
Okunma
Hayatta öğrenilecek hiçbir şey bitmez. İnsan, kendine “Ben oldum” dediği an büyümeyi durdurur; oysa hayat tam da o anda, insana ne kadar eksik olduğunu gösterecek bir ayna uzatır. Çünkü benlik duygusunun şişkinliği, insanı kendi gerçeğinden uzaklaştırır. Nice hayat hikâyesi gördük; “Ben oldum” diyenlerin en küçük sarsıntıda nasıl çöktüğüne, gururun nasıl ağır bir yük olduğuna defalarca şahit olduk.
İnsanı ayakta tutan şey, aslında eksik olduğunu kabullenme cesaretidir. Kendini bilmek, tamamlanmış olmak değil; tamamlanmaya niyet etmektir. “Ben oldum” diyen, öğrenmeye kapısını kapatır. O kapı kapandığında, hayat içeri giremeyince en sert tokadını dışarıdan vurur.
Hayat, gururu değil; tevazuyu sever. Çünkü tevazu, insanı diri tutar. Yolculuğun her adımı bir ders, her kırılma bir öğretmendir. “Oldum” demek, o öğretmenlere sırt dönmektir. Oysa gerçek olgunluk, bildiklerinin daha başlangıç olduğunu bilmektir.
Bazen en ağır darbeyi, en güçlü olduğumuzu sandığımız anda yeriz. Çünkü hayat, her fırsatta bize şunu hatırlatmak ister:
“Henüz bitmedi. Öğrenecek çok şeyin, kat edeceğin uzun bir yol var.”
Bu yüzden insan kendine “Ben oldum” dememeli; “Ben gelişiyorum” demeli. Kendini arayan, kendini büyüten, kendini yenileyen hiçbir zaman düşmez. Çünkü o insan bilir ki; çöküşler, gururun değil; tevazunun sınavıdır.
Hayat, bir merdiven gibidir. Her basamak bir adım, her adım bir imtihan… Ve en tehlikeli an, zirveye ulaştığını sandığın andır. Çünkü o anda ayakların altındaki basamakları unutur, düşüşün ne kadar acıttığını hatırlamazsın.
O yüzden “Ben oldum” deme.
De ki:
“Ben yoldayım.”
Çünkü yolda olan kaybolmaz; ayağı taşa takılsa da yeniden doğrulmasını bilir.
Ve hayat, en çok da yürümeye devam edenlere, başını eğmeden fakat gurura kapılmadan ilerleyenlere gülümser.