1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
118
Okunma

Tutunmalarla dolu aşk serüveni, gövdeleşmek maksadıyla kökünü yalnızlıkta çiğnedi. Hangi titrek günahların soluk almak ve yudumlamak yoksunluğunda bağımlı yok oluşuna terk edildiğimi bilmiyorum.
Kırık dal, düşen yapraklara buğulu camdan bir bekleyiş bırakıyor; gece mavili acının ve kırmızı toprakla kaplı serin sonbaharlı gecemin çatlaklarından sızıyor hayal kırıklıkları.
Kelime kümesinin zincirine gölge oyunları katılıyor. Yalanın, inkar dönemecinde ilk şafakta ve ilk sapağında beni sevmenin inip gidişi… Başkasına can, başkasına mecal, başkasına ay ışığı olabilmek için.
İçin için buharım artık. Bahar olamam. Dalgalanmalarla ve ılıman öykünmelerle serbest çağrışımlar yapmışım aşka; özgür olamam. Sızlama, erime, kıvılcım tiynetinde duyusunu kaybeden kararsızlık olurum, hakikatli güneşin altında. Hüzünlü sevinçleri geçmişe ödem diye yazar, diyetini mutluluğumdan ödetirler.
Parsellenir abandone geçmişimin füsûna; saadetin resmini nakleden kaligrafların yazımları. İmzam, yayılmakla devleşen bir yalnızın son harfine, uzun zamandır süren acıların damgası adledilir.
Bak! Yol geldi gözümün önüne: bir araba, anne, baba ve çocukları. Yol uzarken, çocuk, mutluluğu adım adım öğrenir. Sürtünür bülbüllerin cama yapışan umut merhabaları; leylekleri havada görür, mutmain çocukluğuna demlenir. Göz kapaklarımdaki çocuk: saklanmaktasın mutluluk! Yine mi yakalayamadı yazar seni?
Aşk, evrenin en sen hâli. Gel, haberdar et yüzümün günlerini. Güllerine solmak, kalbine sormak yakışırken… Yazarın, kaşı gözü virgüle ramak kaleminden mürekkep velhasılına trende giden bir gam artık.
Yorgun düştü, yarenler çarpıntı dolu.
Dilara AKSOY
5.0
100% (1)