Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
s.eyyubi
s.eyyubi

Kurt Boğazı

Yorum

Kurt Boğazı

( 2 kişi )

1

Yorum

8

Beğeni

5,0

Puan

164

Okunma

Kurt Boğazı

Kurt Boğazı

Ayrılma zamanı yaklaşınca etrafımızı şenlendiren obaların bazıları gitmiş oluyor, her gün büyüyen bu ıssızlık insanı ürkütüyordu. Her zaman hiç dikkat çekmeyen bir karaltı, şimdi hırsızlar keşif yapıyor söylentisini çıkarıyordu. Kurt tilki gibi hayvanlar saklandıkları yerden çıkıp evlerin yakınında gözükmeye başlamıştı. Komşu obalar bizden önce göçmüş, Eleşkirt düzünde ekinler biçilir biçilmez sürülerini ovadaki köylerine indirmişlerdi. Etraf bozarınca Köse Dağı sanki daha bir yükseliyor, yalnızlığını böyle daha çok belli ediyordu. Sonbahar yağmurları ile toprak yeniden yeşermişti. Yaz boyu kurumuş sarı otlardan sonra bu yeni yeşeren otlar kuzuların en sevdiği yiyecektir. Yeşil otların üzerinde sarı kır çiçekleri dağ yamaçlarını göçmüş oba yerlerini, düzlükleri süslüyor ve insanın gözüne eşsiz bir şölen sunuyordu.
Son zamanlarda kuzularımı göçmüş obaların etrafında otlatırdım. Boş ağılların, çadırların yerlerinde oyun oynardım. Daha bir ay önce, bu obalar göçmeden buralar capcanlıydı. Yüzlerce çadır buraları doldururdu. Değişik renklerde çadırları, çerçiler, bakkallar vardı. Bazen otomobiller gelip giderdi. Uzaktan otomobilleri hayranlıkla izlerdim. Akşamları bir sürü ışıklar parlar, yakılan ateşler obayı süslerdi. Yaz boyu uzaktan baktığım bu obada şimdi çadır yerlerinde, çeşme başlarında, çayır ve düzlüklerinde serbestçe dolaşıyorum. Normalde sınırı ihlal ettiğim için beni döverlerdi, belki de cereme olarak kuzularımı götürürlerdi. Aramızda bazen böyle sürtüşmeler yaşanırdı. Göç edince bizim obanın yeri de böyle ıssız olacaktı. Bu durum beni üzerdi. Herkes bırakıp gitmiş, bizi dağ başında yalnız bırakmışlardı.
Sonbahar yaklaştıkça yağmurlar artmaya başlamıştı. Annem beni kurtlar için hep uyarır, diğer kuzu sürülerine yakın gitmemi isterdi. Oysa göçmüş obaların civarındaki yeşil vadiler aklımı başımdan alırdı. Bulduğum güzel çayırları diğer çobanlara söylemezdim. Onları sabah atlatıp başka bir tarafa sürerdim. Tek başıma kuzularımı güzel otlaklarda doyurmak isterdim. Çobanlar arasında tatlı bir rekabet vardı. En güzel kuzuların benimkiler olmasını isterdim.
Yine çok uzaklarda ıssız bir otlağa gitmiştim. Oyuna dalmış günün nasıl geçtiğini fark etmemiştim. Buralarda geceye kalmamam gerekiyordu, etrafta aç kurtlar dolaşıyordu. Hava bulutlanmış, hafif bir yağmur yağmıştı. Yağmur sonrası kuzular etrafa çil yavrusu gibi dağıldılar. Durmadan şişen bir balon gibi sürü genişliyordu. Rüzgârda kuru geven otlarını kopmuş uçuyordu. Geven öbeklerinden ürken kuzular oraya buraya kaçıyordu. Sürüyü toparlayıp bir an önce bizim obaya doğru gitmeye çalışıyordum. Kuzular hızlı ilerliyor, sürünün bir ucu karşı tepeyi aşıyordu. Kuzuların yayıldığı geniş yamaçta sürünün içinde kalan küçük dereler vardı. Kuzuların bir kısmı derelerde otlandığından bütün sürüye hakim olamıyordum. Sürünün arkada kalan kısmını getirmek için bir dereden koşarak karşı tarafa çıktım. O anda getirmek istediğim kuzuların hepsi ürkerek gelip beni geçtiler. Düzlüğe çıktığım anda kurtla karşı karşıya geldim. Bir kuzunun üzerine abanmıştı. Ağzı ile kuzunun ensesinden tutmuş, kuzunun arkasını göğsü ile kaldırıp arka ayaklarını yerden kesmişti. Kuzuyu ön iki ayağı üzerinde aşağıya doğru koşturuyordu. Aynı bir insana benziyordu, çobanlar da bir kuzuyu götürürken arka iki ayağını kaldırıp tepe aşağı, ön ayakları üzerinde yürütürlerdi. Kurt beni karşısında bulunca ağzını kuzunun boynundan çekip döndü bana baktı. Salyalı siyah ağzı, yana sarkmış dili, uzun ön dişleri, kuzunun ensesindeki salya izi, gözükmemek için yana yatmış kulakları, ateş gibi yanan gözleri az ötemdeydi. Kurt bir an kararsız kaldı, kuzuyu bırakıp bırakmama konusunda karar vermesi gerekiyordu, bunun için de benden gelecek ilk tepkiyi bekliyordu. Şimdi ne yapacaksın der gibi bana baktı. Benim boyumu, tepkimi, belki yaşımı o anda anlamak istiyordu. Benim şok geçirdiğimi anlaması çok sürmedi. Arka ayakları arasına kıstığı kuyruğu ile kuzuyu dürtmeye, göğsü ile kuzuyu itmeye devam kararı aldı. Ağzını yeniden kuzunun ensesine geçirdi. Birkaç saniyelik süre zarfında beni düelloya çağırıp restini çekmişti. Adeta yolumdan çekil demiştim.
Hiç beklemediğim bir anda kurdu karşımda görmüş, şok olmuştum. Bir anlık şaşkınlıktan sonra kurdun üstüne doğru bağırmaya başladım, sesim çatallandı, havada sesim dağıldı. Boğazım sanki yırtılan bir hortum gibi hava kaçırıyordu. Artık sesim çıkmıyordu. Rüyada korktuğun bir şeyden kaçarsın ama kurtulamazsın, yardım için bağırırsın ama sesin çıkmaz aynen öyle kalakaldım. Kurdun siyah ağzı ve konuşur gibi bakışları uzun yıllar boyu kabuslarıma girecekti. Annem beni korkutmak için insan donuna girip etrafta dolaşan kutlardan çok bahsetmişti. Beklenen an gelmiş hazır olmadığım bir anda kurt karşıma çıkmış ve beni ilk gördüğü yerde yıkmış gidiyordu.
Kurt rüzgâr gibi derenin içine doğru kuzuyu sürüp götürüyordu. Annem kurtlar yukarıya doğru asla kuzu kaçıramaz demişti, mutlaka aşağıya doğru kaçırması gerekiyormuş. Her şey birkaç dakikada olup bitiyor, gözümün önünde kuzum gidiyordu. Hemen cebimden sapanı çıkardım, peşlerine düştüm. Kurt arada bir dönüp gözleriyle gelme der gibi bakıyordu. Her bakışında ürperip yavaşlıyordum. Her an kuzuyu bırakıp bana saldıracakmış gibi korkuyordum.
Islık ve patlama sesi çıkarsın diye sapanın bir metrelik iplerinin ucuna birer parça naylon bağlamıştım. Bu sapanı göçmüş çadırların yerlerinde topladığım eski renkli kazakların iplerinden örmüştüm. Bununla arkadaşlarıma hava atıyordum. Hangimizin taşı daha uzağa gider diye sürekli yarışıyorduk. Sapana ceviz büyüklüğünde birer taş koyuyor havada iki üç kere çevirip iyice nişan alıyordum. Patlama sesi kurdu şaşırtıyor dengesini bozuyordu. Kurda nişan aldım vurdum ha vurdum. Etrafta Allah’ın bir kulu yoktu. Sürü ürkmüş yukarılara doğru uzaklaşmış neredeyse gözden kayboluyordu. Rüzgâr durmuş, uçan gevenler kaybolmuş, bulutlar açılmış şartlar benden yana dönmüştü.
Fakat aşağıdaki ıssız vadiden gecenin gelişi içimi ürpertiyordu. Attığım taşların kurdu şaşırttığı bir anda kuzu kurtuldu, ilkin ters tarafa doğru rüzgârın önündeki geven otu gibi uçarak gidiyordu. Kurt aşağıda durmuş bir kuzuya bir bana bakıyordu. Bense nişan alamaya devam ediyordum. Sürüyü fark eden kuzu uzaklardan dolanarak dönüp geldi. Sürüyü toparlayıp obaya doğru sürdüm. Gecenin karanlığı, kurdun geldiği vadinin altından başlayarak kurdun ulumaya başladığı tepeyi, beni ve kuzu sürüsünü yutmaya başlamıştı. Her şey daha bitmemişti. Önümde aşmam gereken kurt boğazı dedikleri kayalık bir geçit vardı, o boğazın ötesine geçtik mi gerisi kolaydı. Kurdun uluma sesi halen karşı tepeden geliyor, beni korkutmaya devam ediyordu. Benim çocuk olduğumu iyi biliyordu. Fakat taşlardan ve sapanın ıslık sesinden emin değildi. Bense onun yenilgiyi kabul etmeyip dar boğazda karşıma çıkacağını düşünüp korkuyordum. Sürünün peşinden yürürken kendi ayak seslerimden bile ürküyordum.
Kayalık kurt boğazından geçip düzlük alana çıkınca uzaktan başka sürülerden gelen köpek seslerini duymaya başladım. Korkudan boğazımda gümbürdeyen kalbim köpek seslerinden sonra az da olsa sakinleşti. Hava kararmış, göğün orasına burasına dağılmış bulutların ardından ay bir gözüküyor bir kayboluyordu. Bulutların gölgesi üzerime gelince korku ve kurt ulumaları tekrar gelip yakama yapışıyor, biraz sonra ay ortalığı aydınlatınca cesaretim geri geliyordu. Sürü sükûna ermiş otlanıyordu. Köpek seslerinin geldiği tarafa doğru ağır ağır ilerliyordum. Obaya yaklaştıkça diğer kuzu sürüleri etrafta siyah kümeler halinde belirmeye, çobanların türkü sesleri gelmeye başlamıştı. Kuzuyu kurtarmanın gururu göğsümde kabarıp dururken, kurdun beni kale almaması beni fena halde yıldırmıştı. Eve yaklaştıkça bu kez de anneme nasıl hesap vereceğim korkusu beni sardı. Obaya vardığımda bütün ışıklar sönmüş ahali çoktan uyumuştu. Kuzuları ağıla koydum. Annem soğumasın diye yemek payımı ateşin külüne saklamış, beni bekliyordu. Annem kurdun korkusundan dilimin tutulduğuna kızıp suratıma bir tokat yapıştırdı, sonra karşısına oturtup mir-melaketin adına, Hani Babanın adına dualar okuyup üfledi. Sonra Hacı Nene geldi, bir jileti ortadan ikiye böldü, jiletin yarısını ateşte kızarttı, alnımın çatısına dayadı ve kaşığın sırtı ile vurdu. Kan akıtmak korkuya iyi geliyormuş, Hacı Nene öyle diyordu. Alnımdan süzülen ılık kan güneşten kabuk bağlamış burnumun üzerinden cılız parmaklarıma damlıyordu. Her damlada ben biraz daha olgunlaşıp büyüyordum. Bir hafta sonra sesim ancak açılacaktı. Kurt yine gelirse bu safer beni adam yerine koyması gerekecekti.

Mustafa Alagöz

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Kurt boğazı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kurt boğazı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kurt Boğazı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Ahmet Coşkun 1
Ahmet Coşkun 1, @ahmetcoskun1
8.11.2025 14:16:07
5 puan verdi
güzeldi
memleket koktu

ben altı yedi yaşlarındaydım o sene şegova yaylasına çıkmıştık. bizim iki yayladan biriydi. köyde de epey uzaktı, sanırım bizim zamanıydı evler yaylada düzde de çimenler biçiliyor . babam şafakla köye inmesi lazım tutturmuşum beni de götür, adam beni de aldı yayladan karanlıkta iniyoruz dağdan düze sabahtan çimene pala lar girecek, yolu yaralamıştık ki dört beş tane kurt uluyor uzak mesafede bizi kolluyorlar. ben çok korkmuştum. babam hemen beni eşeklemesine omuzuna attı . el fenerini yaktı - korkma dedi kurtlar ışığa gelmezler. hiçte hızlı davranmadan gözlerine ışığı vere vere köy üstüne vardık. kurtlar çekilmişti. köyde kalan köpek havlamaları gelmeye başlamıştı hiç unutmam aklıma geldi bizim eller

yüreğine sağlık...

bu arada klavyem arızalı iç klavyle de zor yazılıyor . uzatmadım.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL