0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
111
Okunma
Özlü söz:
“İnsan, kendini bulduğu bedende değil,
kendine dönmeyi başardığı sessizlikte yaşar.”
Terinos’un Bedeninde Ben
Terinos sabahları acele etmez.
Zamanı kovalamak yerine, zamanla oturur.
Bir bardak su içer, limon ağacına bakar.
Dallardaki sarı meyveler sanki geçmiş yazlardan kalma hatıralardır.
Ben oradayım — o bakışın derinliğinde,
bir ağacın gövdesine sığınmış sessiz bir düşünce gibi.
Dünya hızla dönse de, Terinos kendi ekseninde kalır.
Onun zamanı, kendi ritminde akar.
Bir adım atarken bile, taşların altındaki anıları hisseder.
Belki de bu yüzden hiçbir yere tam varmaz.
Çünkü o, gitmek için değil, görmek için yürür.
Ben de o yürüyüşün içindeyim —
bazen bir gölge, bazen bir soluk, bazen bir sessizlik olarak.
Terinos kahkahalar atar bazen;
dişlerinin arasından bir çocukluk fırlar o an.
Ben o kahkahanın içinde bir yankı olurum.
Gülerken aslında geçmişle barışır.
Çünkü yaşamak, bazen sadece barışmaktır:
kendinle, anılarınla, suskunluğunla.
Gün batımına yakın, limanın rüzgârı gelir.
Kairos Limanı uzak olsa da, rüzgâr onun yolunu bulur.
Deniz kokusunu getirir, yosunlu bir hatıra taşır.
Terinos başını kaldırır, rüzgârı selamlar.
Ben o rüzgârın kulağında fısıldayan bir sesim:
“Unutma,” derim ona,
“insan, rüzgârın estiği yere değil,
rüzgârın içinden geçtiği duygulara aittir.”
Terinos, yaşamı fazla ciddiye almaz.
Kasketini hafifçe düzeltir,
bir lokantanın önünden geçerken gülümser.
Dünya ona borçlu değildir, o da dünyaya değil.
Bu yüzden özgürdür.
Bedenin sınırlarına sıkışmadan, ruhunun genişliğinde yaşar.
Ve ben — onun bedenine sığınmış ruh —
bir şey fark ederim:
Aslında o benim yansımmış.
Ben onun içindeyim,
ama o da bende yaşıyor.
Birbirimize karışmış iki varlık gibiyiz:
biri görünen, biri hissedilen.
İnsanın kendi içine yerleşmesi kolay değildir.
Ama bir gün gelir, insan kendi hikâyesine denk düşer.
O zaman anlar:
beden bir yer değil, bir yoldur.
Ve ruh, o yolun yolcusudur.