1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
156
Okunma

Şu an, aklının kaldırımında yalınayak dolaşıyorum sevgilim, ve sen bunun farkında değilsin.
Ritmini kubbeyi cennetten talim eden kalbimin, fikrini cezbeden Mısır Tanrıları geliyor televizyonunun ekranına. Bir “gol!” sesiyle neşenin merhabası sahneye çıkıyor.
Gözdesin, özdesin, keyiften bir güftesin şimdi başkasının yanında.
İkiyi kabulden sayarsan; seni sessiz sedasız sevmeye çabaladığım kırk sekiz saatin perçemlerini kesip, kaburgasından yolluk yaptım — kendi can acımı unutmak için.
Öyle de seviliyorsun, böyle de.
Gergefin hüsnü kuruntusu, halden anlamaz bir paradoks oluyor; terzinin söküklerine paralel bir ivmede.
İnanç, Mısır Tanrısını patlamış mısıra evirip çeviriyor. Benim edebî yanımla felsefî yanım, vuslatı avam tersanesinde bir “acaba”ya satılıyor.
Avam, ahval, abdal şimdinin…
Gözlerinin güzelliğine bir görünmez ip bağlayıp bana uçurmak istediği yerdeyim.
Her cehalet, çabaladığım mutluluğa, hiçbir şey bilmeden sevmenin diğer her şeyden daha üstün olduğunu söylüyor.
Tekrarlanıyor: müzik kutusundaki saçma melodi.
Gramofonun gramajını düşüren market raflarında, bir poşete sen dolduruyorsun zamanı.
Çalıyorsun; ecnebi kültürün kölesi plaklarda.
Bu plan, yer ve gök şiddetinde bir kurban diyetinin, aralıklı oruca devülasyonudur artık.
Birbirimize sarılmak, birbirimizi öpmek, birbirimize “biz” olmak — ne hikmetse, bir “bize denk olmayan” enflasyona tâbiyiz.
Kafam, otuz altının mutlak sessizliğinde değerini düşürmek istiyor.
Sen yoksan, otuz altının bekçileri güvenliği sağlayamaz ki.
Doğdum, yaş aldım; sensiz geçiyorsa neyleyim otuzun altısını, altının otuzunu?
Ben, hülyaların sakin ve alma-verme dengeli kararında soğurma münasebetiyim.
Artık bittiyse, bitenin ciddi nefes alması demek bu: sensiz yaşamak.
Bakınız, Füreya elini cebine koydu, erkin bir nefes aldı ve bahar geldi kuşlarıyla birlikte.
Ah! Birdenbire hikâyeye döndü kelimelerin soluğu.
Sensiz nefes almak, aykırı edebiyatın kangala; Yüzüklerin Efendisi’ndeki Gandalf olması gibi.
Saçları mükemmel peruk, şakası krizi deviren sükûtu hayra yorum...
Biz tükenirken birbirimize, güzelce susmayı hatırladık.
Sen susarsan ve ben susarsam, susacaktı bu öksüz hikâye.
Annesini aramayacaktı bir daha cümleler.
Bak işte, öyle oldu!
Yetimhanede bir “Z” ağladı.
Bütün harfler, yurdun kapısında nöbetleşe seni sevmeyi sevdi.
Bekledi.
Boşuna...
“A” ile başlayıp, “A”dan sonraki o iki harf bizde yan yana gelmiyorsa, boşunaydı suskun sayfalara meydan okuyan cümleler.
“Babanız, füme aldatmaların kan sıçratan canisiydi,” dedim.
Geçtim.
Kelimelerime.
Yorgundum.
Yorgunum.
Daha tutkulu severken, daha çok çarpışırım.
Aşk, podyumda zorunlu yürüyüşlere varan bir konu mankeni bizde.
İzlemiyoruz.
Dilara AKSOY
5.0
100% (1)