Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy

AŞK NEYDİ SAHİ...

Yorum

AŞK NEYDİ SAHİ...

( 5 kişi )

1

Yorum

9

Beğeni

5,0

Puan

204

Okunma

AŞK NEYDİ SAHİ...

AŞK NEYDİ SAHİ...




Bir sözcüktü sökün eden belki de en irisi düşlerin ve şaşalı yalnızlık kalabalığın şaşı bakışlarında akıp giden hüzne riayet eden imleç belki de bir noktalama işareti gibi derinden usul usul teskin eden.
Sıradandı gün.
Sıradandı sözcükler.
Sıra dışı kibrinde yalnızlığın balyalarca ayraç hüküm veren.
En köşeli parantezin sağındaydım belki de solumda tutarsız bir nefes alıp veriş hem aşkın da geri dönümü olmalı mıydı sahi?
Düşlerdi kursağımda kalan dünün mirası.
Bense mirasçısıydı atalarımın ve şekli şemaili olmayan bir yorgunluk dillendiriyordum uykusuz günün gecesine sarkan ellerimle ninniler söylediğim ve umudun b/eşiğinde tıngır mıngır sallandığım günlere nazire yaparcasına.
Bakaya kalmıştı ömür.
Bekası neydi sahi hüznün?
Belli ki bir hayalin ürünüydü içimdeki şaklaban çocuk ve neşeli zamanlarımın da meali hatıralarım.
Yüz görümü tutukluluğum.
Güz dönümü yorgunluğum.
Yalın ayak yürümeyi de hiç sevmezken.
İskarpinlerim bakımlı ve boyalı saçlarım örgülü bense hep görgülü.
Latife yapıyordu mevsim ve elimin tersiyle vuruyordum içimdeki çelimsiz rüzgâra sonra da dağlar tepeler aşıyordum her gözlerimi kapadığımda bir huri; her kulağımı kapadığımda notaları olmayan bir şarkıyla eşleşiyordum.
Canıma tak eden neydi sahi?
Yüreğin sönen ferinde taşan bir mevsim mi?
Mevsimsiz bir yorgunluk belki de: en çok hayali aşkların müptelası içimdeki kahinle yıldız avına çıktığımız ama en çok da yıldızlara kızgın mehtabın esaretinde yanıp sönen bir ışık gibi kimi zaman yüreğin yuhalandığı.
Gökten zembille inmiştim hem.
Göğe çimdik atıp sormuştum buluta:
-Canın yandı mı?
Cevabını alamasam da biliyordum ki; ben zaten rüzgarın teninde dolaşan dolunaydım.
Sonra da çapak çapak gözleri karanlığın ve içimi muştulayan:
-Rengin ne?
Diye sormuştum da ansızın çıkan gök kuşağına konmuştum çapkın kanatlarımda seğiren kalp gözümde açan tomurcuklar misali sonra da solmuştum.
Bilmiyordum aşkın rengini.
Bilmesem de aşkın şiarını çocuk aklımla tahmin ediyordum ki; en şaşalı duygu.
Göğe takılı gözlerim; aşka yanık sözlerim aslında satırların dokunulmazlığında aşkı bilmesem de içimde taşıyordum heybesini.
Gözlediğim kadar yolunu.
Özlediğim kadar asla sahip olamayacağım bir ruhu.
Ne görmüştüm henüz ve neyi görecektim hem ben değil miydim kefal gibi atlayan aşka ve pınar gözlerinde ümidin doğan yeni aya hürmet eden sıradan bir yıldızın özlemi taşarken anbean ruhumda.
Bir rica idim sunulan bazense reddi güç kabulü güç.
Refüze edilen varlığım belki de hiçliğime henüz vakıf olamadığım.
Perakende düşler sokağında yaşıyordum hep ama toptan seviyordum ben insanları ve asla da beklemiyordum karşılığını.
Sözcüklerim yakamozdu bense dolunay.
Yalnızlığım deniz mavisiydi ruhumsa sıra dışı bir kırmızı.
Ne cafcaflıydım ne sıradan.
Ne yalnızlığımdı tarumar edilen ne de kalabalıkların sevincini yaşıyordum ve yere göğe sığmıyor taşıyordum kendimden ve kırdığım bentlerden geçip okyanuslara varıyordum.
Bir nidada unutulmuşluğum aslında fısıltıların renginde beyaza atılan her çalımda masum bir rakımda saklıydı içimdeki çocukça sevinç ve çocukça aşk.
Yalın sözcüklerdi bozkırım.
Yeşeren umuttu boca ettiğim bol keseden bir zamanlar.
Ve ırgat ruhun geçit vermediği duygular.
Körelen minnet duygusu insanların ve sönen vefası evrenin aslında hayatın evreleri idi her biri en çok da arı kovanına çomak sokan bir şiirden de fazlası taşkınlığıma mahal veren duygular elbet kehribar sarısı idi papatyalar serili ruhumun firarı ile bir cennete düşmenin arzusu üstelik ölüm öncesi hala dünyadan bir şeyler umut ettiğim.
Nihayetinde dilime dolanan bir sözcük boyumdan büyük laflar ettiğim zamanlardan kalan elimde son hediye:
Ruhum çömelmişti ve ben hala çömez bir âşıktım ve sadece sundum niyazımı gök kubbeye ve o gün bu gündür yıldız tozlarımı serpe serpe kayıyorum bir boydan diğerine gökyüzünün bazen ş/akıyorum bazen susuyorum ve hala aşkın neye denk düştüğünü fısıldamadı bana evren belki de onlar bilmiyorlardır aşkın ta kendisi olduğumu üstelik aşksız bir ömrü neyleyim en çok da kendimsiz bir dünyanın sıradan ve eksik olacağının bilincinde ve hala aşkı arıyorum anbean kendimi sevdiğim…


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (5)

5.0

100% (5)

Aşk neydi sahi... Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Aşk neydi sahi... yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
AŞK NEYDİ SAHİ... yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
GözyaşıÇiçeği
GözyaşıÇiçeği, @gozyasicicegi
5.11.2025 22:30:39
5 puan verdi
Sözcüklerinin alnında ter,
cümlelerinin eteğinde sabır var.
Bir kelimenin kaderine doğmuşsun sen —
hüzünle zar atıp,
yalnızlığı zarif bir mektup gibi mühürlemişsin…
Ve ben, okurken dizelerine,
bir virgül kadar sustum,
bir ünlem kadar büyüdüm.

Ne güzel dokunmuşsun kelimelere,
sanki her hecesi,
bir çocukluğun alnına düşen akşamüstü gibi:
ne sıcak,
ne serin,
ama hep “geç kalmış” tadında…

Senin cümlelerin,
Necip’in şarabı gibi dökülüyor mısralardan;
ağır,
yorgun,
ama bir o kadar vecd dolu.
Nazım’ın kaleminden çıkan bir “merhaba” kadar insancıl,
Orhan Veli’nin balık tutar gibi avuçladığı o küçük hüzünler kadar sade.
Ve işte o üç sesin birleştiği yerdesin sen —
bir kelimenin iç çekişinde yankılanan
üç büyük yalnızlık gibisin.

Sözcükler sende diz çökmüş,
aşk ise sana borçlu kalmış.
Bir “belki” kadar ürkek,
bir “keşke” kadar geç kalmış.
Ama ne önemi var?
Sen zaten her dizede biraz “sonsuz”,
her nokta’da biraz “başlangıçsın.”

Ne güzel söylüyor kalemin:
“Aşkı bilmesem de heybesini taşırım.”
İşte o heybede
gökyüzünden düşen dualar,
yeryüzünden yükselen günahlar,
ve senin gibi düş kuran kelimeler var.

Bak,
mevsim bile sana latife etmiş ya;
işte bu ironiyi,
ancak bir hakikat bilir.
Çünkü her şaka,
bir itirafın kılığında gizlidir.

Ve senin şiirin —
tam da bu yüzden —
bir dua gibi bitiyor:
ne tam inanmış,
ne tam inkâr etmiş,
ama her hâliyle “insan” kalmış…

Tebrik değil bu,
bir selam aslında:
Sana,
sözcüklere hükmeden o ruhuna,
ve her dizesiyle yeniden doğan
o mütevazı ihtişamına.

Sen yazdıkça,
biz susmayı öğreniyoruz üstat;
çünkü bazı kelimeler,
ancak senin kaleminde
nefes alabiliyor.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL