0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
108
Okunma

Kendini Onaran Sistemler: Polimerden İnsana, İlâhî Kudretin Kimyası
Yazan: Murat Kerem
Modern Bilimin İlginç Bir Yüzü
Günümüz malzeme bilimi, mikrokapsüllü asfalt kaplamalar, çizik gideren telefon kılıfları ve kendi kendini tamir eden boya sistemleri gibi yeniliklerle övünmektedir.
Bu teknolojiler aslında insanoğluna sessizce şunu fısıldar:
İnsan bir şeyi onarmayı öğrenmişse, bunu kâinatın asıl ustasından öğrenmiştir. Çünkü yaratılış, baştan sona kusursuz bir onarım ve yenilenme kitabıdır.
Bu sistemlerin temelinde, polimer zincirlerinin hasar sonrası yeniden bağ kurabilme kabiliyeti ve reaktif monomerlerin kontrollü salınımı gibi ileri kimya prensipleri yer alır.
Örneğin, asfalt karışımına yerleştirilen mikrokapsüller çatlak oluştuğunda kırılır; içlerindeki epoksi reçine, sertleştiriciyle temas ederek zincirleme bir adisyon polimerleşmesi reaksiyonu başlatır.
Böylece yeni bir polimer ağı oluşur; yüzey onarılır, dayanım geri kazanılır ve su sızıntısı önlenir.
Ne ilginçtir ki, insan bedeninde de aynı prensip işlemektedir.
Kırık bir kemikte kollajen polimer lifleri ve hidroksiapatit kristalleri, tıpkı asfaltın polimer ağları gibi yeniden birleşir ve bütünlüğü sağlar.
Kur’ân-ı Kerîm’in,
“O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı.” (Secde, 7) [1]
buyruğu hem doğadaki hem de insandaki bu mükemmel düzeni hatırlatır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin,
“Her bir sanatlı mahlûk, Sâni’inin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet eder.” [2]
sözü ise bu hakikatin manevî tercümesidir.
Teknolojiden Maneviyata Geçiş
Bilim insanları polimerleri yalnızca yollar için değil, gündelik yaşamın eşyalarında da aynı ilkeye göre tasarlamaktadır.
Dinamik kovalent bağlar içeren poliüretan veya elastomer telefon kılıfları, çizik oluştuğunda kopan zincirlerini ısı (40–60 °C) veya UV ışığı yardımıyla tekrar bağlayabilmektedir.
Bu, disülfit köprüleri veya Diels–Alder reaksiyonları gibi tersinir bağlanma mekanizmaları sayesinde gerçekleşir.
İşte tam bu noktada, teknoloji ile yaratılış arasındaki köprü görünür hâle gelir.
Asrın Mîmârı’nın bir sohbetinde dile getirdiği şu söz, bu hakikati derinleştirir:
“Maddede ve manada bütün keşifler, hakikatin farklı boyutlarını bize gösterir. Fakat o boyutları görüp arkasındaki mutlak hakikate ulaşmak, asıl marifettir.”
Bir polimer molekülü bile bu kadar planlı onarılıyorsa, insan bedeninin onarımı rastgele olabilir mi?
İnsanda Kendini Onaran Sistemler
İnsan bedeni, adeta sürekli çalışan bir canlı polimer laboratuvarı gibidir:
1. Cilt Onarımı
Fibrinojen molekülleri, trombin enzimiyle fibrin polimerine dönüşür ve pıhtı ağı oluşturur.
Bu ağ, fibroblastlara iskele olur ve yeni dokunun inşasına zemin hazırlar.
2. Kemik Onarımı
Kollajen lifleri ve hidroksiapatit kristalleri mineralizasyon yoluyla yeniden bütünleşir; kemik eski dayanımına kavuşur.
3. DNA Tamiri
DNA polimeraz enzimi, hasarlı bölgeleri tanır ve doğru baz eşleşmesiyle yeniden sentez yapar.
Adeta ilâhî bir yazılım gibi, kodları düzeltir ve hayatın devamını sağlar.
Bu olağanüstü süreçler, Bediüzzaman’ın,
“Her şey, Sâni’ini gösteren bir işarettir; kendine bakan manası zayıftır, Sâni’ine bakan manası azamîdir.” [3]
ifadesinin biyokimyasal delilleridir.
Doğadan İlham: Deniz Yıldızının Sırrı
Sadece insan değil, bazı canlılar da olağanüstü onarım yeteneklerine sahiptir.
Bir deniz yıldızı, kopan kolunu yeniden büyütebilir; bazı türlerde ise kopan kol, eksik gövdeyi tamamlayabilir.
Bu biyolojik mucize, hücre bölünmesi ve doku farklılaşmasının mükemmel bir senfoni hâlinde yürüdüğünü gösterir.
Polimer teknolojilerinde bu tür doğal sistemler incelenir ve biyomimetik tasarımlara ilham olur.
Doğada böylesine planlı yenilenmeler varken, bunun arkasında tesadüf değil, kusursuz bir kudretin olduğunu görmek zor mudur?
Hadis ve Klasik Âlimlerin Perspektifi
Efendimiz (s.a.s.) buyurur:
“Allah Teâlâ, şifa vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır. Her hastalık için bir de devasını yaratmıştır.” (Buhârî, Tıb, 1) [4]
Bu hadis, doğadaki onarım sistemlerinin tesadüf değil, İlâhî rahmetin bir yansıması olduğunu gösterir.
İbn Sînâ, vücudun kendi kendini tamir etme kabiliyetini tabiat-ı müdebbire (yöneten içsel hikmet) kavramıyla açıklar:
“Tabiat, hikmetle donatılmış bir kudret elidir; organları onarır, bozulanı yeniden kurar.” [5]
İmam Gazâlî ise şöyle der:
“Her yaratılışta iki pencere vardır: Biri eşyanın zahirine bakar, diğeri ise onun arkasındaki kudret elini görür.” [6]
Asfaltın çatlağını kapatan polimer ile DNA’nın kırığını onaran enzim, farklı maddelerle çalışsa da aynı ilâhî hikmeti göstermez mi?
İlâhî Kudretin Kimyasal Delilleri
Kur’ân bu düzenin kaynağını şöyle bildirir:
“Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn, 4) [7]
Asrın Mîmârı, bu ayetin tefsirinde şöyle der:
“İnsandaki sistemler öyle bir ahenk içindedir ki, her biri diğerini tamamlar; bu, kâinat kitabını yazan Zât’ın, aynı zamanda insan kitabını da yazdığını gösterir.”
Modern bilimin “biyomimetik” adını verdiği bu taklit teknolojileri, aslında Bediüzzaman’ın “mana-yı harfi” olarak tanımladığı, sanatın sanatkârını gösterme hakikatinin çağdaş bir örneğidir. [8]
Asıl Mucit ve Tek Kaynak
Bediüzzaman’ın,
“Sanat, sanatkârını gösterir. Mükemmel sanat, mükemmel sanatkârı bildirir.” [9]
sözü;
Asrın Mîmârı’nın,
“İlim, eğer sahibini marifetullaha götürmüyorsa eksiktir; yarı yolda kalmıştır.”
uyarısıyla birleştiğinde şu hakikat ortaya çıkar:
Her polimer bağında, her DNA zincirinde, her iyileşen yarada aynı imza vardır.
Bu imza; İbn Sînâ’nın “tabiat-ı müdebbire” dediği, Gazâlî’nin “kudret eli” olarak tanımladığı ve Kur’ân’ın “en güzel yaratılış” diye ifade ettiği hakikatin ta kendisidir.
Ve belki de insanın asıl onarılması gereken yanı, bedeninden önce kalbidir.
Zira kalp onarıldığında, bütün bir insan yeniden doğar.
Tıpkı yaralı bir tohumun filiz vermesi gibi, kalbini onaran bir insan da yeniden ışığa yürür.
Belki de bütün bilim, o doğuşun sırrını anlamak için yapılan uzun bir onarım çabasıdır.
Kaynakça
[1] Kur’ân-ı Kerîm, Secde 7.
[2] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul.
[3] Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul.
[4] İmam el-Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh, “Kitâbü’t-Tıb”, 1.
[5] İbn Sînâ, el-Kânûn fi’t-Tıbb, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye.
[6] İmam Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, Kahire, Dârü’l-Hadîs.
[7] Kur’ân-ı Kerîm, Tîn 4.
[8] Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, 19. Mektup, “Mana-yı Harfî” bahsi.
[9] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 23. Söz.