0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
136
Okunma

Ekim ayı sonlarıydı Birgün bir öğrencim yanıma gelerek dedi ki:
- Oğlunuz Murat telefonla size ulaşamamış. Aramanızı istiyor. Acilmiş!
Çoğu zaman telefonun sesini kısık unutuyorum veya sınıftayken yanımda taşımıyorum.Önemli bir şey olduğu belliydi.. Aradım:
-Ananem vefat etmiş, hemen gel!
Şaşırmıştım, tekrar ettirdim. Kötü haber tez gelirmiş, nedendir bilinmez.
Allah rahmet etsin. Astım rahatsızlığı vardı. Ev yaptırdığımız süreçte kolundaki bilezikleri bize verirken “Ben bunları ne yapacağım? Sizin işinize daha çok yarar” demişti. Allah razı olsun. Rahmetli 74 yaşındaydı. O sıralar henüz araba almamıştık. Denizli’de bir araba kiraladıktan sonra yola çıkmamız iki saati buldu. Bitkin vaziyette olan eşimi teselli edecek söz bulmakta zorlandım.
Planladığımız şekilde Ankara’ya okuyan diğer oğlum Mehmet’i
alıp yola devam ettik. Uzak yerden biriyle evlenmenin mahzurlarını düşünememişim. Fakat nasip neyse o olurmuş tabi. Olup biten her şey kadermiş.
Yolda gidiyor, fazla konuşmuyorduk. Evlendiğimiz günleri hatırladım. Bir Vakıf’ta gönüllü çalışan elemanlardık. Üç ay
önce askerden gelmişim. Bir gün bizi tanıştırdılar. Ailesi
tanınmış, saygın ve geniş bir aileydi. Daha sonra nişanlanıp üç ay içinde evlendik. Babam sağ olmadığından, bazı akrabalarla birlikte sevgili dayım düğünümüze gelmişti. Bir düğün de bizim memleketimizde yaptık. Yıllar nasıl hızla akıp gitmiş böyle? Ne acelesi varsa? Biz evleneli 20 yıl mı olmuş?
Bir gazetede okudum. İstanbul Barosu Başkanı bir gazetecinin kendisiyle yaptığı röportajda şöyle demiş:
“Her şey boş, yeter ki adamın iyi bir karısı olsun. Hayat iki kişilik mücadeledir!”
Bu iki kişilik mücadelede eşinizin misafirlerle gerektiği gibi ilgilenmesi, akrabalarınıza karşı saygıda kusur etmemesi, ev işlerinde özenli olması önemlidir. Sağlığınız da iyiyse problem yoktur.. Hani, her şeyin başının sağlık olduğunu söyleriz de onun kıymetini pek bilmeyiz.
- Hayatı hem veren, hem alan Yüce Mevla! Bu durumda yapılacak bir şey yok. Kayın validemin yokluğunu hep hissedeceğiz, dedim. Teşekkür etti.
Yolculuğumuz esnasında birkaç mola verdik. Ankara içinde yolu karıştırma endişesi stres yaptı. Yolda sanki hepimiz birden
araba sürüyormuş gibi hiç birimiz uyumuyorduk. Otobanda giderken dinlenme yerinde uyumayı denedimse de olmadı. Tekrar yola koyulduk. Uzun yolda araba kullanırken, aspirin,
çay ve limon uykuyu dağıtıyor diye biliyorum. Arada bir limon yedim şimdi çocuklarla konuşacak çok vakit vardı. öğütlerin etkisini er veya geç görebilirdik.
“Beş şeyden önce şu beş şeyin kıymetini bilin, çocuklar! Ölmeden önce hayatın, ihtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin.(hadis)”
Gece saat iki gibi eve varabildik. Cenaze misafir odasında tabuttaymış! Ürpertici bir hava vardı ya da bana öyle geldi. İçeride yer bulmak zordu. Eşimin ablası şöyle diyordu:
- Hiç biz böyle bir araya gelmezdik! Sen ne mübarek insansın! Herkesi bir araya topladın!
O sırada bazıları ağladı. Diğerleri duygularını bastırdı. Bir hayli durduktan sonra başka odaya geçip Ahmet Dayı ile sohbete başladık. Onun da yorulmuş olduğunu fark ettim.
Hayatın geçiciliğinden, emekliliğin faydalı ve zararlı yönlerinden, çalışma şartlarından, şehir ve köy hayatından bahsedip konuştuk.
Ahmet dayı, İstanbul’da liman başkanı olarak görev yapıyordu. Görünüşünden 34 yıldan beri çalıştığına inanmak imkânsız geliyor. Kelimeleri seçerek, düşünerek konuşur. Herkes hakkında hüsnü zan sahibidir. Dört çocuğundan ikisi üniversite öğrencisidir. Her ne vakit bir araya gelsek zamanın nasıl
geçtiğini anlamayız.
Ertesi gün ev tıklım tıklım dolmuştu. Altmış bin üzerinde
nüfusu olan bu şehirdeki camilerde görevli hocalar gelmişti. Kur’an okumayı bilenlere birer cüz dağıttılar. Yarım saatte okunacaktı. Hemen ardından hatim duası yapıldı.
Tabut alınıp dışarıdaki cenaze arabasına taşındı. Bayanlar ağlaştılar. Hocalardan biri çok feryat figan etmemelerini özellikle rica etmişti. Öyle de oldu. Camiye vardıktan sonra cenaze yakınları olarak sıraya geçmiştik. Oraya gelenler tokalaşıp baş sağlığı dilediler. Cami avlusunda yer kalmamıştı. Mezarlığa vardıktan sonra Hz. Fatıma’nın Rasulullah’ı defnedip gelenlere söylemiş olduğu bir sözü aklıma geldi:
“Rasulullah’ın üzerine nasıl kıyıp da toprak attınız!”
...
5.0
100% (1)