0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
133
Okunma
Seni yazarken dolup mu taştığımı, yoksa taşıp mı dolduğumu bilemiyorum.
Şarkının telif hakkı söylenmeye başlıyor gecede; denememin sitem rövataşası burnunu çekiyor, parmaklarımda dolanırken kelimelerim.
Kelimelerimle dans etmeyi severim, seninle dans edemedikçe.
Yine aklımın firari topraklarında, severek suluyorum sensizliğimi. Bu kadar ayıp yeter!
Her noksanlığın trajedi dolu bir sebepsizlik olacaksa alfabelerde, Osmanlıca geri dönsün bize bu aşkta.
Fransızca ile kapışsınlar kalp dilimde; ikisi de konuşulmuyorken seninle.
Birdenbire geliyor aklıma… Her “a”, “b” ve “c” yalan sevdalara “oku bakayım ayı!” olabilirken.
Birdenbire geliyor aklıma: bu aşkın sen dili, sencesi, bencesi, bizce çok güzelcesi.
Sesi büzüşecesi!
Ah! Teninde yine istikamet benden yokluk; ondan razı, titrekçe sokağına varış olmuş.
Yazmayı seni düşünürken daha çok seviyorum.
Şimdi, karşımda oturuyorsun.
Hayalin, koltuğun örtüsüne şenlik; gülüşün, kalbimin kıyısına varan bir edep nişanesi bence.
Nişastası fazla kaçmış kalbinin ritmik aşk salçası da koltuğa bulaşan, bir garip ayıp aşk yobazı olsun.
Oturduk karşılıklı.
Baktın, gözlerime.
Sonra yan koltuğa geçtin.
Eriştim sandım kalbinin basamaklarına; merdivenleri üçer beşer çıktım heyecanla severken.
Sonra hop!
Yanıma oturdun.
Gözlerimin önüne gelen beyaz saç telimi çektin, elinle.
İşte tamam, dedim!
Hayali bile yakışıklı, kahrolası!
Avizede sönen bir ampulün o yalnız arkadaşı bize göz kırptı.
Çekilmeliymişsin bu gecenin hayalinden.
Kırk yılda bir kurduk!
Onu da yıktılar.
“Ali, topu at.”
“Dilara, yaralı olsan da gülümse.”
İşte böyle…
Çalım onda, şerbetli bir maç heyecanında bonservisi sensizliğe hizmet eden bir güzelken ayaklarında,
sen kimsin yaralı gülümseyen?!
Ah! Ünlemler ile soru işaretleri mana kazanırken yazılarımda, ocakta yemeğim vardı, hatırladım.
Son bir rötuş yaparak seveyim.
Acı mı acı oldu bu da yine.
Soru işaretlerine baharatı hasret olan acılı bir sevmek bulaştı.
Dilara AKSOY