3
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
161
Okunma

Tarih, sadece geçmişin kaydı değildir, aynı zamanda bugünün yönünü ve yarının ufkunu belirleyen bir pusuladır. Fakat bu pusula yanlış ayarlandığında, yani tarih bilinçli bir şekilde çarpıtıldığında, toplumlar da yanlış istikametlere sürüklenir. “Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin” sözü işte bu tehlikeye karşı bir nevi ikazdır.
Yalan tarih, kimi zaman bilinçli bir unutuşla, kimi zaman da kasıtlı bir karartmayla bilinçli bir şekilde inşa edilir. Milletlerin başarıları küçültülür, kökleri koparılır, kahramanları ya unutturulur ya da olabildiğince kötülenir. Yeter mi yetmez birde bunun yerine kalkıp yabancıların kaleminden yazılmış gerçekle hiç bir alakası dahi olmayan eksik ve yanlı bir geçmiş dayatılır. Böylece milletler, kendi öz kimliğine yabancılaştırılır.
Bugün de farklı bir biçimde benzer sorunla karşı karşıyayız. Bilgi çağında sahte haberler, çarpıtılmış belgeler ve ideolojik anlatılar, adeta “yalan tarihin” modern versiyonlarıdır. Sosyal medya, kontrolsüz bilgi akışıyla, kimin hakikati dile getirdiğini, kimin manipülasyon yaptığını ayırt etmeyi zorlaştırıyor. Böyle bir ortamda, tarihe ve bilgiye şüpheyle yaklaşmak, sorgulamak ve hakikati aramak her zamankinden daha büyük bir sorumluluk haline geliyor.
Doğru tarihe gitmek, sadece arşivlerde tozlu belgeler arasında gezinmek demek değildir. Doğru tarih, aynı zamanda geçmişin ruhunu, milletin hafızasını ve değerlerini bugünün dünyasında anlamak demektir. Bir milletin çocuklarına tarih öğretmek, yalnızca savaşları ya da padişahları ezberletmek değil, o tarih içindeki insanlık tecrübesini, mücadeleyi, direnci ve umudu göstermektir.
İşte onun için yalan tarihi gömmek, doğru tarihe gitmek gerekir… Bu çağrı, aslında bugünün insanına yapılan bir çağrıdır. Geçmişi başkalarının yazdığı şekliyle değil, kendi gözümüzle ve vicdanımızla görmek zorundayız. Çünkü hakikati bilmeyen milletler belki kendilerine yabancı kalırlar ama hakikati görebilenler, geleceğe daha sağlam adımlarla yürürler.
*
Mehmet Demir
2925