0
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
97
Okunma

Elinde titreyen bir alev taşıyorsan, küçük ve kırılgan o alev hem seni ısıtıyor hem de yakma ihtimaliyle de uyarıyor aslında. O alev, insanın kendi hayatına benziyor, korunması gereken bir nimet, ama aynı zamanda sorumluluk’ta isteyen bir yük.
Karanlık çöktüğünde gölgeler uzaklaşır ve sessizlik kalır geriye, işte o sessizlikte insan kendi içinin sesini daha yakından duyar. Bazen utanır, çünkü hatırlamak istemediği yüzlerle karşılaşır, pişmanlıklarla, yarım kalmışlıklarla, kendine ve başkalarına ettiği haksızlıklarla. Pişmanlık, insanın hem en ağır azabı hem de en büyük öğretmenidir.
Akıl, insana verilen en değerli armağandır, ama tek başına yeterli değildir. Ahlakla birleşmediğinde, akıl bile insanı yanıltabilir. İnsan, kendini kandırabilen tek varlıktır. Bu yüzden gerçek yolculuk, aklı ahlakla ve inançla bütünleştirmektir. Çünkü ne salt akıl ne de yalnızca duygu tek başına güvenilir bir pusula olabilir.
Yalnızlık ilk bakışta güçsüzlüktür ki, aynı zamanda insanı kendisiyle yüzleştiren bir ayna gibidir. O aynada, çoğu zaman kendi aczini görürsün. Ve belki de o an, seni aşan bir kudretin varlığını hissedersin. İman bu noktada filizlenir, insanın kendi sınırlılığını kabullenmesiyle.
Ama aynı aynada başka bir ihtimal de vardır, kendi içindeki boşluğa gömülmek. İşte burada seçim ortaya çıkar., o karanlıkta kaybolmak mı, yoksa o karanlığın içinde bir ışık aramak mı? İnsan olmanın sorumluluğu, tam da bu seçimde gizlidir.
Sadakat ve vefa yalnızca başkalarına değil, aynı zamanda insanın kendi özüne ve kendini var edene borcudur. Çünkü kendine ihanet eden, hem insanlığa hem de yaratıcıya ihanet etmiş olur.
Elindeki alev hala titriyorsa bu yaşadığının işaretidir. O titreme, hem varlığının kırılganlığını hem de hala değiştirme gücünü hatırlatır. Yaşam, insana emanet edilmiş bir ateştir, onu söndürmemek, hem aklın hem de imanın ortak çağrısıdır.
*
Mehmet Demir
17923
5.0
100% (2)