0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
240
Okunma

Bir zamanlar felsefe öğretmeni M.Ali ile aynı okulda görev yapmıştık. "Muhakkak Denizli’ye gelip gidiyorsundur. Neden burada bir dostumuz var deyip gelmiyorsun?" sitemine maruz kalıyordum. Kısmen haklıydı. Fakat çoluk çocuk birlikte gittiğimiz vakit hanımın,
"Geç oldu, başka bir gelişimizde arayalım" gibi mazeretler yüzünden onu aramadım Hanımla eskiden çok gezerdik. Karahayıt, Fethiye, Ankara, Kuşadası gibi yerlere birçok defa gitmiş ve çocuklarla beraber iyi vakit geçirmistik. Eskiden ne çok gezerdik.Artık yerimizde durmaktan memnunuz. Belki yaş ilerleyince böyle oluyormuş.
Özellikle pandemiden sonra bir haller oldu. Korona aşılarının zararlı olduğunu dile getirenler haklı olabilir. Denizli’de amcaoğlum Ali İhsan bey plastik şirketinide işleri çocuklara devretmiş, yeni mahallede bahçeli müstakil evinde yaşıyor. Her konuşmamızda "Buyrun gelin" der. Üniversite arkadaşlarımdan İlyas kardeşim de "bizim ev otobüs terminalinin yukarısında. Çoluk çocuk gelin" diye birkaç defa davet etti. Hanıma bunları söylerim, onlar kaç defa geldi der, gitmek istemez.Samimi olduğumuz daha çok arkadaşlarımla irtibatımız kopuyor. Geleneksel toplumdan modern topluma evrilirken , akrabalık ve komşuluk ilişkileri asgari düzeye indi. Özellikle dini bayramları tatil beldelerinde geçirenlerin artması bunun göstergesi. İnsan yalnızlığa alışır mı? Büyük şehirler yalnızlığın.menbaı olmalı. İşten eve evden işe gidip gelmelerle ömür tüketenler hayatından memnun mudur?
M.Ali’ yi bir ay önce aramıştım, köyünde (Çağırgan) olduğunu söyledi, sadece telefonda konuşabildik. Bu defa buluşacaktık.
İl Milli Eğitim’de kısa sürecek bir işim vardı. Telefonda bahsettim, akşam da bir anma programına gideceğimi söyledim. "Sen birinci ışıkları geçince tekrar ara, ikinci ışıklara gelince bekle" dedi.
Şehir içinde araba kullanmak istemezsem bu konuda yardım edeceğini hatırlattı. Şehri avucunun içi gibi bilir. Sıkıntı yok, dedim. Milli Eğitim’e yaklaşırken yer değiştik, şoförlüğe o geçti. Park yeri problem, kolay bulabildik. Hemen girişte "Pasaport ve Özlük İşleri" bürosuna vardım, içerde iki bayan bir erkek memur vardı. Kendimi tanıtıp ne için geldiğimi söyledim. Bayanlardan biri yardımcı olurken diğer ikisi kendi aralarında hararetle sohbet ediyordu. Diğer şef Çiğdem hanım "cahile tarif eder gibi tarif ediyorum, ama, kusura bakma" diyerek işlemleri bitirdi. Acaba memurlardan bir kısmı gereksiz miydi? Rahmi Koç’un şöyle bir beyanatını hatırlarsınız: "Devlette 5,5 milyon kişi çalışıyor. 2 milyon kişiyle bu devlet rahatlıkla döner.”
Geri dönerken yine sağ ön koltuktaydım. Havadan sudan, şurdan burdan konuşurken tez vakitte Bağbaşı’na gelmişiz. Evine davet etti. Üç katlı yüz seksener metrekare, malikane sayılır. Ev yapmak için tam yirmi yıl boyunca borçlu yaşadığını, bundan dolayı yaşlandığını söylerken pişman gibiydi.
" Sana bu kadar büyük eve ne gerek var?" dediğimi sanıyorum, hatırlar mısın? diye sordum. "Oldu bir kere" dedi. Muhterem eşi "Esra’yı -bizim hanım- neden getirmedin?" diye sordu. Evden acilen çıktığımı, birlikte gidelim deyip demediğimi bile tam hatırlamadığımı söyledim.
15.10.2025 / ’Güncemden Yapraklar’