0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
172
Okunma
Saat 01.40.
İpe sapa gelmez bir hanın içinde buluyorum kendimi. Lal sokakların, keşmekeş tavanların altında; ben, şikâyet edilen bir anımsamayım.
Aslında kim miyim?
— Aslında kimsin? —
Bir ilacım. Prospektüsünü kendi şifasında kaybedip dozajı aşınca çok sevmenin. Plasebo sofralarına burukluk oturduğunda, hançeri kendine batıran bir kanıksamayım.
İpim çoğu zaman kopacak gibi. Dergilere “nemrut” diye düşecekken editörlerin kıskançlık serumlarına karışan; damarlarında dolaşırken ipe, iğde denildiği bir hastanede gözünü açan bir başlığım. Namüsaitim, destursuz geceye. Dalkavuğum.
Beğenmezseniz beğenmeyin.
Kelamı soluklanırken daha; kalemi 01.44. Hasreti zulal sokaktan pervane geçene dek sevecek caddesindeyken kalbim. Fakat ne mümkünsünüz? Mümkünse kalkınız, geçiniz nefretinizin köşesinden.
Ben bir ikmalim.
Bir ihmalim.
Egzersiz dolu hareketsizliklere, “durdur da geç” diyen bir trafik polisiyim. Acabayım. Kendine neşterden muzdarip.
— Ben sahi, kimim?
— Bilmem ki, sen kimsin?
Okurum, yazarken daha.
Parmak uçlarıma kandil simitlerinin susamları bulaşırken bile. Diş hediğinde haddimi tutup meşrep bebekliğime Walkman dinletmişim. Durun bir dakika!
İşte, ben buyum.
Sahi ben kimim?
Kimsin, sahi sen?
Sana göre sen, bana göre ben miyim?
Bir saniye!
Yatağı bekler gül deste içinde. Bir soluklanmalık hayatta acıya niye merhem sürenim?
Gül de geç canım benim, gül de geç!
Değmez evlerin sahte ışıklarına mumla cevap aramak.
Mışım, mişim, muşum.
Muştayı vurun zincire.
Bakın, bir fikirlik canı var.
Buyum işte.
Dilara AKSOY