7
Yorum
22
Beğeni
4,6
Puan
372
Okunma

Estetik Çarkında Kaybolan Hakikat
Gündemin hızla değişen sahnesinde, insan ruhunun derinliklerine dokunan, ancak sıklıkla yüzeyde kalan bir konu var: Estetik cerrahi ve kadınların bu alana yönelimi. Ekranlardan sosyal medyaya, "mükemmel" addedilen suretlerin sürekli olarak parlatıldığı bu çağda, ruhun ve ahlakın güzelliği perdeleniyor gibi.
Acaba modern zamanların bu estetik obsesyonu, bir ihtiyaçtan mı, yoksa derin bir yozlaşmanın neticesi midir?
Hakikat perdesini aralayıp, meselenin kökenine inmenin zamanı gelmedi mi?
Neden kadınlar, dış görünüşlerini değiştirmeye bu denli şiddetli bir ihtiyaç duyuyor?
Bu sorunun cevabı, çoğunlukla bireysel bir seçimden çok, toplumsal bir dayatmanın aynasında gizlidir.
Modernite, kadını bir göz zevki nesnesi hâline getirirken, kapitalizm bu "nesneyi" sürekli pazarlanabilir ve yenilenebilir kılmanın çarkını döndürüyor. Başarılı, saygın, hatta mutlu olmanın yolu, kusursuz bir yüz ve bedenden geçiyormuş gibi sunuluyor.
Kadınlar, adeta sürekli bir görünür olma baskısı altında, varlıklarını bir onay mekanizmasına tâbi tutuyorlar. Estetik cerrahi ise, bu acımasız yarışta tutunabilmek için başvurulan bir "zorunlu yatırım" algısı yaratıyor.
Oysa, kadim bilgelik ve insanlığın tarih boyunca yücelttiği değerler, her zaman gönül güzelliğini, ahlak yüksekliğini ve karakterin sağlamlığını ön planda tutmuştur.
Bir insanın kıymeti, yüzündeki simetrinin kusursuzluğundan değil, ruhundaki asaletten gelir. "Oysa gönül güzelliği, ahlak güzelliği ön planda olması gerekirken..." Bu basit cümle, yitirdiğimiz Hakikat Pusulası’nı işaret ediyor. İç dünyanın zenginliği, dürüstlük, merhamet ve bilgelik gibi erdemler, zamana meydan okuyan, kalıcı güzelliklerdir.
Yüzdeki geçici bir parlaklık, ruhun karanlığını asla örtemez.
Bu estetik çarkı, bir yozlaşma alarmıdır.
Zira bireyleri kendi doğal varoluşlarından, yaratılışlarının eşsizliğinden utandırıyor. Kendine güvensizliği besleyen, daima "eksik" hissettiren bu düzen, insanı özünden uzaklaştırıp, sürekli dışarıdan gelen onayla yaşamaya mahkûm ediyor.
Gönül zenginliğine odaklanmak yerine, para ve zahmet harcayarak sureti parlatmaya çalışmak, bir nevi ruhsal iflasın dışavurumudur.
Bu yozlaşmaya bir dur demenin yolu, gündelik hayatımızın estetik algısını sorgulamaktan geçiyor. Gönül güzelliğini tekrar baş tacı etmek için, öncelikle bakış açımızı değiştirmeliyiz.
Başkalarının suretindeki kusurları değil, kendi ve başkalarının ruhundaki erdemleri görmeye odaklanmalıyız. Medyanın ve sosyal platformların sunduğu sahte mükemmellik ideallerini birer illüzyon olarak ifşa etmeli, gerçek değeri içeride aramalıyız.
Hakikat perdesi aralandığında, göreceğimiz şey şudur: En kalıcı, en etkileyici ve en gerçek güzellik; kendini olduğu gibi kabul eden, ruhunu bilgi ve erdemle süsleyen, yüzünden çok gönlüne yatırım yapan insanların güzelliğidir.
Estetik cerrahi, belki bir yüzü değiştirebilir, ancak ahlakın kırışıklıklarını veya gönlün çatlaklarını asla onaramaz.
5.0
91% (10)
1.0
9% (1)