0
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
220
Okunma

"KİTAPLAR YAKILMASIN" diye
Kürt kökenli, Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in, Sydney ve Melbourne’de ’Türkevleri’ inşa edileceği sözünün üzerindeki kalın sis tabakası dağılmadan; önce sergi açmak üzere Semin Balcıoğlu gelir. Kültür Bakanı Fikri Sağlar ise, ’Türk Kültür Ocakları’ vaadinde bulunmak üzere, Avustralya’ya gelmeyi düşler; fakat, 70 sente muhtaç; tıngır elek tıngır kap devlet hazinesinde fareler cirit attığından, seksen kişilik muhteşem Avustralya se-feri, TASARRUF düzmecesi altında ’akim’ bıraktırılır. İSKİ’ye bile, dokuz milyar borç takan Kültür Bakanlığı, Avusturalya’daki ’vatandaşlara’ verdiği önemi göstermek amacıyla, seferin askıya alındığını; tuvalete gitmeyerek biriktirecekleri paralarla, yeni bir ’Kültür seferi’ düzenleyeceklerini ima eden demeçler verir. Oysaki, Sydney ve Melbourne’de düzenlenecek ’Kültür şöleni’ için, Kül-tür Bakanının "ilk okul mezunu" ’BALDIZI’ ve iki danış-manı Avusturalya’ya teşrif edip, ön çalışmaları yürü-türler.(.) İki danışman ve bir baldızın yaptığı araştırmalar bir yana, yiyip içtikleri, gezip tozdukları yanlarına kar kalır. Salon iptal masrafları eşliğinde, tüm giderler ne kadardır, nereden karşılanmaktadır? Melbourne Baş-konsolosluğunda görev yapan Kültür Ateşesi Hadiye Hanım’ın görevi nedir? Bir salon kiralama, afiş-bilet meselesini halledemiyecek durumda ise, bu görevi ulufe dağıttıkları Türk Folklor dernekleri layıkıyle yerine getirebilirdi.. Kültür Seferi iptal edilmiş, bugüne dek yapılan tüm masraflar, ensesinde boza pişirilen Türkiye halkları’nın omuzlarına terkedilmiştir.
Bu kültür seferinin iptaline en çok " Turkish Weekly Gazete" üzülmüş ve cebe indirdikleri yarım sayfalık ilan parasının karşılığını, timsah gözyaşları dökerek, TC Baş-konsolosluğuna ödemenin hazzını duymuşlardır. Ne de olsa, serde ’dönek’ de dense; solculuk var. Eh Kültür Bakanı da SOY ve SAL DEMOKRAT olduğuna göre; birleşilen bolca pazarlama noktası bulunmakta.
Ve...hafızalarımızı tazeleyip; kültürden sorumlu Bakan’ in dönemine, kısaca göz atalım:
Said-i Nursi yanında, Nazım Hikmet’in de "onurunun ’iade’ edildiğine şahit oluruz. Nazım’ın Komünist kişiliği ve sanatı iliklerine kadar boşaltıldıktan sonra; ’hümanist’ bir ikona dönüştürülmesi işlemi, böylesi bir döneme denk düşer. Zira, Komünist partileri, anavatanları Rus-ya’da illegale çıkar. ’Komünizm hayaleti Türkiye üzerinde de dolaşmaktan vazgeçer. T.Ceza kanununun 141-142 ve 163. maddeleri; "terörle mücadele yasasıyla" değiştirilip; 125’ lerle, yanlızca ’Bölücüler’ ve teröristler idamla yargılanmak üzere, hücrelere konulur. Türkiye, Yugoslavya’dan sonra, en çok gazetecinin öldürüldüğü bir ülke ünvanına kavuşur; başta, Kürt yurtsever gazetecileri olmak üzere; devrimci-demokrat onbeş gazeteci, yanlızca bir yıl içersinde yaşamını yitirir.
Gazete sahip ve editörleri milyarlarca liralık tazminat ödemeye, yıllarca hapislerde çürümeğe mahkum edilir. Gazete dağıtıcıları, gencecik insanlar satırla doğranır; dağıtım kamyonları sürücüleri ile birlikte yakılır. Mezopotamya ve Ekin Sanat Merkezi’nde olduğu gibi, birçok sanat merkezleri saldırıya uğrar. ODTÜ’ni ve Zonguldak maden işçisini sahneye aktaran Canşenliği oyuncularının "Umut oyunları" yasaklanır; ’Pir Sultan Abdal’ oyunlarının yasaklandığı gibi.. Grup Yorum, Grup Munzur Olağanüstü Hal Bölge Valiliği sınırları içersine sokulmaz; solistleri söyledikleri parçalardan dolayı hapse atılırlar. Fakat, tövbe etmiş Cem Karacalar ödüllendirilir. "Teneke sesli" Zülfi Livaneliler, Kültür Bakanının partisince, İstanbul Belediye Başkan adaylığına oturtulur.. Bunun yanında, düzenden yana: Fethi Naci, Enis Batur, Memet Fuat, Mehmet Doğan, Adalet Ağaoğlu, Orhan Pamuk, Ahmet Oktay, Nezihe Aras, Genco Erkal gibi ve tüm "Mehmetcik Kalemler "Sosyal Demokrat Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın hazinesinden aldıkları ulufeler ve ödüllerle; şan-şöhret-han-hamam sahibi olur. İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürlüğüne, Kültür Bakanının akrabası Raik Anlıaçık getirilir.. Bakanlık kadroları, Sosyal Demokrat aydın ve yazarların arpalığına dönüştürülür. Ve, Kirli savaş bütçesinin yüzde birine bile sahip olamayan Bakanlığın bütçesi, bu tür partizanca harcamalarından kalanla, Anadolu kültürü, tüm değer yargılarıyla birlikte ’arabeske’ dönüştürülür. İnsan Hakları Derneği ve Vakfı yöneticileri kurşunlanırken; Adana’da, gösteri yapan polis: "Kahrolsun İnsan Hakları" diye slogan atabilmektedir. Beşyüzbin asker kaçağının bulunduğu bir ülkede; Türk ve Kürt gençlerinin, on yıldır sürdürülen kirli savaşa karşı direnmesi ve bilinçlenmesi için mücadele yürüten, İzmir Savaş Karşıtları Derneği yöneticileri hücreye tıkılır. Askeri seferberlik yetmiyormuş gibi, Aziz Nesin önderliğinde, Kürdistan denilen bölgeye ’Kültür Seferberliği düzenlenir. Fakat, Newroz bayramını kutlamak isteyen yüzlerce Kürt yurtseveri kurşunlanır. 1994 Newrozun’da ise, Newroz bir Türk bayramı olarak yeniden keşfedilir.. Özel savaşçı ve korucular eşliğinde Amed sokaklarında kutlanır. Öte yandan, binsekizyüz Kürt köyü yakılır-boşaltılır. Yursever Kürt öğretmeni, imamı, hocası, dedesi yargısız infazın kurbanı seçilir. Kürt köylüsüne "dışkı’ yedirilir. DEP’li Kürt milletvekili Başkent sokaklarında katledilir; Genel sekreteri yaralanır, Genel merkez bombalanır. Yedi milletvekili’nin dokunulmazlığı kaldırılarak, T.B.M.M avlusunda kelep-çeli olarak ’tutuklanır’; Ankara DGM Başsavcısının komutu ile hücreye konulur. Mustafa Kemal tabusunu düşün temelinde yıkmaya çalışan; RP Milletvekili Mezarcı’ nın da ’dokunulmazlığı’ kaldırılarak diri diri mezara konulur.. Halkın oylarıyla seçilen Parlementerlerin iradesi, MGK ’nun emir komuta zinciriyle kösteklenir..
İsmail Beşikçi ve Fikret Başkaya’ gibi bilim adamlarının, yayınlanan kitapları, "MİLYON’LUK ORDULU T.C. Devletinin "Birlik ve Beraberliğini bozar. Ve tüm fikir suçluları gibi, onlarda, Bakan, FİKRİ Sağlar’ın başında bulunduğu hükümetçe mahkum edilirler. Fikir Suçluları içerde; Fikri Sağlar, Uzakdoğu’ya folklor gösterisine çıkmıştır.. Kim inanır.?
Sivas Katliamında, otuzyedi can, yanarak bu kör karan-lığı, bir parça olsun dağıtmanın onuruna erişmiştir.. Tanrılar, kurban avındadır.
Ve İstanbul’un duvarlarını süsleyen "Kitaplar yakılmasın" afişlerini asanlar; "Terörle Mücadele" yasasına göre ’takibata’ uğramaktadır.
Nazi Almanya’sının sokaklarında da, önce, kitap külleri uçuşmaktaydı.. Sonra, sırasıyla Komünistlerin, Yahudi lerin, Dini bütünlerin külleri yağdı, kar gibi, sessiz sokaklara.. Sıra Sosyal Demokratlara geldiğinde; tutunacak, dayanacak hiçbir insan onuru kalmamıştı. İnsan küllerinden gayrı...
Buralarda ise, Kültür Bakanı’nın ardında, TC Devlet büt-çesinden beşbin dolarlık ’Destek’ gören üç Türk Derneği ile; en azından, Turkish Weekly Gazete ve Gazete’ nin Sanat sayfası düzenleyicisi, Nihat Ziyalan var.. Gazete’ nin bir sayısında; TC Kültür Bakanı Fikri Sağlar’dan, ’özel’ olarak şahsına gönderilen bir ’Yılbaşı Kartını’ yayınlamıştı Sayın Ziyalan.. Sağlar tarafından, özel yılbaşı kartı ile taçlandırılmadığımız için; Ziyalan’ı kıskanmakta haklı değilmiyiz.?
Fikri Sağlar, İstanbul Belediyesine olan kanalizasyon borcunu ödeyip: Kültür seferberliğine tekrar soyunur, buralara kadar teşrif buyurursa; buralarda, kendisini hiç de yanlız hissetmeyecektir; eminiz. Tabii, yeni seçilen Belediye Başkanı Refahçı Tayyip Erdoğan’ın gönlünü yaparsa..Bunca zaman, Soy-Sal Demokrat Belediyenin yüzü suyu hörmetine yiyip, içip bedavaya sıçtınız, batırdınız İstanbul’un içine, dışına. Bundan sonra, yok öyle beleşine lağımlara boşalmak.. Bastır parayı Tayyibe, yoksa, altınıza pisler; kıçınızı temizleyecek bir damla su alamazsınız Tayyip’den. Hele hele Ankara Belediyesi de elinizden uçtuktan sonra, vay halinize. Yiyip yiyipte sıçamamak.. Düşman başına.. Kusmayı de-neyin, elinize yüzünüze bulaştırsanızda; korkmayın, alışırsınız.. Ayrıca açılırsınız..(.)
Her yağmada, soygunda olduğu gibi, kültür maskeli böylesi bir doymazlık ve aymazlıkta, anonim bir dörtlük gelir aklımıza; matbaayı, ikiyüz yıl sonra ’gavur icadı’ olmaktan çıkarıp; kabul eden Osmanlı’yı ve O’nun bugünki yaşayan mantığını sorgulayarak; kitapları yazarlarıyla birlik yakan, hapseden karanlık bir düzeni yıkma sözü ile bitirelim yazımızı:
Şalvarı şaltak Osmanlı
Eğeri kaltak Osmanlı
Ekende yok, biçende yok
Yiyende ortak Osmanlı..
Ve gülerek sorgularız..Sahte seçimleri ’boykot’ ederek sorgularız. Yanarak, ağlayarak sorgularız. Direnerek, inleyerek; işkencede, işkenceciyi sorgularız..
Ve çok sevdiğimiz yaşam için, ölmesini bilerek, ölümü sorgularız. Çünki, insan olmanın onuru; herşeyi sorgulamakla başlıyor..
Önce, kendimizden başlıyalımmı, dersiniz.?
Neden, sormadık, sormuyoruz; sorgulamıyoruz?
Neden kortuk, korkutulduk, korkuyoruz.?
Kendimizden mi.?
Önce kendimizden başlayalım mı dersiniz..?
Volkan KEMAL
TOPLUMSAL Kaynak Dergisi Melbourne Australia
12. Sayı 1994