0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
422
Okunma

Toplumda keskin bir bıçak gibi söylenmiş bir söz vardır:
“Erkekler ağlamaz.”
Oysa o cümle, nice kalbi kanatır, nice ruhu susturur.
Ağlamayan erkek, duygularını içine gömen, acısını çaresizliği ile boğan,
Sessizliğiyle haykıran bir insandır.
Kimi, ailesine bir lokma ekmek götürebilmek için sabahlara kadar çalışan bir baba…
Kimi, çocuğuna istediğini verememenin acısını içine akıtan bir baba…
Kimi, geçmişte uğradığı şiddetin izlerini gülüşünün altına gizleyen bir evlat…
Kimi de adaletin terazisinde hep güçlü görünmek zorunda bırakılmış bir erkek.
Hani derler ya, “Benim babam mert adamdır.”
Mangal yürekli, tarlada, madende, sokakta, yedi yirmi dört çalışan…
Sırtında taş, taşıyan nasırlı elleriyle alın terini silen bir baba figürü…
Bu ülkenin sokaklarında böyle binlerce baba var.
Ama kimse sormuyor:
Bu erkeklerin kalbinde biriken acının sesi neden bu kadar sessiz?
Victor Hugo’nun Sefiller romanındaki Jean Valjean’ı hatırlayalım.
Kardeşinin aç çocuklarını doyurabilmek için bir somun ekmek çalar
Ve prangalı bir mahkûma dönüşür.
Adaletin terazisinde suçlu yazılır,
Ama vicdanın terazisinde o, bir kahramandır.
Tarihler değişir ama hikâyeler hep aynı kalır.
Bugün de birçok erkek, ailesi için, onuru için,
“Güçlü görünme” zorunluluğu altında eziliyor.
Hep bir söylem var taşı sıksan suyunu çıkarırsın
Sokaklarda hurda toplayan,
Simit satan, işportacılık yapan…
Yani ekmeğini taştan çıkaran babalar var bu ülkede.
Ve ne yazık ki o babaların gözünde,
Bir damla yaşa bile yer bırakmayan bir dünya var.
Erkekler güçlüdür, derler…
Çünkü direnirler, çalışırlar, kazanırlar.Kazanmak zorundalar
Yırtık cebinde onuru,
Nasır tutmuş ellerinde sevgisiyle döner eve.
O, susarak savaşan bir askerdir aslında.
Erkek olmak , onun mühürlü madalyonudur:
Aç kalsa da, suçsuz kalsa da,
Eline tutuşturulan sorumluluk kadar yaşar o.
Çünkü “baba” denilen kelime,
Ev direğiyle eş anlamlıdır bu topraklarda.
Ama şunu da unutmamalı kimse:
Sadece erkekler değildir güçlü olan.
Kadınların da dayanıklılığı vardır;
Erkeğin kas gücü neyse,
Kadının yürek gücü odur.
Erkek toprak gibidir —
Taşıdıkça ağırlaşır, bastıkça susar.
Kadın su gibidir —
Aktıkça derinleşir, taştıkça arınır.
Hayat, işte bu iki gücün dengesinde ayakta durur.
Ne biri eksik olmalı,
Ne diğeri görmezden gelinmeli.
Çünkü insanın en büyük gücü,
Cinsiyetinde değil,
Kalbinde taşıdığı merhamettedir.
Acının Altındaki Etkenler
Erkeklerin sessizliğinin ardında yatan nedenler,
Yalnızca bireysel değil, toplumsal ve kültürel kökler taşır.
Bu sessizliği anlamak, aslında toplumun kendi aynasına bakması demektir.
Toplumsal roller ve kalıplaşmış erkeklik algısı
Erkekler çocukluktan itibaren “ağlama”, “güçlü ol”, “dayan” denilerek yetiştirilir.
Bu kalıplar, duygularını bastırmayı öğretir.
Ağlamak utanılacak bir davranışa dönüşür;
Oysa duygularını saklayan erkek, içinde büyüyen bir yalnızlıkla mücadele eder.
Psikolojik baskı ve utanma duygusu
Erkekler yaşadığı duygusal veya fiziksel şiddeti anlatmaktan utanır.
Toplumun “erkek dayanır” yargısı, onların yardım istemesini engeller.
Bu bastırılmış acı, ilerleyen yaşlarda öfke, depresyon ya da sessizlikle kendini gösterir.
Ekonomik yük ve geçim sorumluluğu
Birçok erkek için “çalışmak” sadece geçim değil, kimlik meselesidir.
İşini kaybettiğinde, borçlandığında ya da ailesine yetemediğinde
Bu durum onu hem ekonomik hem de duygusal çöküntüye sürükler.
Birçok baba, gözyaşını içine akıtır;
Çünkü “eve ekmek getiremeyen erkek” olmak, toplumun en ağır yargılarından biridir.
Yakın ilişkilerde şiddet ve inkâr
Partnerinden fiziksel veya psikolojik şiddet gören erkekler, bunu dile getirmekten çekinir.
“Erkek karısından şiddet mi gördü?” diye alay edilme korkusu, sessizliği derinleştirir.
Oysa erkeğe yönelik şiddet de tıpkı kadına yönelik şiddet gibi gerçektir — sadece görünmezdir.
Toplumsal damgalanma
Bir erkek mağduriyetini anlattığında, “Erkeksin, abartma” denir.
Bu dışlanma korkusu, birçok erkeğin konuşmasını engeller.
Susmak, bir tür korunma mekanizmasına dönüşür.
Destek sistemlerinin yetersizliği
Kadınlar için sayısız destek hattı, dernek ve sığınma evi varken,
Erkekler için bu mekanizmalar yok denecek kadar azdır.
Bu da mağdur erkeklerin yalnızlığını büyütür.
Oysa yardım istemek zayıflık değil, iyileşmenin ilk adımıdır.
Kültürel ve medya etkisi
Filmler, diziler, haberler hâlâ “ağlamayan, savaşçı erkek” modelini idealize eder.
Duygusallık, erkekliğe yakıştırılmaz.
Bu kültürel baskı, erkeklerin kendi iç dünyalarına yabancılaşmasına neden olur.
Son Söz: Sessizliğin Bedeli
Erkeğin suskunluğu, yalnızca kendi iç dünyasında değil,
Toplumun vicdanında da ses bulmalı.
O sessizlikte bastırılmış çığlıklar, anlatılamayan acılar, görünmeyen travmalar vardır.
Belki de artık şu soruyu sormalıyız:
Gerçek güç, ağlamamakta mı;
Yoksa kalbini saklamadan yaşayabilmekte mi?
Gerçek erkeklik, susmakta mı;
Yoksa haksızlığa karşı sözünü cesaretle söyleyebilmekte mi?
Bir gün belki…
“Erkekler de ağlar.”
Cümlesi bir zayıflık değil,
Bir insanlık onuru olarak anılır.
Remziye ÇELİK