Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
hüzünlükent
hüzünlükent
VİP ÜYE

Düşmanımı annem doğurdu

Yorum

Düşmanımı annem doğurdu

( 7 kişi )

9

Yorum

31

Beğeni

5,0

Puan

374

Okunma

Düşmanımı annem doğurdu

Düşmanımı annem doğurdu

Yüzüne karşı kelama dökemediğim sözlerimi gücümün yettiğince kaleme döküyorum…

Kadere inancımız sonsuzdu.
Kızların kaderi annelerinin kaderine bağlıdır derler. Anneler ne kadar şanslıysa, kızları da o kadar şanslı görülürdü.
Halk arasında böyle bilinir, böyle söylenirdi.

Hani bir deyim var ya,
"Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al," derlerdi. Bu deyim geçmişte ne kadar geçerliyse,
Bugün de hala tartışılır bir söz olarak dillerde dolaşır. Fakat hayat göstermiş ki, annenin kaderi her zaman kızının kaderi olmuyordu.
Düşünüyorum da bu sözü söyleyen iyimi etmiş kötümü etmiş, bilmiyorum.

Bağırıyordu adam, caddenin ortasında: "Görüşmeyelim! Bir daha görüşmeyelim" diyordu. Sesinde öfkeyle karışık nefret vardı.
Sen laftan anlamaz mısın? Düş artık! Yakamdan düş," diyordu.

Kadın aslında laftan anlıyordu. Anlamayan söz dinlemeyen tek şey kalbiydi.

Susuyordu. Adamın pervasızca söylediği, suratına acı bir tokat gibi çarpan sözleri dinliyordu.
Bin an suskunluğunu bozdu. Sesi titredi, yutkundu, sonra kısık bir sesle, neredeyse fısıldar gibi, “Tamam, istediğin gibi olsun, ”diyebildi. "Görüşmeyelim!"

Dili böyle söylese de, susmayan söz dinlemeyen bir kalbi vardı.
"Kes sesini!" diyordu kadın kalbine. "Kes sesini!" kes…
Kes, bu saçma sapan aşk acılarını, kes at kangren misali sonsuza kadar kurtul gitsin!" diye içinden kendi kendine söyleniyordu. Bir yandan da gözleriyle eşinin gidişini izliyordu. O uzaklaşırken, kadının kalbi, adamın ayak izlerinde asılı kalmıştı.

Adam, Hoşça kal demeye bile tenezzül etmedi
Zaten pek de hoş kalınacak bir durum değildi. Adam arkasına bile bakmadan, kaçarcasına arabasına binip gözden kaybolmuştu...


Meryem, eşinin Arkasından yaşlı gözlerle bakarken bir hezeyan içindeydi.
Sanki kalbi, ardından adamın ayak izlerine tutunmak ister gibiydi.
İçinden kendi kendine konuşmaya devam ediyordu.

"İşte ne bileyim…
Bazen insanın zoruna gidiyor. Kendinden çok verip de bir hiç yerine konmamak…
Gençlik yıllarımı heba eyledim. Şimdi ellerimde kalan sadece acılar ve kocaman bir sıfır…”
O an Meryem’in kalbi daha da çok sızladı. Derin bir nefes aldı, şehrin sessizliğinde kaybolurken adamın ardından Meryemin iç çekişi kaldı.
Şimdi biliyor musun?
Umutlar taşıyan o yürek artık yok.
Geleceğimi sende gördüğüm, sevgiyle örülü o düşler de yok.
Her baktığımda seni bulduğum o neşe dolu evimizin duvarları da yok.
Hepsini bir bir siliyorsun acıtan sözlerinle ve yüreğimi kanata kanata gidiyorsun.
Bir zamanlar ışıkları yanan evimizi ve beni karanlığa gömüyorsun. Gitme ufuk" diyememişti çok sevdiği eşine.
Yarı çığlık, yarı isyan halinde içinden geçen sitem dolu kelimeler, dudağından keder olup döküldü.
Ve o şehir bir kadının çaresizliğini ve kalbinin sessiz çığlığını dinledi.

Meryem, çaresizliğine sarılıp koşar adım yürümeye başladı. Ne yöne gideceğini bilmiyor, sadece yürüyordu.
Elindeki çantadan siyah gözlüğünü ve saç tokasını çıkardı. Titreyen elleriyle gözlüğünü taktı:
dağınık olan omuzlarına dökülen uzun sarı saçlarını tokasıyla topladı.
Kendini duymaya imkân olmasa da, "Anneciğim… Canım annem… Çaresizim, içim kan ağlıyor. Duy beni. Kime sarılacağım şimdi? Kim iyileştirecek ağrıyan kalbimi, kırılan gururumu? Ben şimdi ne yapacağım" diye diye daha da hızlandırıyordu göz pınarları doldukça adımlarını.

Meryem, hala hangi yöne gideceğini belirlememişti. Tam o sırada, kulağına gelen sese doğru yürüdü!
"Ne güzel bir sesti bu… Ne güzel bir ahenk… Hiç bir enstrümana, hiçbir notaya bağlı değildi.
Ve o an, elleriyle araladığı demir kapının paslı gıcırtısını bile duymadı. Kulağında yalnızca o ses vardı. Adımlarını usulca bahçeye attı. Yüreğini ve onu saran o hoş sedanın verdiği huzur ile bahçedeki banka oturdu. Bazılarının ağır adımlarla o sese yürüdüğünü, bazılarınınsa aceleyle, koşarcasına bahçe içindeki camiye girdiğini fark etti.
Etraf, bir anda sessizleşti. Az önceki sesin yerini sükûnet aldı.

Oturduğu yerden kalktı. Taş zemine vuran topuklu ayakkabılarının tık tık sesi yankılanıyordu: bir de kesik kesik aldığı nefes sesi karışıyordu bu yankıya. Şadırvana doğru yöneldi. ”tabi ya ben seni unuttum ama sen beni unutmamış olmalısın ki, beni buraya yönlendirdin Rabbim,” dedi.

Beyaz gömleğinin kollarını yukarıya doğru sıvadı. Ağladıkça, gözlerinden süzülen makyajını, avuçlarına doldurduğu suyla yıkadı. Sonra huşu içinde abdest aldı.
İçinden, "Rabbim, şu su nasıl dış kirlerimi temizliyorsa, sen de içimin kirlerini temizle. Eşimin hallerini de bana ayan eyle," diye dua etti.

İşte," dedi. Burası Allah’ın evi." O an, beynini ve kalbini yoran o iç sesi sustu.
"Bismillahirrahmanirrahim," diyerek kadınlar mescidine adım attı. Askıda asılı duran uzun bir etek vardı. Eteği aldı, kot pantolonun üzerine giydi. Sonra başörtüsünü eline aldı. Az önce içindeki acıyla rüzgâra meydan okuyan ama yüreğine bir türlü söz geçiremeyen sarı saçlarını kapattı.
Bildiği kadarıyla birkaç rekât namaz kıldı. Ellerini tüm kâinatın Rabbine açtı...

"Ya Rabbi, sen ki kalbi kırıkların sığınağı, yolda kalmışların uğrağısın. Yalnızlığıma arkadaş, sevinç bilmeyen gönüllerin ve benim dert ortağımsın. Hâlim sana ayan.
Sen beni huzuruna davet ettin… Ben de geldim. “Rabbim…”dedi Meryem, ellerini duaya açarak.
Kimsem yok, sen sahip çık kimsesizliğime. Günahlarımı bağışla.
Beni ve kız kardeşimi koru. Ve ne olur… Kaderimi annemin kaderine benzetme.” diye yalvardı. Gözlerinden süzülen yaşlar dizlerine damladı. Sanki caminin duvarları bile bu duaya şahitlik etti.


Meryem’in annesi, bir kaç evlilik yapmıştı. Ama hiçbir evliliği ona mutluluk getirmemişti.
İlk evliliğinden Meryem doğmuştu: Meryem’in babasıyla annesi boşanınca, Annesi, ikinci bir evlilik yapmış, bu evlilikten bir kız bir oğul dünyaya gelmişti. Ne var ki, hayatın acı yüzü yine peşlerini bırakmamıştı. Annesi, son evliliğinden olan çok sevdiği oğlunu ve eşini vahim bir trafik kazasında kaybetmişti. Yaşadığı bu büyük acının ardından, akli dengesini ve çocuklarını idare edemez hale gelmişti. Sonun da bir akıl hastanesine yatırılmış, daha sonra da o hastanede hayata veda etmişti.

Meryem, annesi vefat ettiğinde üniversite eğitimini sürdürüyordu. Annesinin ikinci evliliğinden olan kız kardeşi Müberra’yı, hem çalışarak hem de eğitimine devam ederek büyütmüştü. Lise yılların da tanıştığı ve uzun yıllar boyunca çok sevdiği aşkı, Ufuk’la evlenmişti. Ufuk, bu iki kız kardeşe, zor dönemlerinde çok yardımcı olmuştu…

Meryem, evliğinin ilk yıllarında oldukça mutluydu. Evlendikten sonra eşi istemediği için çalışmıyordu. Ufuk, zengin olmasının yanı sıra dışarıdan saygı gören, yaptığı başarılı işler için takdir edilen bir iş adamı olmuştu. Zamanla, tavırları değişmeye başladı. Ev içinde Meryem’e karşı kötü davranışlar sergiliyor, sürekli onu annesi gibi “ Hasta ruhlu bir kadın” olmakla, suçluyordu. Bu aşağılayıcı sözler, psikolojik baskılarla birleşerek, Meryem’in ruhunu giderek daha fazla yıpratıyordu. Zaten Ufuk’un asıl amacı, Meryem’in psikolojisini bozmaktı.
Meryem, eşinin bu denli kendisinden soğumasına hiçbir anlam veremiyordu. Sürekli üzülüyordu.

Bir sabah kahvaltı esnasında, Müberra ablasına dönerek, yüzüne hiç bakmadan dilinin ucuyla: “ablacığım, eniştem seni aldatıyor! Onu başka bir kadınla gördüm. Çok samimi oldukları belliydi,” dedi.
Meryem. Kız kardeşinin söylediklerine bir anlam veremese de aklı bulanmıştı. Ufuk zaten davranışlarıyla da belli ediyordu. Müberra’yı üzmemek için sakin bir şekilde yanıt verdi:
“Hayır, Ufuk öyle bir şey yapmaz. Şu an işleri kötü gidiyor, kafası biraz dağınık. Toparlasın, her şey normale dönecektir. Ufuk beni çok sever, bunu sen de biliyorsun, çevremizde ki herkes bizim sevgimizi bilir. Kim bana böyle bir düşmanlık yapabilir ki? İş arkadaşıdır o gördüğün, sen merak etme küçüğüm. “Dedi.

Her ne kadar Müberra’ya böyle bir açıklama yapmış olsa da, Meryem çok iyi anlamıştı: eşi, başka bir aşkın kollarına düşmüştü. Evliliği artık çatırdıyor, ne yapacağını bilmiyordu. Bir yanda yuvası, bir yanda Müberra ne olacak?” sorusu, kalbindeyse her şeye rağmen çok sevdiği eşi vardı.
Ama biliyordu ki, bu yuva artık dağılıyordu. Eşi bazı geceler eve gelmez olmuştu. Ve bu arada Müberra’da zaman zaman, “çok yakın bir arkadaşımda kalıyorum” diyerek eve gelmiyordu.

Evde yalnız kaldıkça, Meryem kendini durduramıyor, kendi kendine konuşuyordu. Her işin başında, “Bu kadın kim? Kim bana böyle bir düşmanlık yapar? Ufuk’tan bugüne kadar ihanet görmedim. Yoksa yaşlandım, kilo mu aldım?” artık uykuları kaçmıştı. Yaşamakla yaşamamak arasında gidip gelen, yorgun ve tükenmiş bir ruh halindeydi. Kalbi, bir yandan eşine olan sevgisiyle çırpınırken, diğer yandan ihanetin acısıyla sarsılıyordu.

Bazen, "Ölüme doğmak gibidir işte hayat" diye yaşamına son vermek isterken. Tövbe bismillah! Neler düşünüyorum ben böyle? Diye kafasındaki düşünceler birbiriyle çarpışıyordu. Ben olmazsam “Müberra ne yapar? Nereye gider?” sorusu, zihninde çoğalıyor, uyanıkken bile kâbuslar görüyordu... Of! Sığmıyorum evin içine, sığmıyorum,” diyerek başını ellerinin arasına aldı. Koca evin içinde, aklı ile ruhu arasında sıkışıp kalmıştı.
Ufuk, doğrumu söylüyor, “Annesi gibi ruh hastası,” diye düşündü.

Müberra, ablasının bu hallerinden endişe ediyordu; fakat bir yandan da gizlice eniştesiyle konuşmalar yapıyor, hem aşk yaşıyor, hem de ablasının davranışlarını ona haber veriyordu.
Meryem, Müberra’nın sık sık telefonla meşgul olmasından dolayı şüphelenmeye başlamıştı.
“Küçüğüm, senin hayatında biri mi var? Sürekli elinde telefon, kulağında ses… Ne oluyor sana böyle?”
Müberra, gözlerini kaçırarak endişeli bir sesle yanıtladı: "Hayır hayır ablacığım… Okuldan arkadaşlar sadece, başka bir şey değil.” Sözleriyle konuyu geçiştirdi.

Meryem’in eşi birkaç haftadır başka bir evde yaşamaya başlamıştı. Meryem mide bulantısı, baş dönmesi ve aşırı halsizlik yaşıyordu. Kolay değildi bunca çile.
Sabah erkenden uyandı. Gün içinde rutin kontrolleri için doktora gitmesi geriyordu. Sekiz yıllık evliliğine rağmen bir türlü çocuğu olmamış, uzun süredir tedavi görüyordu.

Doktoru Serap Hanım, sonuçları inceledikten sonra gülümseyerek Meryem’e döndü: "işte bu Meryem! Gözümüz aydın, şükür… Nihayet anne oluyorsun. Tedaviler olumlu sonuç verdi, hamilesin!” diye tebrik etti.

Bir anlığına Meryem’in gözleri parladı, dudaklarında mutlu bir gülümseme belirdi. Yıllardır beklediği haberdi bu. Fakat sevinci kısa sürdü. Yüzüne hüzün çöktü, gözlerine nem düştü.

Bir an düşündü…
Bu haberi, bebeğin babası da bilmeliydi.
Akşamüstü, eşinin iş yerinin karşı caddesinde durarak onun çıkmasını beklemeye başladı.
Biraz uzak da durmanın uygun olacağını düşündü. Bir süre sonra Ufuk yanında genç bir kadınla birlikte çıktılar. “Ne kadar da Müberra’ya benziyor bu kadın” diye düşündü. Ama kardeşine bu durumu yakıştıramadı. Meryem’in kalbi sıkıştı, eli ayağına dolaştı. Gözlerine inanmıyordu. Hemen bir taksi çevirdi. “Öndeki arabayı takip edin, lütfen,” dedi telaşla.
Taksi, Ufuk’ un aracını uzaktan izledi. Bir süre sonra Ufuk ve genç kadın, bir apartmanın önünde durup arabadan indiler. Meryem de arkasından indi, sessiz adımlarla apartmana girdi. Giriş katının üzerindeki dairenin kapanma sesini duydu. Yavaşça merdivenleri tırmandı, kapının önünde bir süre bekledi. Nefesi kesildi adeta. Gördükleri karşısında şaşkındı; eşine yakıştıramıyor, aklında “acaba?” soruları birbiri ardına sıralanıyordu.

“Belki arkadaşıdır… Belki bir akrabası… Ben yanlış anlamış olabilirim. Ufuk, beni sever. Belli ki hala bana çok kırgın. Bana bunu yapmaz… Yapamaz…

Ah, garip Meryem, o kadar kalbin temiz ki, hala iyi niyetle düşünüyorsun.

Bir an iç sesini susturdu titreyen parmaklarıyla zile dokundu. Çalmaya korkuyordu. Ama gerçeklerle yüzleşmeliydi.

İçeriden "kim o" diye genç kadınnın sesi duyuldu çalan zilin sesiyle birlikte. Meryem bir anlığına donup kaldı. Bu ses… Ne kadar da Müberra’ya benziyordu.
Yok, canım, “Müberra’nın burada ne işi olabilir? Saçmalama Meryem… " diye kendine kızmaya başladı. “Ayıp bu düşündüğün, ayıp!"
"Allah’ım, kader öne geçince akıl durur. Şu an aklımın durduğu andayım… Bana bir akıl ver, ne olur.” diye dua ediyordu.
Daha sonra derin bir nefes aldı, tanınmamak adına sesini kalınlaştırdı. “Merdiven temizliği!” diye yanıt verdi. Kapı yavaşça açıldı. İki kız kardeş göz göze geldi.

Müberra’nın üzerinde uygunsuz kıyafetler vardı. Gözleri korkuyla doldu, dudakları titremeye başladı, "abla…” diyebildi. Sadece abla.”
Meryem kalp krizi geçirecek gibiydi. Bağırmamak için kendini zor tutuyordu. Hamile olduğunu hatırladıkça, sakinliğini korumaya çalışıyordu.
Sesi boğazında düğümlendi; yutkunarak konuşmaya başladı.
“Eniştenin hayatındaki o samimim kadın sen miydin benim küçüğüm? Sen miydin?
Bir adım geriye çekildi, gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı.
Büyüdün öyle mi, büyüdün Müberra… Böyle mi büyüdün? Dedi, kelimeler ardı ardına dilinden döküldü.
Müberra ağlamaklı bir sesle, “Abla, açıklayabilirim. Yanlış anlama,” demeye çalışıyordu ki, içeriden Ufuk’un sesi geldi.
“Kim geldi aşkım?”
Artık bu durumun hiçbir açıklaması olamazdı.

Meryem, Müberra’nın yüzüne baktı. Gözyaşları sağanak yağmurlar gibi yere damlıyordu. "Görüyorum ki, ablacığına vefa borcunu çok güzel ödüyorsun. Yazıklar olsun ikinize de!
Yazıklar olsun.”
Meryem, hem kız kardeşinin vefasızlığını, hem de çok sevdiği eşinin ihanetini aynı an da yaşıyordu. Bu acıya dayanamayıp, sanki oradaymış gibi ölen annesine seslendi:

‘’Ah anneciğim…
Benim düşmanımı sen mi doğurdun?
İyi ki yaşamıyorsun… Şayet yaşasaydın, bir kızının utanmazlığına, diğer kızının kaderinin senin kaderinden daha kara olduğuna şahit olacaktın!’’
Bu sözleri söylerken ciğeri, kalbi, yanıyordu. Gözyaşlarını silmeden, sessizce merdivenleri inmeye başladı. Arkasında acı bir ihanet, yıkılmış bir yuva, önünde ise belirsiz bir kader vardı.
Ufuk’a söylemediği karnındaki bebeğiyle, karanlık yazgısına doğru yürüdü.


Dilerim ki, Meryem bebeğini; vefasızlığın, ihanetin, sevgisizliğin ve de kötü insanların bulunmadığı bir dünyaya, aydınlığın kollarına doğurur.


Hüzünlükent Narin



Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (7)

5.0

100% (7)

Düşmanımı annem doğurdu Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Düşmanımı annem doğurdu yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Düşmanımı annem doğurdu yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Mücella Pakdemir
Mücella Pakdemir, @mucellapakdemir
8.10.2025 10:34:57
Hayattan öğrendiğim derslerden biri de şudur:
Herkes ömrünüze konup geçiyor. Kimse kalıcı değil.
Gerek cismen, gerekse manen.
Manen dedim. Çünkü yanınızda olup da aslında hayatınızda olmayan kişilerle de yaşamak zorunda kalabiliyorsunuz.
Bu nedenle hiç kimseye kalıcı gözüyle bakıp körü körüne bağlanmak doğru değil. Her an çekip gitme olasılığı var.
Finaldeki cümle... Yok öyle bir dünya.

Emeğinize, yüreğinize, kaleminize sağlık. Selam ve sevgilerimle.
Ahmet Coşkun 1
Ahmet Coşkun 1, @ahmetcoskun1
5.10.2025 15:22:30
5 puan verdi
Maalesef

sürüp giden bir cehalet

bir kıyım

böğrümüzde

değerli bir yazı kutlarım...
Ahmet ÖRNEK
Ahmet ÖRNEK, @ahmet-ornek2
5.10.2025 11:32:50

yok olan insanlığımızı gözler önüne seren
çok kıymetli bir yazı okuttun hüzünlükent
susmasın kalemin
Beyzade
Beyzade, @beyzade2
5.10.2025 10:40:52
5 puan verdi
Kalemine emeğine sağlık topram.. Selam olsun.
rengim
rengim, @rengim1
5.10.2025 10:01:59
Ne kadar iğrenç bulsak ne kadar bu kadarı olmaz artık desek
Öyle çoklarki
İnsan olmanın onuru iyi olmanın gururu eksik bazen
Ruh çöplüğü
Sapkın bir ceşme



Sevgiler hüzünlü kent 🌺sabahıma sitem kattın




Sevay
Sevay, @sevay
5.10.2025 09:05:08

Okurken insanın kalbine saplanan bir sızı bırakıyor, bu yazı derin bir yara gibi,..
“Düşmanımı annem doğurdu” , yalnız bir ihanet hikâyesi değil,
kadınlığın, kardeşliğin ve sabrın sınandığı bir yaşam destanı sanki.
Gerçekten etkileyici, acıtan ama bir o kadar da hakikatli bir yazı.

Kutluyorum ,sevgimle🌹
Dilek pınarı
Dilek pınarı , @dilekpinari
5.10.2025 07:41:39
5 puan verdi
Of ne yazmışsın ama...
İmrenle okudum sanki daha önce de okumuştum,
ama yine okuttu yazı kendini sevgili yazarım 🤍
Alkışlıyorum seni👏👏👏
sair osman dastan
sair osman dastan, @sairosmandastan
5.10.2025 03:54:51
5 puan verdi
Yüreğinize emeğinize sağlık efendim sözlerinizi beğeni ile okudum,
En kalbi duygularımla sizi ve kaleminizi sellanlıyor şahsınıza esenlikler diliyorum
Kalemin Hüznü
Kalemin Hüznü, @kalemin-huznu
5.10.2025 02:45:44
5 puan verdi
Muhteşem olmuş gülümm,
Ne kadar acı,
Ah anneciğim… Benim düşmanımı sen mi doğurdun?

Tek bir cümle ile her şeyi anlatmışsın...
Kalemin var olsun gülümmm
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL