0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
181
Okunma
Annemden babamdan dedelerimden gördüm elbette . Ancak Benim Müslümanlık bilincim Hasan Amca ile başlamıştır. Allah ondan razı olsun Konya’lı bir Hasan Amcamız vardı. İzmir’de Alsancak ta gümrükte limanda çalışırdı. Onların çimen tepedeki evinde kiracıydık. Aynı Mahallede bir kız kardeşi, Abisi, Kadife Kale de hısım akrabaları otururdu. İzmir’de bir Konyalı bir Aile olarak öncelikle kendi hısım ve akrabalarını daha sonra da bütün mahalleyi kucaklardı. İzmir de kurban bayramlarında bazıları kurban kesemezken, bazıları koyun keserken, Hasan Amcalar kardeş ve akrabalarıyla Danaya girip her sene bir dana kurban ederlerdi. Dana da 1 tonluk tosunlardan, mahalledeki bir çok kimse çocuklar izlemeye gelirlerdi. ilk okul 2. 3. sınıfa kadar yaklaşık 5 yılımız bu Hasan amca ve ailesini hayranlıkla izlemekle geçti. Tek katlı evlerinin üzerine 1 kat çıkmışlar. Bu evin alt katında biz kiracı olarak oturuyorduk kendileri de üst katta yaşıyorlardı. Terasına çıkardık bir üst kata çıkılmak için hazır kolonlar bekliyor. İmkan elverince tuğlalar alınacak bir üst kata daha çıkılacak. Her çocuk için yıllar geçtik çe birer kat çıktılar. Bu teras da çok zamanım geçti. Ön cephesi Çimentepe ilk okuluna kadar. Çimentepe’nin büyük bir bölümünü görürdü. Kalabalıklar, caddeler, arabalar, insanlar. Arka Cephesi İzmir altın yolun Aydın istikametine giderken sağında kalan Cephanelik tepesini görürdü. Büyük bir çamlık koruluk, Orda tarihi bir topçu bataryası da var ismi oradan geliyor. Bu Hasan amca çok büyük izler bıraktı gönlümde Hatırlayınca hala burnumun kemikleri sızlar yanımda gibi hissederim sıcaklığını, yakınlığını tebessümünü gözümün önüne getiririm. Gözlerim dolar Rahmet okurum. Her ramazan oruç tutar teraviye de giderdi. 4 erkek 1 de kız 5 çocuğu vardı. Bir de ben başkasının ördekleri diğer aile ile gezer ya o erkek çocuklarıyla çok oynadığım için onların 5. kardeşi gibi olmuştum. Her fırsatta onların evine çıkar aralarına katılır dikkatle izlerdim. Geniş bir salonları ve bu salonun koltuk takımlarını alacak kadar bir oda kadar geniş bir girintisi vardı. Orda geniş bir koltuk takımları bütün aile toplanıp çay içer sohbet ederlerdi. Tabi ki akrabaları çocuklar ve aralarında ben. Birlikte yaşadığım için hep onların kültürlerine dikkat ederdim. Geniş aile kültürü Annane, Babanne, dede bir arada kendileri ve akrabaları toplandıkları zaman 20 kişiden az olmaz müthiş bir neşe müthiş bir coşku olurdu. Hasan amcaya çok büyük saygıları vardı. O da büyüklere karşı saygı dolu küçüklere sevgi dolu o ailenin yaklaşık 20 kişilik bir ailenin güneşi gibiydi. Hiç bir kabalığını görmedim. Hiç bir yanlışını görmedim duymadım. Sofra kurulduğu zaman en az 2 yada 3 yer sofrası kurulurdu. Geleneksel Konya yemekleri yapılırdı. Arap aşı çorbasını bu yaşlar da tattım. Tahin ve Pekmez sofralarından eksik olmazdı. 18 kiloluk tenekelerle tahin ve pekmezi mutfaklarında gördüğümü hatırlıyorum. Çocukları sünnet olduğunda çok geniş bir sünnet düğünü yaptılar dualar okundu, şerbetler içildi, mevlitler yapıldı, Konya şekerleri dağıtıldı, Konya kaşık ekibi geldi enfes bir gösteri yapıldı. Bütün mahalle katıldı. Cumaya ve Teraviye giderken çocuklarının ellerinden tutar götürürdü tabi ki onunda elinden ben tutardım. Kendi çocukları olmadığı zamanlar bile benim elimden tutardı teraviye götürürdü. O teravihleri hiç unutamıyorum. Hasan amcadan Allah razı olsun elinin sıcaklığını O İzmir’in yaz akşamını yürürken içimize kaplayan huzuru ve geceye serpilmiş yıldızları. Gökyüzüne baka baka Hasan amcanın ellerinin sıcaklığını hissede hissede onunla birlikte tulum çıkarırdım. Bir ramazanın bütün teravih namazlarına giderdim. O küçücük Osmanlı mimarisindeki Çimentepe camisi bana o zamanlar sultan Ahmet camisi gibi büyük kocaman bir cami gibi gelirdi. Avizelerini izlerdim. Avizenin tam altında otururdum. Mihrabın yanında 2,3 metrelik kocaman mumlar vardı onlara bakardım. Namaz bitince gidip dokunurdum. Yumuşakmış sertmi kontrol ederdim. Bu mum bitermi kim getirdi acaba bunu gibi bir çok şeyi düşünür merak ederdim. Çok güzel klasik 2 metrelik sarkaçlı saat vardı. Ona bakardım. Tavan yazılarını incelerdim. Allaha bin şükür çok şükür Allah ondan razı olsun bu şekilde başladık hayata. İslam bilgim böyle bir sevgi ile başladığı için yazları kuran kurslarına kışları da okula devam ettim. Annem oku oğlum oku oğlum okumaya teşvik ederdi. Bir taraftan da notlar alır. Kısa sureler, Ayet-el Kürsi, Elifba Cüzü bu şekilde öğrenemeye çalışırdım. Yıllarca Ömer Nasuhi Bilmen İlmihali, O dönemin Yavuz Bahadıroğlu, Yavuz Bülent Bakiler kitapları Batı Klasikleri, Türk Klasikleri, Doğu Klasikleri, Rus Edebiyatı oku oku oku oku geçti hayatım çok şükür. Sabahlara kadar okuduğum düşünüp anlamaya çalıştığım çok olmuştur. Rehber Ansiklopedileri Türkiye gazetesi Evliyalar Ansiklopedileri ek yayınları. Daha sonra Risalei nurlarla tanıştım. Onlar ayrı bir derya Osmanlıca kelimeleri terkipleri benzetmeler peygamber duaları şu şuna iyi geliyormuş. Bu buna iyi geliyormuş. Eyüp peygamberin sabrı. Yunus peygamberi denize atıldığında karanlıklar içerinde tevekkülü ve duası neredeyse Bediüzzaman hazretlerini talebeleri arasındaymış gibi hayal aleminde okudum okudum okudum defalarca okudum. Yılallarca bıkmadan usanmadan okudum. Diamond Tema’nın soruları gibi sorular da o zaman duyulup konuşuluyordu. Cevabını veremediğim bulamadığım bütün soruları araştırır anlayıp buna bir cevabım olmalı diye düşünürdüm. Muhatap olmayıp kaçıp saklanmak yerine bir tereddüt bir şüphe hakkında islam kaynakları ne diyor bu konu nasıl izah ediliyor. araştırırdım. Risale-i Nurlarla fark ettim ki belli bir okuma eşiği geçildikten sonra artık sorulan sorulara emin cevaplarınız oluyor. Aile arasında arkadaşlarınızla birlikte iken kaza, kader, tevekkül, rızık, çalışmak, dünya hayatı, ahiret hayatı o kadar çok kavram var ki bu konulara dair elinizde müthiş bir doyurucu ve tatmin edici bilgi oluyor. Yaşamın içerisinde mutlaka karşılaşıyorsunuz bir akrabanız kaza geçiriyor, bir felaket oluyor birinin işi bozuluyor. Bir üzüntü bir sıkıntı mutlaka geliyor işte hem böyle zamanlar için hem de normal mutlu bereketli keyifli zamanlar için risalei nur külliyatı müthiş öneriler, fikirler, mantık, örnekler, Tiryakler, merhemler, nasihatler, gizemler, sırlar, sırların sırlarıyla dolu. Aynı dalgıçların fethiye de daldık. Gemi Batığına daldık. Şurayı bulduk burada şu keşfettik dedikleri gibi Risalei Nur külliyatı acayip gizemler, sırlar, sırların sırlarıyla dolu. Mehdi, Mesih, Deccal, Yecüc Mecüc ne kadar Müteşabih kavram varsa İslam da kuranda hepsi hakkında açıklama var. Ama Amerika’daki Alaskalı madencilerin 1 kilo altın çıkarmak için 80 ton materyal işledikleri gibi çalışmak okumak incelemek düşünmek kelimeleri öğrenmek başka kaynaklardan karşılaştırmak gerekiyor. Bu 7 yaşlarımdan beridir. 50 yaşıma geldim 43 yılım böyle geçmiş. Kaderi birisi bana sorarsa nasıl izah edebilirim. Yada bu iş nasıl oluyor. Allah’u Teala bunu nasıl ve neden böyle yapıyor? türünde ki binler ce soru ve cevapları en Önemli öğrendiğim şey Hikmet Risalei nurlardan. Mesela Cübbeli Ahmet Hocaya sorsanız Yecüc ve Mecüc konusunu o kadar okumuş yalamış adam bu konuyu açıklayamaz ben Yecüc ve Mecüc’lerin evinin adreslerine kadar Biliyorum. Nedir Kimlerdir NE olacak nasıl ortaya çıkacaklar şu anda Nerdeler ne yapıyorlar. O derece yani, işte bütün bu birikimi Bediüzzaman hazretlerine borçluyum. Risalei nurlarda ev adreslerine kadar anlatılıyor. Okudukça ayrı bir manasını anlıyorsunuz. Biliyorum dediğiniz konunun okudukça daha derinine iniyorsunuz. Yanlız bir şartı var. Okumaya başlamadan önce Kur’an Allah Kelamıdır. Bu Risalei Nurlar da Kur’an’ın İcazını Beyan Eden Tefsir eserleridir. acaba Bana ne anlatıyor diye temiz bir niyet edip garazsız ivazsız öğrenmek anlamak tatmin olmak için okuyacaksınız. Tenkit etmek kusur bulmak eleştirmek için değil. Hayatımın bu serüvenlerinde hat kurslarına ney kurslarına ebru kurslarına katılmaya çalıştım. Camileri türbeleri ziyaretler ettim. İsimlerini kitaplardan bildiğim büyüklerin bir çoğunu kabirlerinde ziyaret ettim. Osmanlı Selçuklu Dönemi Alimleri büyükleri, Tabiin, Tebe-i Tabiin sahabeyi kiram, Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhisselam’a götüren ne kadar yıldız varsa okuyup araştırdım. İbretli bir şey aradım. O kadar çok ibretler var ki gökteki yıldızlar gibiler her birerleri ayrı birer güneş gibi Nur Efşan. Bunların içinde bir tanesi var ki o gizli pek bilinmiyor ama çok önemli Ayasofya’nın Kocaman Kocaman Hat tablolarını yazan Kazasker Mustafa İzzet Efendi. Öyle büyük bir zat ki inanamazsınız. Hafız Hattat Neyzen Ayasofya’nın devasa tablolarını yazmak ona nasip olmuş talebeleri ile birlikte o tabloları caminin içinde monte edip yazmışlar. Kapılardan ve pencerelerden geçemeyecek kadar büyük tablolar. Öyle büyük bir hizmeti geçmiş ki kimsenin yapamayacağı büyüklükte bir hizmet. Ayasofya ve Sultan Ahmet Camiini Müze yapmaya karar vermişler. Fotoğraf müzesi sanat eserleri müzesi yapacaklarmış içindeki Hat tablolarını çıkarmaya çalışmışlar kapıdan geçmiyor, pencereden çıkmıyor. Kubbeyi açıp çıkarmaktan başka çare yok muş, bu sebeple çıkaramamışlar ve böylelikle Ayasofya müze olmaktan kurtulmuş hat tabloları sayesinde Kazasker Mustafa İzzet Efendinin yazıları Ayasofya’yı korumuş. Kazasker Mustafa izzet efendinin daha böyle çeşitli hikayeleri ve gizemleri de var. O dönemde Fransa’ya Müzik etkinliğine göndermiş devlet, 3 neyzeni aralarında Kazasker Mustafa İzzet Efendi. Fransa da açılış sırasında her ülke milli marşlarını okumuşlar. bizimkiler bakmışlar Osmanlının milli marşı yok Tekbiri Üfleyelim diye kavilleşmişler. Sıra Türkiye’ye gelince 3’ü de bir den Tekbiri Dinletmişler katılanlara tüm dünya ülkelerinin temsilcilerine "Allahu Ekber", "Allahu Ekber" hem neyle icra etmişler hem de söylemişler Bu da bizim marşımız diye Bütün salon ayağa kalkmış dakikalarca alkışlanmışlar. Asıl Anlatmak istediğim şey Bu kazasker Mustafa İzzet Efendi o kadar gizemli o kadar mübarek ki anlatılmaz yaşanır. Bir gün kendisine bir talebe geliyor. Ney dersi almak istiyor O talebesine Evladım Sen Hiç Aşık Oldun mu diye soruyor. Talebe utana sıkıla yok hocam diyor ayıp bir şeymiş gibi Sonra da sırtını sıvazlayıp "Evladım Sen git bir aşık ol da öyle gel Yoksa Ne üfleyeceksin" diyor. İşte hayatımız kültürümüz devletimiz büyüklerimiz böyle sırlarla dolu daldıkça okudukça anladıkça bitmiyor. Kazasker Mustafa İzzet efendi den Allah razı olsun O hat tabloları olmasaydı Sultan Fatih’in emaneti Ayasofya bu gün müze olmuş ve orijinalliği bozulmuş tekrar ibadete açılamayacak hale getirilecekti. İşte Mustafa İzzet Efendi den öğrendiğim şey, bu deyiş diğer hattatlar tarafından da kaleme alınıyor. "Aşk imiş Her ne Var Alem de İlim Bir Kıyl-u Kal imiş."