3
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
258
Okunma
Bir Yıldız Daha Kaydı
Kaydı Yıldız… Ardında yalnızca bir boşluk değil, bir hüzün, bir hicran, bir yetimlik bırakarak… Çünkü onun yokluğu, sadece bir insanın eksilişi değildir; bir fikrin, bir sesin, bir bayrağın sükûtu idi..
O, bu milletin gönül defterine işlenmiş bir imza, sönmeyen bir meşale, davasıyla yaşayan bir gönül eriydi.
Yavuz Bülent Bâkiler’den bahsediyoruz… Bir neslin ruhuna şiirleriyle su serpmiş, kürsüden sesiyle coşturmuş, yazılarıyla hafızalara kazınmış bir dava adamının. Çileyle yoğrulan toprağın neşv-ü nema bulmasıydı adeta...
1936 yılında Sivas’ta dünyaya geldi. Sivas’ın taşında, toprağında, türküsünde yoğrulan bir çocuktu o. Anadolu’nun sade, fakat vakur ikliminde yetişti. Daha genç yaşında kelimelerle dost oldu, şiirle konuştu. Henüz talebeyken bile bir milletin çilesini yüklenmişti omuzlarına ve bir ömür Milletin derdini taşıyarak...
O’nun hayatı, bireysel bir serüven değil, milletin yaralarını sarma gayretinin adıdır. Talebeliğinden itibaren hep şu duyguyla yaşadı:
“Yaşamak, hevesini sürdürmek değil; Milletin derdini yüklenmektir.”
O yüzden onun dizelerinde şahsi dertler bile bir milletin çilesiyle birleşmekte...
Bir mısrasında dediği gibi:
“Ben Anadoluyum...
Yıllar yılı susuz kaldım, yıllar yılı aç...
Şükrederek, kalktığım sofralarımda
Ya soğan ekmek olur, yahut bulamaç.
Hastalandım ölüm yataklarında
Ne doktor yüzü gördüm, ne ilaç.
En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti,
Üç beş adım ötesinde toprağım vardı kıraç.
Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında,
Ne tak-ı zaferler istedim, ne de taç...
Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara
Barışta düştü üstüme gölge gölge haç...
Yolsuz, okulsuz köylerim vardı..
hâlâ alın terine muhtaç...
Ben Anadoluyum, acılı, mahzun;
Bende tükenmez dertler kulaç kulaç...
O, yalnızca bir şair değildi; aynı zamanda bir fikir adamıydı. Türk dünyasının dertlerini, Kerkük’ün, Bakü’nün, Doğu Türkistan’ın acılarını yüreğinde hissetti. Onun için “Millet” kavramı sadece Anadolu hudutlarıyla sınırlı değildi. Bir bütün olarak Türk coğrafyasını kucaklayan, gönül coğrafyasını ihya eden bir bakışa sahipti.
Yazılarında ve konuşmalarında hep şu uyarıyı yaptı:
“Bir milleti ayakta tutan şey, onun dili, inancı ve kültürüdür. Bunlar elden giderse, millet de çöker.” işte bundan dolayı kalemiyle Anadolu’nun sesi soluğu olmaya çalıştı...
O’nun kalemi, yalnızca fikirlerin değil, aynı zamanda Anadolu’nun duygularının da tercümanıydı.
Şiirlerinde köydeki garip çocuğun gözyaşını,
gurbet yolundaki işçinin hasretini,
cephedeki askerin duasını duyardık daima...
“Türkistan Türkistan” şiirinde, ötelere uzanan bir yürek sızısını dile getirirken,
“Harman”da Anadolu’nun bereketini, yoksulluğunu ve umudunu bir arada işlerdi.
“Bir yetim kuş gibi sığındım sana
Ey yüce milletim, ey yüce vatan!”
Onun şiiri, sadece bir edebî zevk değil; aynı zamanda bir hatırlatma, bir diriltme çağrısıdır.
Bir Yıldız Kaydı, Işığı Kaldı
Bugün geriye dönüp baktığımızda, onun ömrünü bir kitap gibi görüyoruz. Kapakları kapanmış olsa da sayfaları hep açık kalacak. Onun şiirlerinden süzülen ışık, yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.
Bir yıldız daha kaydı gök kubbemizden…
Ama o yıldız, ebediyet semasında hâlâ parlıyor. Susturduğu dudaklarının yerine kelimeleri konuşuyor; şiirleri, dualar gibi dillerimizde yaşamaya devam ediyor.
Ve biz, gönül yangınıyla, hüzün ve hicranla diyeceğiz:
Bir şair sustu; fakat sözü susmadı.
Bir nefes durdu; fakat hatırası durmadı.
Bir yıldız kaydı; fakat ışığı yıllar boyu yolumuzu aydınlatacak.
Yavuz Bülent Bâkiler, bu milletin gönlünde yalnızca bir şair değil, bir dava ve direniş sembolü olarak kalacaktır. Biz, onun ardından yalnızca gözyaşı dökmeyeceğiz; aynı zamanda emanet ettiği idealleri yaşatacağız. Çünkü o, bize sadece şiir değil; bir yol, bir istikamet bıraktı.
Ruhu şâd olsun, mekânı cennet olsun.
... andelip...
5.0
100% (6)