0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
167
Okunma

Dün yıllardır görüşmediğimiz bir arkadaşla, Arif’le, ortak tanıdığımız bir başka arkadaşın sünnet düğününde karşılaştık. Sünnet düğünlerini lüzumsuz görürüm, bir istisna yaptım. Şeref Eriş bey, iki torununu ilerde güzel bir hatıra olsun diye mehter marsı eşliğinde görkemli bir tören düzenlemiş. Bir ara dedim ki:
"Azizim, ucundan azıcık kesilecek, bu kadar tantanaya ve telaşa ne gerek vardı?"
"Telaş yok, her şey yolunda." diye cevap verdi. Oğlu ise özel bir çiftlikte işçiymiş. Mehtercileri çok değil, 15 bin TL ücretle getirmişler. Davul çalan gencin hareketleri hoşuma gitti. İki eliyle ritmik daireler çiziyor, bazen zıplayarak davulu delercesine tokmağı vuruyordu.
İlkokuldan arkadaşım Arif’in iki oğlu olduğunu, biri adliyede diğeri ise belediyede memur olarak çalıştıklarını; on bir yıl önce emekli olduğunu ve Denizli’de kendi evinde hiç bir şeyle meşgul olmadığını, boş boş oturmaya alıştığını, bundan şikayetinin olmadığını öğrenmiş oldum.İnsan her şeye alışıyormus. Uzun yıllar sonra karşılaşan arkadaşlar, zamanın acımasız çarklarının karşısındakini ne kadar değistiğini gözlemliyorlar. Sonra karşilıkli klasik sorular:
"Emekli oldum mu?
"Hayır, ya sen?"
" Oldum."
Kaç çocuk var, ikisi işini kurdu, üç numara üniversite sınavına hazırlanıyor."
"Senin kaç çocuğun var? Edin de emeklli mi?"
Emekliliğinin ilk yılında işsiz olmaktan çok sıkıldığını, bir iş bulsa ücretsiz çalışmak istediğini de söyledi.
Derken, gidiyoruz diye telefonla aradılar. 93 yaşındaki babasını doktora götürmesi gerektiği için müsade istedi. Geçmiş olsun dileklerimizle onu yolcu ettik.Kimbilir, bir daha karşılaşır mıyız?
16.09.25
"Güncemden Yapraklar"