0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
142
Okunma
Bir erkek düşünün; istediği olmayınca yüzündeki bütün maskeleri düşen. Önce sabırlı gibi, anlayışlı gibi görünen, sanki sevgiye, aşka inanıyormuş gibi davranan.
Ama bir hayır kelimesiyle, bir dirençle, bir sınırla karşılaştığında içinde sakladığı çirkinliği ortaya salan. İşte o anda öğreniriz: aslında istediği sevgi değil, itaatmiş. Aslında aradığı, iki taraflı bir bağ değil, tek taraflı bir teslimiyetmiş.
Çirkinleşen erkek, “sevgi” kisvesiyle kendini gizler. Oysa sevgi, başkasının varlığını olduğu gibi kabul etmektir. Etmeyeceği insanı da hayatına baştan hiç dahil etmemektir.
Çirkinleşme ise, kabulün bittiği yerde başlar. Bir an gelir, sesi yükselir, bakışı sertleşir, dili zehirlenir. Bedenini, kelimelerini, suskunluğunu bile bir baskıya dönüştürür. Çünkü onun için sevgide kayıp yoktur; ya kazanır ya da çirkefleşir.
Böyle anlarda şunu fark eder insan: karşımızdaki kişi aslında bizim varlığımıza değil, kendi arzusunun tahakkümüne değer veriyordur. Onun için biz bir özne değilizdir, sadece isteğinin gerçekleştiği bir araç haline geliriz. Ve biz “hayır” dediğimizde, o aracın bozulduğunu düşünür, sinirlenirler.
Oysa büyüklük, isteği olmayınca da insan kalabilmekte saklıdır. Çirkinleşmeden, incitmeden, saldırmadan, reddi kabul edebilmekte. Aslında salt erkekliğin değil, insanlığın sınavı budur. Ama ne yazık ki çoğu bu sınavda tökezler; çünkü erkek olmayı kudretle, hükmetmekle, zorla almayla özdeşleştirmişlerdir.
İstediği olmayınca çirkinleşen erkek, aslında kendi eksikliğinin aynasını tutar bize. Onun çirkinliği, bizim hayırlarımızda değil; kendi olgunlaşmamışlığında, sevgiyi anlamamışlığında saklıdır. Ve biz, onun o çirkinleşen yüzünde şu gerçeği görürüz: sevgiyle büyümemiş biri, sevmeyi bilmez. Ve siz ne kadar değer verirseniz verin o bununla yetinmez ve kendisine sürekli yeni insanlar arar.
Sıfırdan insanlar. Bağ kurmaya, sorumluluk almaya lüzum kalmayan, kısa sürekli anlık ilişkilerle yetinen insanlar.
Henüz maskelerini fark etmemiş, mümkünse kendileri gibi naylon insanlar ...