2
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
279
Okunma
İnsanın tarihi, aslında değişimin tarihi değil midir?
Taşın demire, sözün yazıya, gölgenin ışığa dönüştüğü her an bir tür devrimdir. Devrim, yalnızca meydanlarda atılan sloganlarda, yalnızca yıkılan duvarlarda değil; düşüncenin kıvrımlarında, zihnin içindeki sessiz kıpırtılarda da yaşar. Çünkü en köklü değişim, önce bir insanın içinde başlar.
Yenilik dediğimiz şey, geleceğin kendisini bugüne doğru uzatmasıdır. İnsan, durduğu yerde asla tamamlanmış bir varlık değildir; hep “oluş” hâlinde, hep bir eşiği aşma arzusuyla yanar. Felsefenin kalbinde de bu vardır: “Olduğun şeyi aş, kendini yeniden kur.” Devrim, bu aşma cesaretidir; yenilik ise bunun ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Siyasi düzlemde baktığımızda devrim, toplumların kendilerine ayna tutma anıdır. Bir halk, eski kabuğunu dar bulduğunda, artık soluyamadığında yeni bir nefes arar. Bu nefes bazen köklü bir kırılma, bazen de sessiz ve uzun soluklu bir dönüşüm olarak çıkar karşımıza. Ama dikkat edilmeli: her yenilik, her devrim gürültüyle gelmez. Kimi zaman bir kitapla, kimi zaman bir şiirle, kimi zaman bir çocuğun sorduğu masum bir soruyla başlar.
Felsefi açıdan ise devrim, zamanın çizgisini kıran o büyük sıçrayıştır. “Artık aynı şekilde düşünmeyeceğim” diyen bir aklın içsel ayaklanmasıdır. Bu yüzden en büyük yenilikler, en önce düşüncede olur. Düşünce bir kere değişti mi, toplumsal yapılar er ya da geç ona uymak zorunda kalır.
Burada bir incelik vardır: Devrim yalnızca yıkmak değildir. Gerçek devrim, aynı zamanda yaratma kudretidir. Çünkü yıkmak kolaydır, ama yerine yenisini inşa etmek, yeni bir düzen, yeni bir anlam koymak cesaret ister. Yenilik, işte bu cesaretten doğar.
Bugünün dünyasında da devrim, belki klasik anlamda meydanlarda değil, teknolojinin içinde, bilimin sınırlarında, insanın kendini sorgulama biçimlerinde yaşanıyor. Her yeni fikir, her yeni sorgu, eski kalıpları zorlayan her bakış, insanlığın ortak yolculuğunda küçük ama değerli bir devrimdir.
Ve aslında her insan kendi hayatında bir devrimcidir. Bir alışkanlığı bırakmak, eski bir korkuyu yenmek, yeni bir ufka yürümek… Bunların hepsi kişisel devrimlerdir. Toplumların büyük devrimleri de, işte bu bireysel dönüşümlerin yan yana gelmesiyle büyür.
Sonuçta, devrim ve yenilik bize şunu fısıldar:
“Hiçbir şey tamamlanmış değil. Her şey yeniden doğabilir.”
Çalış plajı
Balkonda