6
Yorum
32
Beğeni
5,0
Puan
663
Okunma

Bahar sabahları sevdasına aşk şarkıları söyleyen kuş sesleriyle uyanılır. Aslında ruha verdiği huzurun yanında sizin de aşk mevsiminiz geldi duygusunun işlenmesidir. Biz bunu fark etmeyiz. Ama duygu ve davranışlarımız bunu yaşamaya baharla birlikte zaten başlamıştır. İlkbahar yeni başlangıçların mevsimidir. Kırsalda yaşayanlar bunu ruhlarında farklı bir heyecan ve sevinçle yaşarken, şehirlerde yaşayanlar bahar yorgunluğu denilen karamsarlıkla karşılar. Bu ağaçlarla, taş yığınlarının insan ruhuna bu yeniden canlanmada yansımasıdır.
O sabah bahar yağmuruyla ağacın yeni tomurcuğu yıkanmış ve yanına baharın ilk kelebeği konmuştu. Birbirlerine bahar kutlaması yapıp yapmadıkları bilinmez ama bir tablo gibi görünmekteydiler. İnsan sabah uyanıp ilk görüntüsü böyle güzel olunca ruhu güne sevinçle başlamış olur, farkında olmasa da içinden ‘ne güzel bir gün’ demek geçer. Doğal yaşamın bir hediye sunuşudur aslında.
Devlet memuru bir çift olarak çalışma sürelerinin son üç yılını ege kıyılarına yakın köylerde arsa aramakla geçirmişlerdi. Bir oğulları vardı. Üniversiteyi bitirmiş ve mühendis olmuştu. İyi bir şirkette çalışmakta, anne ve babasının, bu emekliliği kırsalda yaşama isteklerini tam desteklemekteydi. Arada ziyaretinize zevkle gelirim demekteydi. Son iki yıllarında bir köyde on dönüme yakın tarlayı birikimleriyle iyi fiyata almışlardı. Son yılda da evlerini yaptılar ve emeklilik yaşamına her şeyleriyle hazırdılar.
İki yıl bulabildikleri tüm ağaçları dikmişlerdi. Çevresine sağlam çit çekip güzel bir kapı yapmışlardı. Boş tarla yıllarca keçiler tarafından otlandığından birkaç meşe dışında ağaç yoktu. Alt kısmından dere geçen güzel bir çayırdı. En üst kısmında yaz kış iki parmak kalınlığında kaynak suyunun olması tarlanın alınmasındaki en büyük etken olmuştu. Suyun etrafını mermer çevirip, üstüne mermer kapak kondu, filtre takıp eve boruyla bağlandı. Su sorunları yoktu. Elektrik de bağlanmıştı. Mayıs ayında emekli oldukları günün ertesi bavullarını araçlarına koyup oğullarına ‘ev senin yeni evimize bekleriz’ deyip yola çıktılar.
İlk sabahlarında kuş sesleri içinde uyandıklarında Mehmet eşine;
-Nermin inanmayacaksın ama hayatımda bu kadar güzel uyumamıştım. Sen yol yorgunluğundan diyeceksin ama değil. Hele uyanmadan önce kendimi gökyüzüne asılmış bir salıncakta uçarken gördüm. Hadi rüyayı yorumla bakalım.
-Yol yorgunluğundan değil burası kaz dağlarının eteği burası dünyada oksijeni en bol yerlerden biri ondan güzel uyudun. Bende uykuya doyarak uyudum ve dinç kalktım. Ruhun bu güzel uykuyu göklerde uçarak yansıttı rüyanda, rüya yorumcusu olarak başka yorumu olmaz.
Tarlanın üst kısmına yakın yapılan evin sundurmasında güzel bir sofrada kuş sesleri arasında zevkle ilk kahvaltılarını yaptılar. Bahçeye bakan Mehmet eşine;
-Bak Nermin bu diktiğimiz ağaçların çoğu kurumuş. Yazında akan bu dere bizim için bulunmaz nimet. Dere yanına bir su havuzu ve arazinin en üstüne birkaç tonluk su deposu yapmalıyız. Bir elektrikli su motoru havuza koyup, suyu depoya basacağız. Depoya şamandıra, devre kesici koyup otomatik olarak dolunca motor duracak su azalınca devreye girecek. Depodan eğimin cazibesiyle su tüm araziye ulaşacak. Birde damlama sistemini kurduk mu artık hiçbir bitkimiz susuz kalmayacak. Sulama bizim uğraşmamıza gerek olmaksızın gece gündüz yapılacak. İnan bu çayırı iki yıl içinde cennete döndüreceğiz. Varmısın?
-Onun için buradayım. Biliyorsun bu emekli yaşamı benim fikrimle gelişti. Mehmet burası benim iştahımı açtı ne çok yedim! Ben hiç bu kadar yemezdim, çalışmadan dursam yüz kilo olurum herhalde!
Mehmet masaya kâğıt kalem getirdi. Uzman birer peyzaj mimarları gibi zevklerine göre araziyi planladılar. Nereye ne dikilecek, nereye küçük set taş duvarlar yapılacak, köpek kulübesi, kümes yeri, yüzme ve süs havuzu yeri, hatta fırın yeri gibi tüm detayların planı bir hafta içinde defalarca değiştirilerek tamamlandı. Nermin son olarak ileride belki alırız diye üç dört koyun alacak küçük bir koyun damı ve yanına yem deposunu plana ilave etti.
Bir umuda yelken açılmıştı. Fırtınalarda olsa o limana varılacaktı. Bu onların çıktıkları son yolculuktu. Teknelerini itina ile kendileri seçip boyamaya başlamışlardı. Çünkü bilmekteydiler onların cennetiydi ve sığınacakları son limandı. Birer gemici gibi çabalarını yönlendirip vira deyip, yelken açıp yola çıktılar. Umutla!
Beş yıl geçmişti. Çimenlik arazi bir cennete dönmüştü. Her çeşit meyve ağaçları baharda çiçekler içindeydi. Ağaçlar meyveyle dolmakta dallarındaki kuş evleri yavruların cıvıltısıyla süslüydü. Baştaki peyzaj planı sonucu her mevsim mutlaka çiçekli ağaç ve bitkiler mevcuttu. Süs havuzundaki şelalenin su sesi hoş bir duygu vermekteydi. Kırmızı balıklar su kaplumbağaları ayrı güzellik sunmaktaydı. Bahçede dolaşan horoz ve ailesi, bu yıl kuzusu olan koyun ve beyi, sundurma girişinin sahibi samur kedi ve güvenlik sorumlusu koca heybetiyle yufka yürekli kangal ailedendi. Yaz akşamları havuz keyfi günün yorgunluğunu almaktaydı. Zamanın tecrübelendirdiği uğraşlar artık az zaman almakta ama iş gücü her zaman gerekliydi ve dinç tutmaktaydı. Köyden çok sayıda dostları olmuştu.
Oğulları evlenmiş ve kızları üç yaşına gelmişti. Oğlu ‘size inanamıyorum nasıl bu kadar güzel bir cennet yarattınız her mevsimi ayrı güzellikte’ demekteydi. Eşi ve kendi fırsat buldukça bu cennete koşup gelmekte dönerken üzülerek ayrılmaktaydılar.
Bazen insanlar mutluluğu uzakta ararlar. Hâlbuki mutluluk hemen yanlarındadır. Mutluluğa alışıp, alışkanlığa dönünce onun değeri sıradanlaşır. Bir bakıma üstüne hafif toz gelmiş altın kadeh gibidir. Tüm değerli eşyalar gibi arada tozunu alıp içine değişik tatta içecek koyulmalıdır. Her uzun süren birlikteliklerin alışkanlığa dönüşmesi bunun gibidir. Nermin bu kadehi temizleyip içine hoş tatta bir içecek koymak için, bu emeklilik yaşamını yeni bir başlangıçla silmiş amaçları için yapacakları çabaları da içine koyduğu hoş tatta içecekle güçlendirmişti. O nedenle yeni yerde ve hiçbir zaman bitirilemeyecek işlerle, her zaman içine farklı konacak tatta içkiyi bulmuştu. Mutluluğu temizlemiş ve tatlarla zenginleştirmişti.
Bir sabah Mehmet kahvaltı sonrası keyif çaylarını içerken eşine dönüp;
-Nermin sana çok teşekkür etmek istiyorum. Ben emekliliğime üç dört sene kalmışken, emekli olup ne yapacağım diye düşünüp duruyordum. Büyük şehrin karmaşasında sıkıntı içinde birkaç sene yaşayıp ölürüm diye düşünüyordum. Sana belli etmemeye çalışıyordum. Bu düşünceni söyleyince başta olur mu biz köyde ne yaparız dedim kendi kendime. Sonra düşündüm ne kaybederim deneyelim olmazsa kışın geliriz. Emeklilikten sonraki kış geçene kadar aynı düşünüyordum. Ama burada çalışmaya başlayınca kaygım azaldı. Başardıkça iyi ki seni dinlemişim geçmeye başladı içimden. Hayatıma yeni bir renk gelmişti. Bana bu hayatı tattırdığın için teşekkür ederim. Senden sakladığım için de özür dilerim.
-Özür dileme ben hepsini biliyorum. Ben seni senden iyi tanıyorum ve sadece mutluluğumuzu silip parlattım.
5.0
100% (6)