0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
119
Okunma
Kasabanın en eski evlerinden birinin çatı arasına yıllarca kimse çıkmamıştı. Postacı Halil’in ölümünden sonra oğulları evi toparlarken, kiremitlerin altında, tozla kaplanmış bir sandık buldular. Sandığın içinde eski bir deri çanta, çantanın yanında da solmuş, köşeleri yıpranmış siyah bir defter vardı. Çantayı açtıklarında içinden sararmış zarflar, mürekkebi akmış kâğıtlar döküldü. Defterin kapağına Halil’in el yazısıyla şu cümle kazınmıştı:
“Adresi yok. Sahibi yok. Bekler.”
Oğullar, çantayı ve defteri muhtara götürdü. Köy öğretmeni Tahsin de çağrıldı. Akşamüstü köy kahvesinde, sobanın çıtırtısı eşliğinde kalabalık toplandı. Herkesin bakışları masanın üzerinde duran tozlu zarflara kilitlenmişti. Muhtar derin bir nefes aldı:
“Halil ömrünü bu köyün mektuplarına adadı. Ama demek ki bazılarını saklamış. Bugün onları açacağız. Kim bilir kaç yüreğin sesini duyarız.”
Kahvede sessizlik çöktü, ilk zarf açıldı.
Üzerinde titrek bir yazıyla “Anneciğime, Babacığıma” yazıyordu. Öğretmen Tahsin’in sesi kısık ama kararlıydı:
“Canım anam, babam… Görev yerim uzak ama yüreğim yanınızda. Merak etmeyin, nöbetimde güçlü duruyorum. Bir gün gelir de dönememse, bilin ki ben vatan için gülümsedim. Size kavuşamasam da, dualarınız bana hep yol oldu. Elinizi öper, gözlerinizi öperim. Oğlunuz Ahmet.”
Kasabanın içi buz kesti. Yıllar önce şehit düşen Ahmet’in annesi köşede titreyerek oturuyordu. Gözlerinden yaşlar boşaldı, “Ahmet’im… Oğlum…” diye inledi. Kahvede bulunan herkes, o ana eşlik etti; gözyaşları, bardakların buğusuna karıştı.
İkinci zarf açıldığında, zarif bir yazı belirdi: “Sevgili Öğrencilerime.” Tahsin boğazını temizledi, kelimeler titreyerek döküldü:
“Sevgili öğrencilerim,
Her gün gözlerinizde öğrenme hevesini görüyorum. Siz sadece ders değil, hayal kurmayı da öğrenin. Çünkü hayal eden çocuk asla yenilmez. Belki büyüdüğünüzde ben yanınızda olmayacağım, ama bilin ki kalbim hep sizinle. Siz gülerseniz, ben sonsuza kadar yaşayacağım.
Öğretmeniniz, Elif.”
Kazada genç yaşta ölen Elif öğretmenin mektubu kahvehaneyi yıktı. Onun eski öğrencileri artık yetişkin olmuştu; kimi ellerini yüzüne kapadı, kimi sessizce ağladı. Çocukluklarının ışığı olan öğretmen, yıllar sonra kelimeleriyle dönmüş gibiydi.
Üçüncü zarf açıldığında, üzerinde tek bir isim yazıyordu: “Zeliham’a.” Yıllar önce evlenmek için gurbetin yolunu tutan Yâşar’ın kaleminden dökülmüştü satırlar:
“Zeliham,
Ellerinle açtığın o beyaz yazmayı hâlâ hatırlıyorum. Evlenip yuvamızı kurmak için gurbetin yoluna düştüm. Ama bil ki her adımda seni düşündüm. Ne kazancım, ne param; senden uzak kalmanın acısını dindiremedi. Bir gün dönemedim. Ama bil ki ben seni hiç bırakmadım.
Yâşarın.”
Yaşlı Zeliha gözleri dolu dolu mektubu dinledi. Sessizce başını eğdi, dudaklarından fısıltı gibi döküldü:
“Ben biliyordum… Dönemedi ama sevmişti.”
Ardından bir zarf daha açıldı. Üzerinde yazıyordu: “Oğluma.” Kemal Amca’nın kalemiydi bu. Hayatı boyunca sertliğiyle tanınmış, sevgisini söyleyememişti. Tahsin zorlanarak okudu:
“Oğlum,
Biliyorum sana hiç ‘Seni seviyorum’ diyemedim. Dilim tutuk, yüreğim ağırdı. Ama bil ki sen benim en büyük gururumdun. Eğer bu satırları okuyorsan, artık yanındayım demektir.
Baban, Kemal.”
Kemal Amca’nın oğlu yıllarca bu kelimeyi beklemişti. O an hıçkırıkları kahveyi doldurdu. Babasından duyduğu ilk sevgi sözü, ölümünden sonra, tozlu bir zarftan gelmişti.
Zarf üstüne zarf açıldıkça kahvehanede gözyaşları sel oldu. Her mektup, yıllardır unutulmuş bir kalbi yeniden uyandırıyordu. Şehidin annesi oğlunu, öğrenciler öğretmenlerini, Zeliha sevdiğini, bir evlat babasını yeniden buluyordu.
Sonunda defterin arasında bir sayfa çıktı. Bu, postacı Halil’in kendi yazısıydı:
“Ben bu mektupları teslim edemedim. Çünkü adresler boştu, sahipleri çoktan gitmişti. Ama bir gün açılacaklarını biliyordum. İnsan unutulmaz; adı anıldıkça yaşar. Benim görevim saklamaktı, sizin göreviniz hatırlamak. Unutmayın: her mektup, eninde sonunda sahibine ulaşır.”
O an kahvedeki herkes sustu. Sadece sobanın çıtırtısı, gözyaşlarının damlayışı duyuldu. Tozlu zarflar artık sahiplerine varmış, yıllar sonra bile kalpleri kavuşmuştu.
Ve o gece kasabanın dilinde tek bir cümle kaldı:
“Her mektup, eninde sonunda sahibine ulaşır.”
5.0
100% (1)