0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
865
Okunma
NASIL BAŞARILI OLDUM ?
Basın toplantısı hayli kalabalıktı.
Ülkenin önde gelen başarılı bir iş adamı, yayıncısı, yayınevİ sahibi olan, hayli de genç adam kendi gazetesi dahil, hiçbir gazeteye, yayın kuruluşuna başarısını anlatmaya yanaşmıyordu. İsteklerden o kadar bunaldı ki, sonunda tek tek röportaj vermek yerine bir gününü ayırarak basın toplantısı yapmaya karar verdi. İşte bu yüzden de basın toplantısı kalabalıktı.
Önce hayat hikayesini kendi üslubu ve ağzından anlatacak, sonrasında gazeteciler umutcan beye soracak, o da cevaplayacaktı. İşine odaklı genç işadamı öyle herkesle her zaman konuşmaz, sınırlarını çizer, sınırlarını aşan aile fertleri veya başka dostları olsa da müsaade etmezdi. Amacı ülkesine faydalı olmak, daha çok insana yardım etmek, dahası da “genç nesillere kitap okumayı sevdirmekti” amacı. O yüzden kurduğu “Kitap okumayı sevdirme vakfı” kitap okumayı seven gençlere ülkenin en ücra köşelerine kitap yollar, kitaplarda elden ele okunurdu. Bu vakıfta kendisi de yer alır ve “oku” emrinin önemini anlatırdı.
Umutcan , Konuşmaya başlamadan önce salondaki uğultu bir anda durdu. O’nun bu basın toplantısını sadece basın mensupları değil, çok sayıda eğitimci, gençleri severek onların kitap okuma sevgisi edinmesine destek olmak isteyen herkes gelmişti. Başarıyı başarılı insanın ağzından dinlemek en güzel eğitim değil miydi? Konuşmaya başladı Umutcan :
“Her kötülüğün anası cehalettir. Cehaletin başı da kitap okumamaktır. Kitap okumayanları en çok şeytan ve boş insanlar sever. Yani şeytanın arkadaşları. Biz ise şeytanın en büyük düşmanıyız. Bu bir okuyanlar ile şeytan arasında var olma, gençleri kazanma savaşı. Bu savaşta bir Hz. Muhammed , Hz Hamza, bir yiği Hz. Ali kadar, Bir hz Ömer, Bir Ebubekir, kadar cesur olamazsak hem şeytana, hem güçlü ülkelere, hem ceplerini doldurmak için gençleri mahvetmek için çabalayanlara savaş vereceğiz. Bu da okumak ile olur.Okuyanı içten sevmekle .
Herkes merak eder, benim okumayı bu kadar sevmeme sebep olan nedir diye? Sizlerde merak ettiniz belli . Anlatayım.
Umutcan’ın akıcı, içten ve vurgulu konuşması anlayana bir ders, bir yaşanmışlık , bir tecrübeydi. Oraya O’nu anlamak isteyenler gelmişti. Konuşmaya devam etti.
“Bizim evimizde bir eniştem vardı. Hep yazar ve okurdu. Ben daha çevremi tanıyan bir bebekken, konuşmaya başladığım 4-5 yaşından bu yana, çevremde herkese “ben eniştemi çok seviyorum” demeye başladım. Gerçekten de severdim. O da beni harçlıksız bırakmaz. Defter, kalem, gelişmeme vesile olan ne varsa verirdi bana ve kardeşlerime. O zaman, yani ortaokulda kitap okumayı fazla sevmesemde nedense kitap okumayı sevenleri eniştem kadar sever, onun bana verdiği fazla kitapları bende okul arkadaşlarıma verirdim. Üstüne de motive edici cümleler yazarak imzalardım. Bunu da bana neiştem öğretmişti. Beni sınıf başkanı yaptılar arkadaşlarım.
Çevremde eniştemden başka okuyan yoktu. Ne öğretmenlerim, ne ailemde, ne de tanıdıklarımda. Hatta O’nun kitapları çok sevmesini alay konusu yaparlardı. Halbuki okulda bize “Allah’ın ilk emri oku” demişlerdi. Enişteme bir gün bunu sorduğumda yani “neden çok okuyorsunuz “ sorusuna “ çünkü oku emri çok önemli. Ben eskiden okumuyordum kitap, sınıfta kalıyordum. Bu oku emrni bir gün iyice analiz edince kitaplarda hocaların anlattıkları daha sade anlatılıyordu. Okudukça başarım arttı. Sonrasında Üniversite okudum. Çevremde Üniversite okuyan da yoktu” dedi. Gerçekten de araştırınca eniştemin ne kadar doğru söylediğini anladım. Ortaokulda daha çok okumaya daha çok ve sıkı dersleri dinlemeye , okuldaki her türlü etkinliğe katılmaya karar verdim. Bu benim dönüm noktam oldu. Bana bu konuda her türlü kaynak teminini de eniştem yaptı. O’nun verdiği öğütleri hem dinledim. Hem de kaydettim deftere. Verdiği tüm kitapları da okudum. Her fırsatta o’nu evinde ve iş yerinde ziyaret ettim. O benim hocam, eniştem, dayım ve amcam oldu. Bu sevgiyi en yakınlarım bile abartılı bulsa da, ben çevremin görüşüne değil, O’ndan ne öğrendiğime ve hayatıma ne kattığına baktım. Bu benim yaşımdan önce gelişmeme ve olgunlaşmama sebep oldu. “Herkes bu çocuk lider olacak” demeye başladı. Ben şımarmadan çalıştım ve çaba harcadım. Okul notlarımın ne kadar olduğundan çok ne kadar öğrendiğim önemli olmuştu bana.
Eniştemin bir yeğeni daha vardı. O da küçük yaşta amcasını modelleyerek, O’nun verdiği dergi ve kitapları okuyarak, bayağı gelişmiş ve iş adamı olmuştu. Aslında eniştemin çok yeğeni olmasına rağmen sadece o yeğeni okumuş ve uygulamış. Ben de küçük yaşımda “eniştem ve yeğeni okumuş, gelişmiş, ben de öyle yapayım” diye düşünerek geliştim. Eniştemin yeğeni, eniştemin yazdığı kitaplarını toptan alır, kendi çocularına, yeğenlerine, çevresindeki insanlara dağıtırdı okuyun, gelişin diye . Ama eniştemin çevresindeki, profesörler dahil , kitapları eniştemden imzalatır ama okumaz, alay ederlerdi. Onlara kızardım ama ben okur ve arkadaşlarıma da okuturdum.”
Umutcan biraz soluklandı. Önünde suyu içti. Salona baktı. Herkes pür dikkat onu izliyorlardı. Umutcan gülümseyerek salona tekrar baktıktan sonra:
“ben o alay edenlere, dalga geçenlere baksam bugün gelişemezdim. Ben bana ne kattıklarına baktım. El aleme değil. El alemi bırakalım da biz içimizdeki aleme bakalım. Öğrenmek, gelişmek isteyen iç alemimize. Bir yandan okurken, bir yandan da bir yemek firmasında dağıtım elemanı olan babam ile gezerek, iş öğreniyordum. Bu çabam lisede de devam etti. Ortaokulda da. Hem pratikte, hem teoride ,uygulamada bayağı tecrübe sahibi oldum. Bana güvenenleri asla aldatmadım , asla da başkalarını görüşü ile insanları tanımaya çalışmadım. Ben kendi görüşümle baktım. Sevgi ve saygıma “abartılı” diyenleri değil bana değer katana baktım. Bu tutum yaş ile alakalı değil. Bir süre sonra da babamın patronu bize firmada çok az hisse verdi. Biz daha çok çalışarak o küçük hisseyi büyüterek sonrasında kendi firmamızı da kurduk. Eniştem bana “aklı , gayret ve azim yaşta değil baştadır” derdi. “Başkanım “ diye hitap ederdi. Bana “başkan “ lakabı daha küçük yaşta ondan kaldı. Bana değer verirdi ve bende ona. Hayatta başarısızlıkların sebebi bize değer vermeyenleri çok abartmaktır. Ölçülü ve dengeyi küçük yaşta öğrenirsek, hayatımıza uygularsak başarı da kendiliğinden gelir. Bize hayatı öğretecek insan çoktur. Okulda olmayabilir ama eniştem gibi hayatta önünüze çıkabilir. Çok kişi enişteme deli gözüyle bakar ciddiye almazdı ama ben içimden “ hayat toplumun deli dediklerinden veliymiş gibi öğrenmek ile öğrenilir, deli olmadan da veli olunmaz “diye düşünürdüm. “Aklımı seveyim” deyince Umutcan, kahkahayı bastı salon.
Umutcan bir süre kahkahaların dinmesini bekledi. Sonra:
“hep iş ve düşünme olmaz. Arada böyle kendimizle de alay etmesini bileceğiz ama aşırıya kaçmadan. Bu basın toplantısındaki amaç da 9 öğrenmekse bir de eğlenmekti. Başarısız insanın ise tam tersi “her çalınan davulun önünde oynayan başarılı olamaz” derdi , eniştemin annesi. Eğlenmekte ölçülü olmalı ama çevremize başarımızı anlatarak da başarılı insanları kıskanmadan destek olarak da hayat devam edecek. Eniştemi örnek alan ben ve yeğeni olurken, imkanı olduğu halde o’nu desteklemeyen , sözlerine bakmayan, kitaplarını okumayan onlarca, yüzlerce insan vardı. Başarıyı başarılı insanları dinleyerek, neler yaptıkları ile gözlemleyerek öğreniriz.” Dedi
Bir süre sustu, sonrasında gülümseyereek salona baktı.
“hep konuşmakla olmaz az ve öz olacak yarım saat 45 dakika sohbet yeter, şimdi de salona geçelim kokteylde ikramlara bakalım, çıkışta ise herkese sürpriz bir hediye verilecek beni dinlediniz o sürpriz hediyeyi hak ettiniz.
Kokteyl çok neşeli geçti. Herkes hem yedi hem eğlendi. Koktelyle kimse iş ve başarı konuşmadı. Herkes hal hatır sordu sadece. Gözlerine baktı çoğu, Gözlerdeki samimiyet “seni seviyorum” demekti sessizce çünkü. Kucaklaştılar birbirini sevenler. sevgi ve sagyılarını sundular.
Çıkışta herkese Umutcan’ın ilk defa yazdığı” işte başarı hikayem” kitabı ile “okumakla var oldum” kitabı hediye edildi. Umutcan kapıda her konuğu elini sıkarak uğurlayarak, paketi verirken “hayat bu ölçülü çalış, ölçülü eğlen ve ölçülü sev ama gerçek sev. Okuyalım okutalım ve hayattan ders alalım” diye uğurladı.
Bilmem bu hikayemizden birileri de ders mi alır? , yoksa alay mı eder? Çünkü Niyetin neyse sen O’sun.