Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy

NEREYE KADAR...(ÖYKÜ)

Yorum

NEREYE KADAR...(ÖYKÜ)

( 4 kişi )

1

Yorum

9

Beğeni

5,0

Puan

215

Okunma

NEREYE KADAR...(ÖYKÜ)

NEREYE KADAR...(ÖYKÜ)



İtaat etmem gerektiğini biliyordum aslında bilinmezliğin kollarında düşkün bir mizaçtı yüklendiğim.
Taburesi kırık bir çay bahçesiydi gidip gitmemek arasında kararsız kaldığım oysaki ben, beş yıldızlı otellerin lobisinde oturmaya alışkındım ve tanınmazlığın gölgesinde kala kalmıştım.
Kaç sıfır yenik başladıysam hayata öyle ya, kolay olmamıştı buralara gelmem ve haddinden fazla ısrarcı bir kabullenmişlikle beti benzi atmış iklimlerin sağdıcı bir ağaç gölgesiydim.
Şehir benimdi tıpkı benim şehre ait olmam kadar doğal ve hüznümle depreşen yokuşlarında gidip geliyordum kimine göre sürünüyor yine de renk vermiyordum yaşadığım zorlukların kat ve katını yaşatmak adına da içimden geçen hisleri yine kendime saklıyordum.
Kursağımda kalan nice lokma ve kör düğüm olmuşluğun da kaçışı yoktu.
Yetim bir trafik lambasıydım ben ne de olsa nice gel-git yüklenmiş ve kimi zaman da nerede duracağımı bilmediğim ama illa ki ışık sarıda takılı kalıyor ben de hayatı beklemeye alıyordum elbette hayatın fazlaca umurunda olmadığım aşikârdı ama kendime duyduğum güvenle bir şekilde alt ediyordum karşılaştığım güçlükleri.
Buraya kadar her şey tastamam, değil mi?
Üstelik yanaklarımın pembeleştiğini de fark etmediniz.
Ya, size seslendiğimi nereden çıkardınız?
Sözcükler saçımın buklelerine konan çapkın kelebek gibi işkilleniyordu işte ama renk değiştirmemeye de imkân yoktu ve bu yüzden saçımın rengiyle de sık sık oynuyordum: denemediğim renk kalmamıştı nihayetinde renkleri birbiri ile karıştırıp haletiruhiyeme uygun sayısız renk denedim elbet saatlerce de uğraştım eski doğal rengime dönmek adına ama çok geç kalmıştım.
Süzgeçten geçen duyguların hükmü vardı ya da yok aslında varla yok arası mutluluğun dikenlerine takılıp da kaçmıştı içimdeki huzurun naylon çorabı: eh, ket vurulası bir sihirdi benimki ve ayağımda olmayan ayakkabının değildi suç sadece bal kabağına dönüşmeden hayat ben idareten giyip çıkarıyordum: kâh üstüme uymayan kostümleri kâh ayağıma dar gelen iskarpinleri.
Birazdan tavşan olup masaldaki tüm ağaçları ve de havuçları kemirecektim işte…
İsyanın haddi hesabı yoktu madem ve Tanrı, bana uzaklardan göz kırparken.
İzahı da yoktu masalsı dünyamın kırık penceresine tünemiş anaç kuş tüm azmiyle kuluçkaya yatıp da eşinin onu terk ettiğinde her şey için çok geç olduğunu illa ki anlayacaktı ve ben, sadece hayal kırıklığına uğramakla kalmayıp bir de kurulu düzenimi sonlandıracaktım.
Ket vuran ne ise…
Mutluydum kimine göre ama dedim ya; bu, çok göreceli bir mutluluktu. Şakıyan iç sesime müdahil olan devasa dış ses ve yalnızlığın aymazlığında, ben duygularımın tanrısıydım ama beni ele geçiren düşüncelerimdi ve doğal olarak kaldığım ikilemden asla firar edemiyordum.
Sözcükler kanamaya başlamıştım ve ben artık plan-program dâhilinde yaşamayı reddediyordum ve nihayetinde olanlar oldu.
Güme giden bir hayat.
Gümbürtülü bir yolculuğun da verdiği molayı sonsuzluğa ayarladığı ve işte tüm dış mihraklar vazifelerini bir çırpıda ifa etmişti.
Başımdan dökülen kaynar sular ve ne yazık ki yürek yanığının acil müdahale edebilecek bir merhemi de yoktu ve acilen bir çıkış noktası bulmam lazımdı.
Kramp giren bacaklarım: deli gibi koşuyordum ve fermanını sonlandıramadığım kaderin dipçiği ile nihayetinde vurulmuştum.
Koşu bandında geçen hayatın araziye dönüşen ıssızlığında bu sefer sayısız engel arasında koşup da bir yol bulmanın asla mümkün olmadığı.
Sırıtan sadece kader değildi ve görünen de buzdağının küçücük bir parçası olmasının ötesinde asla da erimeye niyetli gözükmüyordu ve havanın ayazı daha da işledi içime.
Göz pınarlarımdaki damlalar sarkıta dönüşmüştü ve ben ters açan bir laleydim elbet kışın ortasında yarına çıkacağımın da bir garantisi yok iken.
Kulvarında tekti acılar ama ikilem yüklü bir mizansen nihayetinde şekil değiştiren duygular ve renklerin albenisine kapılıp içimdeki gök kuşağına teslim olduğum.
Teslim olmam gerekiyordu madem…
Teselli bulmam da gerekiyordu.
Gerisi gelmeyen hayal batağına saplanıp kalmış bir gerçeğin ne gibi getirisi olabilirdi ki hele ki bir ömür gözlerim kapalı yaşayıp gitmişken şimdi neyin mücadelesini veriyordum?
İşin içinde bir bit yeniği vardı madem ve bizzat ben çözmeliydim tüm problemleri gerçi problemin ta kendisi yine bendim.
Sıradan bir kasvet nihayetinde sıra dışı bir hezimete dönüşmüştü ve muadilim yoktu benim evrende ya da saklı tuttuğum bir sırrım da gerçi herkes tarafınca sır küpü addediliyordum ama:
İhanet ettiğim zaten tanrısal boyuttaki hiçliğimin mukayese dahi kabul etmediği nice kabullenişti ve ruhumla uyumsuz vücudumdan kurtulmanın tek yolu da:
Hayat boyu taşıdığım yükten kurtulmanın vaktiydi artık ve soruların tek muhatabı da bendim ve sadece başımı onaylar mahiyette sallamakla kalmadım altına imzamı da attım:
‘’Kabul ediyor musunuz? Gerçi baştan beri sorulması gereken bu soruyu en sona sakladık ama…’’
‘’Garanti vermiyorsunuz lakin hani olur da sağ çıkamazsam ameliyattan.’’
‘’Tüm testlerden geçtiniz ve gerekli tetkikler de yapıldı bu anlamda doktor heyeti tarafından bir sakınca görülmüyor ameliyatınızda yeter ki; kendinizle barışık olmayı kabullenin hem fena mı olur yeniden başka bir hayata başlamak üstelik sizi yıllar evvel terk etmiş kocanızın gözlerinde önünde bambaşka bir kimlikle salınmak…’’
‘’Etik bir görüş belirtmediğinizin siz de farkındasınız ne de olsa ticari açıdan bir yorumdu dile getirdiğiniz ama ben zaten her şeyin en başından beri farkındayım.’’
‘’Artıları olduğu kadar eksileri de var elbette ve tabii ki de yanılma payı ama buna değeceğini siz de biliyorsunuz hele ki…’’
‘’Hele ki bana ihanet eden kocama hala âşıkken…’’
‘’Üstelik onu kendinize yeniden âşık edebilirsiniz ki ekibimize yüzde yüz güveniyorum.’’
‘’Ya, kendimi yeniden sevebilecek miyim?’’
‘’Yüreğinize dolgu ya da implant yapma imkânımız yok ne yazık ki.’’
‘’Mutlu yaşamaktansa güzel ölmeyi tercih ettim madem ve de lütfen kararımı değiştirmeden yapın ameliyatımı.’’
‘’Son bir kez eski yüzünüze bakmak ister misiniz peki?’’
‘’Ne fark eder ki? Ne de olsa yeni yüzüme bile bakmayacağım.’’
‘’Bu kadar çaresiz olamazsınız hele ki bizler tüm imkânları seferber etmişken.’’
‘’İmkân mı? Güldürmeyin beni. İmkânınız olsaydı çoktan ruhumu şekillendirip beni bu ameliyattan caydırırdınız. Top şimdi sizde ve kader zaten kalede beklemede üstelik ördüğü ağlardan kurtulma imkânım da yok iken. Son bir şey daha, beyler…’’
‘’Bu kadar umutsuz olmak size yakışmıyor. Devam edin lütfen.’’
‘’Sizce devamı var mı? Ya, başı var mıydı bu hikâyenin? Ya, ölü hikâye kahramanlarının artık yapacak bir şeyi yok iken üstelik ölümün son seçenek de olmadığı… Hele ki seçme hakkınız yoksa ve de yeniden başlamanın mümkün olmadığı mademki her son, yeni başlangıçtır… Vücudumu asla affetmeyeceğim çünkü asla bana ait olmadı pek çok kadın gibi de kendimi reddederken üstüne üstük sayısız insan tarafından reddedilirken hele ki bu insanların başında sevdiğiniz insan gelirken. Nereye kadar kaçar ki bir insan kendinden? Nereye kadar? Uyutun beni lütfen sonsuza kadar.’’


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (4)

5.0

100% (4)

Nereye kadar...(öykü) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Nereye kadar...(öykü) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
NEREYE KADAR...(ÖYKÜ) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Tamer Umut
Tamer Umut, @ervh-ifirkat
29.8.2025 20:25:29
5 puan verdi
yazının sonlarına doğru daha önce de bu içerikte bir yazı okudum mu acaba diye düşünmeye başladım. hatta o yazının finali de bir ameliyat masasında bitiyordu, doktor hastanın ölüm saatini yazdırıp aceleyle çıkıyordu yetişmesi gereken yere. belki edbiyat evinde yayınladığınız ve okuduğum bir yazıydı çok da emin olamadım.
kişinin iç benliğini ve hayatı sorgulatan bir yazıydı. ilgiyle okudum, tebrik ediyorum. saygılarımla
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL