1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
276
Okunma

Kamil sarışın bir sokak kedisiydi. Mira’yı o seçmişti .Yağmurlu bir sonbahar ikindisinde kapısına bırakmıştı rahmetin eli onu. Kamil itiraz etmezdi Allah’a. O ne derse Oydu. Mira’nın kapısında bekledi onun gelişini.Kamil’in merhameti görmek için,ne gözlere bakması gerekirdi ne de sözlere.Salt sezgiydi onun hasbihal kanalı.
O sabah da yine koltuğun üstünde şekerleme yapıyordu. Açık pencereden esen serin sabah rüzgarı perdenin tülünü uçuştururken bu dinginliğin eşsiz uyumuna teslimiyetle katılmıştı Kamil. Mira da onun göz hizasına uzanmıştı.
Gözündeki tek perde göz kapaklarıydı Kamil’in. Yeşil gözlerini oval bir çizgiyle bölen göz bebeklerinde ,direkt bağlı olduğu kaynağı seyredebilirdiniz.. Elçisiz,sözsüz konuşuyordu masumiyet orada. Dinginleşti Elmira.Kamil’in Sarı beyaz tüylerinde gezindi elleri.Bu dokunuş dengeledi içinin ritmini.Ayarlarına dönmek için insan dışında bir varlıktan yardım alması ne tuhaftı...Yaratıcı insana fazla mı güvenmişti yoksa? Ama o bilmediklerimizi bilendi...Vardı elbet bir sebebi.
Kamil Mira’nın gözlerinden geçen hüznü hissetti.İnsanoğlu gibi tekamül edememiş bir türün acıyla kirlenmiş enerjisine tahammül edemedi,.Mira’nın dokunuşlarını tüylerini yalayarak uzaklaştırdı önce.Sonra yerinden kalktı,açık pencerenin önüne oturup sabahın getirdiklerini seyretti.İçinde hiç kıpırtı olmadan,sonsuz bir uyumlanmayla olana olmayana...Huzur buydu.
Mira , perdelerinden utandı... Zihinle kirlenmemiş bir kedinin ona rehberliğinden... Aşamadıklarından...Saplanıp kaldıklarından... Sürüklenip durduğu savrulmalardan...Kamil kadar kamil olamamaktan...
Daha kolaydı her şey ruh emanetini taşımaya çalışmaktan, insan olmaktan. Dağın taşın yüklenmekten kaçındıklarını omuzlamaktan...
Şimdi bu samimiyetin getirdiği eşikten daha iyi seyredilirdi hakikati incelen kesafetinde dünyanın.
Gözyaşları masumiyetle hizalandığında latif bir aleme geçişi kolaylaştırırdı.
Kalkıp saçlarını düzeltti.Dua etmek geldiyse içinden...Onun çağrısı adrese ulaşmış demekti.
Çağrıya direnmeyince ayakları götürdü onu seccadeye.Yok olma zamanıydı,aradan çekilme zamanı,ondan başkasına sığınmama zamanı,ölme zamanı yani kendini terk etme zamanı...
Öyle yaptı,çekildi aradan. Dünya silinsin diye beden kabrinden çıksın diye...Onun sesini duysun diye...
Çağrının cezbesine bıraktı kendini.
O huzur, hiçbir sesin ,sözün değmediği kadar değdi yüreğine. O zaman şükretti onu yaradanın kapısına getiren kedere.
Kainatla bir oldu, acyla bir, huzurla bir...Hayat her ne getirdiyse onunla bir oldu. Kabullenmek cennetin giriş kapısıydı.
O da geçti kapıdan... Sessizce,teslimiyetle,gülümseyişle...
Ertesi gün Sinan aldı onu havaalanından.Kirli sakalları,perperişan hali ve onsuz olamayan haliyle baktı Mira’ya.
"Ne farklıydı ki?" dedi ,"ben aynı bendim Mira..."
Farklı olan Elmira’ydı.Sinan ince ince fark etti,korkusunu kederinin ardına gizledi.Hiç eksilmeyen sevgisini sıkıca perdeledi.Korkularıydı zaten bütün hırçınlığının sebebi...Mira’nın sezdiklerini fark edemedi. Bir kadın onu dize getirememeliydi.
Mira’nın ego savaşlarıyla yoktu işi oysa.Huzur dökülsündü sofraya yeterdi başka bir şey olmasa da...Hiç değişmeyeni değiştirecek farklı bir dokunuş gerekiyordu, öyle yaptı o da.
Bu dokunuş elbet fark edilirdi ,yayılırdı halka halka suya.Ve birbirini tetikleyen domino taşları gibi ,devrilerek inşa ederdi yeni bir olasılığı .
Elmira ilk kez rahat hissetti kendini. Korkmadı,üzülmedi,ağlamadı,susmadı. Hayatı ciddiye almadı.Bir rüyayı izler gibi tanıktı hayata.Kendi değerini bilenin,değeri bilinirdi.
Mira, bu kez bildi ve bu her şeyi değiştirdi...
5.0
100% (1)