0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
215
Okunma
İnsanın serüveni ateşle yazıldı.
Bir gün aşk ateşinde yandı, bir gün hırs ateşinde kavruldu.
Kimi zaman adalet için yanmayı göze aldı, kimi zaman menfaat ateşinde sessizce tükendi.
Ve en sonunda geriye kalan hep aynıydı: kül.
Kül ateşten korkmaz; çünkü bilir, ateşin sonudur.
Bugünse toplum da aynı imtihandan geçiyor.
Bir vakitler söz, namus demekti; şimdi sözün ağırlığı kalmadı.
Bir vakitler ekmek, komşuyla bölüşülürdü; şimdi sofralar kalabalık, gönüller yalnız.
Bir vakitler utanç, insana sınır çizerdi; şimdi arsızlık, utanmazlık övünç gibi dolaşıyor sokaklarda.
Bir vakitler merhametle yoğrulmuş hafızamız vardı; şimdi ekranların ateşiyle yanıp tüketilen bir hafıza kaldı geriye.
Ahlakın direkleri yıkıldığında, toplum küllere döner.
Adalet susar, vicdan körleşir, insan insana yük olur.
Kendi geçmişine yabancılaşan bir millet, kendi geleceğini de ateşe atar.
Neydik, ne olduk…
Bir zamanlar mazlumun duasıydık, şimdi zalimin alkışçısı olduk.
Bir zamanlar kalplerimiz aynı ezanı paylaşırdı, şimdi kulaklarımız aynı şarkıya bile bölünür.
Ama kül, sadece çöküşün değil, yeniden doğuşun da işaretidir.
Çünkü kül, ateşi tatmış ve aşmıştır.
Ve toplum da, kendi küllerinden dirilme kudretini Allah’tan alır.
Son söz ise ilahîdir:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim 6)