1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
229
Okunma
İstanbul’un gri sabahlarından biriydi. Gökyüzü yine bulutlarla kaplı, sokaklar aceleyle yürüyen insanlarla doluydu. Kalabalığın ortasında, bavulunu tutan bir çift el vardı. O eller, yılların yorgunluğunu ve özlemini taşıyordu. O eller Abdurrahman’a aitti. Yıllar sonra memleketi Hatay’a dönüyordu.
Çocukluğunun geçtiği köy, burnunun direğini sızlatıyordu. Bahar geldiğinde portakal çiçeklerinin kokusu, sabahları horoz sesleriyle uyanmak, annesinin tandırda yaptığı sıcak ekmek... Her şey, yüreğinin bir köşesinde diri kalmıştı. İstanbul’da yaşamak bir mecburiyetti belki, ama kalbi hep memlekette atmıştı.Otobüs yola koyulduğunda, cam kenarına oturdu. İstanbul geride kalırken, zihni anılara koştu. Küçükken top oynadığı toprak sokaklar, büyüklerin anlattığı hikâyeler, bayram sabahları köy camisinden yükselen ezan... Her şey, bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu.
Saatler geçti. Nihayet otobüs, Hatay tabelasını gösterdiğinde içini tarifsiz bir sevinç kapladı. Yüreği kıpır kıpırdı. Dağlar, zeytin ağaçları, kır çiçekleri… Her şey tanıdıktı, her şey özlenen...Köyü olan Mastepe’nin yoluna girdiğinde toprak yollar hâlâ oradaydı. Değişmişti belki birkaç ev, ama havası aynıydı. Burnuna ilk gelen şey, toprak ve rüzgârın kokusuydu. Sonra tanıdık yüzler belirdi. Köyde ki çocukluk arkadaşları, yaşlanmış ama hâlâ tebessüm eden köy büyükleri...
Annesi evin kapısında bekliyordu. Gözleri dolmuştu. Dünden, Reyhanlı’da evlenmiş kızlarıyla birlikte hazırladığı sarmalar, dolmalar, içli köfteler mutfakta nefis kokuyordu. Abdurrahman köye vardığında, kapıda onu bekleyen annesine çocuk gibi koştu, elini öptü, hasret giderdi. Babasını rahmetle andıktan sonra
bahçeye geçti. Limon ağaçları hâlâ vardı. Uzakta horoz öterken, eski sedire oturdu. Gözleri doldu ama bu sefer mutluluktan.
“Ben artık döndüm,” dedi içinden.
“Toprağıma, köyüme, özlemime...”
Ve gökyüzü bu kez bulutsuzdu. Güneş, Hatay’ın dağlarını aydınlatırken, bir adam sılanın sıcaklığında yeniden doğuyordu.
Abdurrahman Tümer