11
Yorum
27
Beğeni
0,0
Puan
659
Okunma


(Fotoğraf: Yapraklar birleşir, sapları değince Tânra gizlice gülümser).
Not: Tânra, doğanın içkin zekâsına verdiğim addır (Yazınsal karakterim).
Tütün bir ottur... Topraktan biter, güneşi görünce yapraklanır. Kuruyunca sarılır, yakılır, dumanı içe çekilir. Bu kadar basit. “Basit mi dedin, hadi canım sen de”. Bazı basitlikler var ki... içinde hem sır var, hem tuzak, hem oyun.
Tütün neden vardır? Hiçbir nedeni yok aslında. Otlar biter, büyür, kurur, çürür. Ama insan... işte o başka bir mahluk. Çoğu zaman ne yaptığını bilmez. Düşmanı bile yapamaz kendine yaptığını. Alır o otu, kurutur, sarar, yakar ve içine çeker. O an başka şeye dönüşür yaprak. Tütün, sadece bir bitki değildir artık... bir dost mu dersin, bir bela mı, bir ritüel mi... “Daha saymadığın şeyler de var ama boş ver... şimdilik bu kadar yeter.”
Sigaranın içinde yedi binin üzerinde kimyasal madde varmış. Sayısını duyanın içi daralır: Arsenik, kurşun... Adlarını anmak bile keyif kaçırır. Sanki tütün, doğanın elinde masum bir yaprakken insanın elinde biraz zehirli bir bukete dönüşür. Yine de unutulmamalı ki tütün de doğanın çocuklarındandır. İyi veya kötü değil. Sadece oradadırlar. İnsan, tütün yapraklarını bir kâğıda sarar ve yakar. O zaman mesele başlar.
Bunu kim yaptı? Tanrı mı? Tânra mı? İnsan mı?
Tanrı’yı klasik anlamda düşündüğümüzde, “Her şeyin yaratıcısı odur” deriz. Bu cevap... fazla büyük. Tânra ise biraz daha başka... O belki şunu söyler...
“Ben tütünü verdim, ama kibriti sen çaktın, çakmak bile kullanmadın.”
Bu da onun tarzı işte.
Tânra kendini doğaya gizler. Saklanır, dürter, gıdıklar. Tütünle de şöyle bir oyun oynamıştır... “Bak bakalım bu yaprağın içinde ne var? Merak ettin mi?”
İnsan da etti... hem de nasıl... “Merak en tatlı tuzağımdır, bilirsin”
Bağımlılık burada başlar. Sigara sadece nikotin almak değildir. Aynı zamanda bir özenti, bir teselli, bir kaçış, bir boşluk doldurma. İnsan içerken kendini avutmaz, kendine dokunur. Her nefes, biraz yalnızlık, ritüel, biraz inat taşır... “Sen ritüel de, bu ikinci kullanışın; ben seni izliyorum”.
Bırakmak zor mu? Zor. Ama imkânsız değil. Çünkü insanın içinde bir boşluk... orayı sadece dumanla değil, başka şeylerle de doldurabilir. Yeter ki bakmayı bilsin.
Tânra, belki yine sorar...
“Haydi bakalım, şimdi ben mi seni içiyorum, sen mi beni?”
Özgür irade işte bu noktada devreye girer... Bir meydan okuma: “Ulan, seni içime çekmeyeceğim, ne yapabiliyorsan yap!”. Hiçbir şey yapamaz, sessizce bekler aklında; belki birkaç ay sonra bir iki nefes çekmekten bir şey olmaz dersin, olmaz da; hatta kendini biraz mutlu bile hissedersin. Üç gün sonra nasıl olduğunu sen de anlamadan bir bakmışsın eski dostuna kaldığın yerden devam ediyorsun.
İçmemek bir direniştir.
İçmek bir teslimiyet.
İkisi de insanın hakkı.
“Sen hangi yolu seçersen seç ben zaten oyunun içindeyim.”
Tânra, ne içeni azarlar ne içmeyeni över. Şöyle der...
“Ben sana oyunu verdim, kuralları sen koydun; ister kendi elinle, ister eskiden yazılmış bir kitaptan”
“Ama unutma... oyunu oynamayan, oyunun galibi olamaz.”
Seddar /Mersin/ 16.08.2025