0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
162
Okunma
Kölelik, tarih boyunca çeşitli toplumlarda var olmuş ve insan haklarına aykırı bir uygulama olarak devam etmiştir. İslam’da da kölelik ve esirlik meselesi yanlış anlaşılmış ve doğru yorumlanmamıştır. İslam’da kölelik ve esirlik birbirinden farklı kavramlardır. Bu farkları anlamadan, İslam’ın kölelik konusundaki duruşunu anlamak zordur. Köleliğe delil getirilen kelimelere bakalım.
Abd (عبد): Hizmetkar, kulluk eden kişi anlamına gelir. Bu kelime, "ibadet" kelimesiyle aynı kökten türemektedir ve "hizmet etmek" anlamını taşır. "Abd" kelimesi, özgür insanı tanımlar.
İbad (عباد): Erkek hizmetkarlar için kullanılır.
Eme (أمة): Kadın hizmetkarlar anlamına gelir.
İmai (إماء): Kadın hizmetliler demektir.
Bu kelimeler, kölelikten çok, bir kişinin hizmetkar veya iş gücü olarak çalıştığı durumu tanımlar ve aslında özgür insanları ifade eder. Diğer yandan, köleliğin klasik anlamı için kullanılan kelimeler rakabe (رقبة) ve er rikab (رِقاب) gibi kelimelerdir. "Rakabe", bir malın sahipliği anlamına gelirken, "er rikab" ise boyunduruk altında olan köleyi ifade eder. Ayrıca, esir (أسر) kelimesi, savaşta esir alınan kişileri tanımlar. Esirler, savaş esnasında etkisiz hale getirilen düşmanlardan oluşur ve bu kişilerin durumu, kölelikten farklıdır. İslam, savaş esirlerinin serbest bırakılmasını teşvik eder ve esirlerle ilgili ayetler, onları fidye karşılığında serbest bırakmayı öngörür. İslam’ın geldiği topraklarda kölelik, İslam öncesi toplumlarda yaygın olan bir uygulamaydı. Ancak İslam, kölelik sistemini kesinlikle meşru kabul etmemiş, aksine onu sona erdirmeyi hedeflemiştir. Kur’an’da kölelik meselesi, hem tarihsel bağlamda hem de ahlaki bakımdan ele alınmıştır. İslam, tüm insanların eşit olduğu, özgür bir toplum idealini savunur. Kur’an’da Fîrâvun’un kölelik uygulamaları da eleştirilir. Firavun, İsrailoğulları’nı köleleştiren bir yönetici olarak, bu davranışına karşı Nebimiz Musa’nın dilinden şiddetle kınanır. Şuara Suresi, 22: "Ve işte başıma kaktığın o nimet İsrailoğullarını kulluk edinmendi." ifadesi, köleliğin bir zulüm olduğunu ortaya koyar. İslam, köleliğin ortadan kalkmasını hedefleyen bir mesaj taşır. Ali İmran Suresi, 79. Ayet’te, hiçbir nebinin, Allah’tan başka insanlara kulluk edilmesini talep etmediği ifade edilir: "Allah’ın ona kitap ve hüküm ve nebilik vermesinden sonra bir beşerin insanlara Allah’ı bırakıp bana hizmet edin demesi yakışmaz. Fakat okumuş olduğunuz ve öğretmiş olduğunuz kitap gereğince Efendinize adanan olun." Burada vurgulanan nokta, nebilerin kendilerine kulluk edilmesini istemediğidir; çünkü yalnızca Allah’a kulluk yapılabilir ve Allah dışında kimseye kulluk edilmesi şirktir. Kur’an’da köleliği sona erdirmek için çeşitli ayetler bulunmaktadır. Bu ayetler, kölelerin özgürleşmesine yardımcı olacak yolları gösterir.
1. Nisa Suresi, 92. Ayet
> "Ve her kim hatayla bir mümini öldürürse bir mümin boynu özgürleştirmeli ve ölenin ailesine bir diyet vermelidir." Bu ayette geçen "تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ" (tahrîru rakabe), "bir boynu özgürlüğe kavuşturmak" "bir boynu serbest bırakma" anlamına gelir. Bu ifade, köleliği ortadan kaldırmaya yönelik bir teşviktir. "Rakabe" kelimesi, genelde "köle" diye çevrilse de aslında bir kişinin esaretten kurtarılmasını ifade eder. Bu, İslam’ın insan özgürlüğüne verdiği önemi göstermektedir.
2. Maide Suresi, 89. Ayet
> "Allah sizi gereksiz konuşmalarla yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat sizi düğümlediğiniz yeminler sebebiyle sorumlu tutar. O zaman onun kefareti orta derecesinden on fakiri doyurmak yahut onları giydirmek yahut bir boynu hürriyete kavuşturmaktır." Burada da "تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ" ifadesi kullanılmıştır. Ayet, birinin esaretten kurtarılmasını, yemin kefareti olarak belirler. Bu, köleliği sona erdirme yolunda atılmış pratik bir adımdır.
3. Mücadele Suresi, 3. Ayet
> "Ve eşlerine zıhar eden sonra söylediklerinden dönenler onunla temas etmeden önce bir boynu özgürleştirmeliler." Bu ayet, cahiliye dönemi uygulamalarını eleştirirken, haksız bir davranışı düzeltmenin yolu olarak esirlerin özgürleştirilmesini önerir. Buradaki teşvik de köleliği sonlandırmaya yönelik bir adımdır.
4. Bakara Suresi, 177. Ayet
> "Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz takva değildir. Fakat takva kişinin Allah’a ve ahiret gününe ve meleklere ve kitaba ve nebilere inanmasıdır. Ve sevdiği malını yakınlara ve yetimlere ve yoksullara ve yolda kalmışlara ve isteyenlere ve boyunduruk altında olanlara vermek, salatı dosdoğru kılmak, zekatı vermek, andlaşma yaptıkları zaman andlaşmalarını yerine getirmek zorluklarda ve zararda ve felaket zamanında sabretmektir. İşte onlar doğru söyleyen kimselerdir. Ve işte onlar takva sahipleridir.
Bu ayette de "وَفِي الرِّقَابِ" ifadesi kullanılmıştır. Bağlamda, iyiliğin bir parçası olarak esaret altındaki kişilere yardım etmek ve onları özgürleştirmek vurgulanır.
5. Tevbe Suresi, 60. Ayet
> "Sadakalar Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere ve onun üzerinde çalışanlara ve kalpleri yakınlaştırılmaya çalışanlara ve boyun altındakilere ve borçlulara ve Allah yolu ve yol oğlunadır. Ve Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir." Ayette geçen "فِي الرِّقَابِ" (fi’r-rikab), boyunduruk altında bulunan kişilere yapılan yardımları ifade eder. Genelde bu ifade, "köleler" diye çevrilse de aslında esaret altındaki bireylerin özgürleşmesini sağlar. Sadakanın bu amaçla kullanılması, İslam’ın esaretin kaldırılmasına verdiği önemi ortaya koyar. Yukarıdaki ayetlerde geçen "rakabe" ve "rikab" kelimeleri, klasik anlamda "köle" olarak çevrilse de aslında "boyunduruk altındaki kişi" anlamına gelir. Bu, sadece fiziksel köleliği değil, aynı zamanda her türlü esareti (borç esareti, savaş esareti gibi) kapsar. Kur’an’ın temel amacı, bireyleri bu tür esaretlerden kurtarmaktır.
Ali İmran Suresi, 79. Ayet
> "Allah’ın ona kitap ve hüküm ve nebilik vermesinden sonra bir beşerin insanlara Allah’ı bırakıp bana hizmet edin demesi yakışmaz. Fakat okumuş olduğunuz ve öğretmiş olduğunuz kitap gereğince Efendinize adanan olun." Bu ayet, Allah dışında hiçbir kimsenin bir başkasına kulluk etmesinin doğru olmadığını vurgular. Buradan da anlaşılır ki, İslam’da kölelik, Allah’ın tevhid anlayışıyla çelişen bir durumdur.
Muminun Suresi 6. Ayet
> "Ancak eşleri ya da yeminleriyle sahip olduklarıyla onlar kınanmaz suçlanmazlar."
aymanuhum kelimesi ve "onların yeminleri" anlamına gelir. "Ayman" kelimesi "yemin" demek olup, "-uhum" ek fiili de "onların" anlamını taşır. Bu tür ifadeler, genellikle Arapça metinlerde veya Kur’an-ı Kerim’de yemin etme eylemiyle ilişkilendirilir.
Ahzab Suresi 52. Ayet
“Bundan sonra kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmen onların güzelliği sana hayranlık verse de yemininle sahip oldukların hariç helal değildir. Ve Allah her şey üzerine denetleyicidir.”(Ahzâb Suresi, 52. Ayet) Bu ayet dikkat edilmemesi veya ezber hareket edilmesi veya kendi düşüncelerinden soyutlanmama durumunda yanlış çevrilme ihtimali yüksek bir ayettir. Ayetteki yeminuke kelimesi "yemin ettiğin" veya "yeminine" anlamlarına gelir. Bu anlamda, bir kişinin ettiği yeminle ilgili bir durumu anlatır. İslam, köleliği ne destekler ne de meşrulaştırır. Aksine, köleliği sona erdirmeyi amaçlar. Üstelik ateistler her ne kadar İslam dininde kölelik var deseler de ateistler dahi köleliğin İslam dininde olmadığını biliyorlar ancak bir dine bağlı olmadıkları için en çok işlerine gelen yanlış çevrilen meal hangisiyse onu Müslümanlar aleyhine kullanmaya çalışırlar. İslam’da özgürlük, yalnızca Allah’a kulluk etmekle elde edilir. Fatiha Suresi, 5. Ayet: "Ancak sana hizmet ederiz ve ancak senden yardım dileriz." Bu ayet, bir müminin gerçek özgürlüğünün, yalnızca Allah’a kulluk etmekle sağlanacağını vurgular. Kur’an’da geçen ve genelde "köle" diye çevrilen ifadeler, insanları özgürlüğe kavuşturmayı teşvik eden ve esareti ortadan kaldırmaya yönelik bir anlayışı temsil eder. İslam, köleliği desteklemek bir yana, dönemin sosyal gerçekleri içinde onu aşamalı olarak sona erdirme yolunda adımlar atmıştır. Bu nedenle, ayetlerin bağlamına uygun bir şekilde değerlendirilmesi, İslam’ın özgürlük anlayışını doğru anlamak için önemlidir. Kur’an’da kölelik ve esirlik, özgürlüğün asıl kaynağından ayrı tutulmaz. Zümer Suresi, 29. Ayet de bu durumu şöyle açıklar: "Allah ortakları anlaşmazlık içinde olan bir adam ve yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı örnek verdi. İkisinin durumu eşit midir? Övgü Allah’a mahsustur. Ama onların çoğu bilmiyorlar." Kölelik, bir insanın özgürlüğünden yoksun olması demektir. Ancak İslam, tüm insanları, yalnızca Allah’a kulluk etmek yoluyla özgürleştirir. Aşağıda, kölelik konusuna atfedilen ve bağlamından koparılarak yanlış anlaşılan ayetlerin detaylı açıklaması yer almaktadır:
1. Nahl Suresi, 75. Ayet
> "Allah, başkasının mülkünde olan hiçbir şeye gücü yetmeyen bir hizmetkâr ve katımızdan güzel rızık ile rızıklandırıp ondan gizli ve açık infak eden bir kimseyi örnek verir. Bunlar eşit olur mu?Övgü Allah’a mahsustur fakat çoğu bilmezler." Bu ayet, bir "örnek" üzerinden insanın özgür iradesine vurgu yapmaktadır. Burada geçen "abd" kelimesi, "hizmet eden, çalışmaya zorlanmış kişi" anlamında kullanılmakta ve "abden memluk" ifadesiyle "başkasının mülkü altında olan" şeklinde açıklanmaktadır. Ayet, Allah’a kulluk eden kişinin özgürlüğüne kavuştuğunu ve Allah’a ibadet etmenin insana gerçek hürriyeti kazandırdığını vurgular.
Zümer Suresi, 29. Ayet ile de paralellik vardır:
> "Allah ortakları anlaşmazlık içinde olan bir adam ve yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı örnek verdi. İkisinin durumu eşit midir? Övgü Allah’a mahsustur. Ama onların çoğu bilmiyorlar." Bu iki ayet, insanın yalnızca Allah’a kul olması gerektiğini, bunun dışında her türlü bağ ve boyunduruk altında olmanın insan onuruna aykırı olduğunu açıklar.
2. Bakara Suresi, 221. Ayet
> "Ve iman edinceye kadar müşrik kadınlarla evlenmeyin. Ve hoşunuza gitse bile iman eden hizmetçi kadın ortak koşan kadından daha hayırlıdır. Ortak koşan erkeklerle iman edinceye kadar evlenmeyin iman eden hizmetçi erkek hoşunuza gitse bile müşrik erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırıyorlar. Allah ise izniyle cennete ve mağfirete. Ve insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki düşünürler." Bu ayette geçen "iman eden hizmetçi" ifadesi, "iman eden bir köle" anlamına çekilse de bu doğru değildir. "Hizmetçi" veya "çalışan" anlamındaki "abd" kelimesi, burada bir kişinin sosyal statüsünden ziyade imanını ve ahlakını yüceltmek için kullanılmıştır. İslam, bir insanın imanını ve ahlakını, maddi durumundan veya sosyal konumundan üstün tutar.
3. Nur Suresi, 32. Ayet
> "Ve aranızdan bekarları ve salih hizmetkâr erkeklerinizi ve hizmetkâr kadınlarınızı evlendirin. Eğer yoksul iseler Allah onları zengin eder. Ve Allah’ın lutfu geniştir, her şeyi bilendir." Bu ayet, toplumdaki bireylerin evliliğe teşvik edilmesini ve böylece toplumsal düzenin korunmasını öğütler. "İbâd" ve "imâ" kelimeleri burada "erkek hizmetçi" ve "kadın hizmetçi" olarak çevrilmiştir. Geleneksel çevirilerde "köleler" veya "cariyeler" şeklinde aktarılan bu ifadeler, aslında sosyal bir sınıfı değil, bireylerin çalışma durumlarını ifade eder. İslam, kölelik ve esirlik konularına yaklaşırken insan hakları açısından oldukça ilerici bir bakış açısı sunmuştur. Kur’an’daki kölelikle ilgili ayetler, zamanla köleliğin kaldırılmasını teşvik ederken, İslam’ın özü, yalnızca Allah’a kulluk edilmesi gerektiğini belirtir. Bu sebeple, kölelik İslam’da meşru kabul edilmemiştir ve köleliğin sona erdirilmesi için çeşitli teşvikler bulunmaktadır.
Müşriklerin Elindeki Köleler ve İslam’ın Sistematik Çözümü
İslam, müşriklerin elindeki köleleri özgürleştirmek için bir dizi sistematik reform getirmiştir:
Kölelerin azat edilmesi, birçok kefaret durumunda bir şart olarak konulmuştur (Nisa 92, Maide 89, Mücadele 3).
> "Sadakalar Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere ve onun üzerinde çalışanlara ve kalpleri yakınlaştırılmaya çalışılanlara ve boyun altındakilere ve borçlulara ve Allah yolu ve yol oğlunadır. Ve Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir."(Tevbe Suresi 60. ayet)
İnsanlar arasındaki eşitliği vurgulayan ayetler köleliğin ahlaken reddedilmesini sağlamıştır. İslam, köleliği doğrudan yasaklamak yerine, o dönemin sosyoekonomik şartlarında köleliği sistematik olarak kaldıran bir yol benimsemiştir. Bu bağlamda, yukarıda belirtilen ayetler de insanın Allah dışında hiçbir varlığa boyun eğmemesi gerektiğini ve özgürlüğün esas olduğunu vurgular. Bu ayetlerin hiçbiri, köleliği meşru kılmak için bir delil oluşturmaz. Aksine, İslam’ın köleliği sona erdirme ve insanları özgürlüğe teşvik etme misyonunu açıkça ortaya koyar. Ateistlerin bu ayetleri İslam aleyhine kullanması ateistlerin genelinin bir dine bağlı olmak istememesinden kaynaklanır. Ateistler dahi az sayıda kısmı hariç İslam’da köleliğin olmadığını bilirler. Kölelik, İslam öncesi dönemde var olan bir uygulama olarak kalırken, İslam, bu uygulamayı sona erdirerek özgür ve eşit bir toplum idealini ortaya koymuştur. İslam, köleliği bir anda yasaklamamış; bunun yerine aşamalı ve bilinçli bir geçiş süreci öngörmüştür. Bu stratejik yaklaşım, sadece dini bir tercih değil; aynı zamanda dönemin sosyal yapısına, bireylerin psikolojisine ve tıbbi koşullarına duyarlı bir uygulamadır. Bu tercihin dayandığı başlıca gerekçeler şunlardır:
1. Sosyal Nedenler: Toplumsal Dengeyi Korumak
7. yüzyıl Arabistan’ında kölelik, ekonomik ve sosyal yapının temel bir parçasıydı. Köleler sadece hizmetçi değil, aynı zamanda savaş esiri, iş gücü ve ticari mal olarak da görülüyordu. Bu yapının aniden sona erdirilmesi, toplumda büyük bir kaosa yol açabilirdi. İslam, köleliği doğrudan yasaklamamış; onun yerine köle azadını teşvik eden hükümler getirmiştir. Yemin kefareti, kazaen adam öldürme gibi durumlarda köle azadı bir ceza veya kefaret olarak belirlenmiştir. Böylece sistem, toplumda dengeleri sarsmadan dönüşüme uğratılmıştır.
2. Psikolojik Etkiler: Kimlik ve Özgüvenin Yeniden İnşası
Kölelik, bireyin kişiliğini ve özgüvenini zedeleyen bir kurumdur. Özgürlük, sadece bir statü değil; aynı zamanda psikolojik bir yeniden doğuştur. Azat edilen kölelerin hayata uyum sağlaması, geçmiş travmalarını aşması ve yeni rollerini benimsemeleri zaman alacaktır. İslam bu bireyleri toplum dışına itmek yerine, evlilik, eğitim ve ibadet gibi yollarla topluma entegre etmeyi teşvik etmiş; bu da psikolojik iyileşmeyi mümkün kılmıştır.
3. Tıbbi Gerekçeler: Fiziksel ve Ruhsal İyileşme
Köleler genellikle ağır şartlarda çalıştırıldıklarından, fiziksel ve zihinsel olarak yıpranmış bireylerdir. Ani bir azat, onların barınma, beslenme ve tedavi gibi temel ihtiyaçlarını karşılamalarını zorlaştırabilirdi. İslam, kölelere iyi davranmayı, onları beslemeyi, giydirmeyi ve hastalandıklarında tedavi etmeyi emretmiştir. Böylece özgürlük süreci, aynı zamanda iyileşme süreciyle birlikte ilerlemiştir.
4. Hukuki ve Ekonomik Geçiş: Mülkiyet Algısının Dönüşümü
Kölelik aynı zamanda mülkiyet hukukuna dair bir konuydu. Köleler, sahiplerinin malı olarak kabul ediliyordu. Aniden gelen bir yasak, köle sahiplerini ekonomik zarara uğratabilir; toplumsal huzursuzluk doğurabilirdi. İslam, köle azadını teşvik ederken aynı zamanda fidye karşılığı özgürlük gibi uygulamalarla mülkiyet haklarını da dönüştürmüştür. Bu geçiş yumuşak ve adaletli bir biçimde sağlanmıştır.
5. Eğitim ve Bilinçlendirme: Toplumu Hazırlama
Kölelik kurumunun kaldırılması sadece hukuki değil, zihinsel bir değişikliktir. Toplumun bu değişime hazırlanması gerekmiştir. İslam, kölelere dinî ve ahlaki eğitim verilmesini teşvik etmiş, azat edilen kişilere iş ve sosyal statü kazandırılmasını desteklemiştir. Bu da hem bireylerin hem toplumun dönüşümüne katkı sağlamıştır. İslam’daki aşamalı kölelik karşıtı yaklaşım, bir toplumu insani değerlere uygun şekilde dönüştürmenin örneğidir. Sosyal kaos oluşturmadan, bireyleri mağdur etmeden, mülkiyet haklarını gözeterek ve psikolojik-tıbbi boyutları ihmal etmeden yürütülen bu süreç, İslam’ın insan onuruna verdiği değeri ortaya koyar. Amaç sadece köleliği kaldırmak değil, özgürlüğü yaşanabilir kılmak olmuştur.