Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy

KİLİTLİ ODA...(ÖYKÜ)

Yorum

KİLİTLİ ODA...(ÖYKÜ)

( 4 kişi )

2

Yorum

9

Beğeni

5,0

Puan

269

Okunma

KİLİTLİ ODA...(ÖYKÜ)

KİLİTLİ ODA...(ÖYKÜ)





Bir çığlığın iniltisinde meylediyor zaman ve devasa bir çukur öte yanda gömülmeyi bekleyen dört gözlü g/örüntüler.
Bir muadili var ya da yok üzüncün derken zifiri karanlığın hürmetle karşıladığı gün ışığı.
Su küreleri var yalnızlığın boğduğu.
Redifler var bir de: esefle hükmetmekse aşka koyu gözleri var gecenin ve ela bir yalnızlık.
Tık nefes acılar; tık nefes gölgeler ve bir KOH hastası gibi meylediyor ölüme.
Sudan sebepleri var yalnızlığın sudan bir rivayet belki de öksüzlüğün muadili hele ki o kışkırtıcı sessizlik yok mu…
Boğum boğum elleri ölümün tırsan bir yüküm; şaşırtıcı bir öfke.
Zemherilerde yanan soğuktan.
Ekvatorda ölen soğuktan.
Her şey arapsaçı.
Sancılı mehtabı mı ararsın künyende ve asla ses etme.
Yıldızlı bir gecenin naşı mıdır yoksa sesler öyle ya güdülerin teslim aldığı hikayelerdir su döküp de ellerine karanın izini sürdüğün bir de tırlatan menkıbelerdir ördüğün.
Sanrılar koğuşu…ne gam.
Hezeyan yüklü geçit…çok da umurunda hani geçit vermeyenin lav ettiği.
Sakıncalı hurafeler günahın kül bastı seferberliği kırağı çalan geceye de çalım atan elbette alımlı taze gelinin gerdek sonrası yatağında ölü bulunduğu.
Bir çocuk gelinse kaderi yalnızlığın ve su doku oynayan bir şebekse satırlar alın size muhabir imler dolunayı sustururken oysaki güneş az evvel çözmüştü bağcıklarını.
Ve işte temsili misal bir yorgunluk.
Ne akasya ağaçları var ne de bir çınarı yüreğin sadece izbelerde at koşturan dürtüler var görünmezliğin bir temenni olduğu.
Çocuk olmanın hükümranlığında d/üşüyorum yollara ve elimde kocaman bir torba diğer elimi sıkı sıkı kavramışken annemin parmakları.
Parmakla gösterilen halis munis bir çekirdek aileyiz biz asla da çekirdek çıtlamayan ne de olsa penceremizdeki perde sıkı sıkıya kapalıdır: eh, bir kardeşim olduğunu söylemek de farz oldu aslında artık olmadığına hükmetsem da dilimi ısırırım ne zamanki annem sırtını dönüp de ağabeyimin odasına elinde bir tepsi yemekle gitse sonra ne mi olur?
Elbette annem canhıraş yemesi için paralanır ki o bir tabak çorba ne de özenle yapılmıştır ve nasıl da servis edilir.
Perdeleri ne zaman açmaya yeltensem usulca yaklaşır annem yanıma ve kocaman bir sırrı örter gibi önce perdeyi düzeltir sonra da beni odama yollar.
Pencerede durmanın şerefine asla nail olamadım ve bir ağabeyim olduğunu da herkesten saklıyorum en çok karşı komşumuz Hümeyra Hanım ola ki rastlasa bize çarşı yolunda.
Kırk ikindiler.
Bir de kırkı dolmuş hayal kırıklıkları.
Zamanın lav ettiği bir hüzün olsa keşke benimki eh, ne de olsa ağabeyimle oynamama izin yok ama demiyorum da neden, diye sadece süt dökmüş kedi gibi koltuğunda oturan üzgün babamla duygularımız restleşiyor ne zamanki ondan bana bir resim çizmesini istesem.
Geçen hafta bahçede oynamak için yolum düşmüşken oyuna…elbette restleştiğim başkaları da var.
Hümeyra Hanımın oğlu bir de Baytar Ahmet Efendi gerçi ikisi de çok fazla soru sormaktan imtina etmiyorlar lakin…gerisi de yok işte hem daha kaç yaşındayım ki ve annem zamanı geldiğince her şeyi anlatacağını söylerken babama kulak kesilmiştim ki ve neyi kime ne zaman ve nasıl anlatacaklarını soracak oldum ki…
Bizim evde zaman geçmez hem bizim evde ayna da yok aslında biz bir evden çok bir cehennemde yaşıyoruz.
Öğretmenimiz bir kompozisyon yazın dedi ve kaleme aldığımı da okuyup altına imzasını atmadan evvel yanıma geldi Sevgi Öğretmen ve demez mi:
‘’Sizin evde kapılar hep kilitli midir? Ya da hayal gücün mü çok fazla Şermin? Ve ben şimdi yazdıklarını yırtıyor ve hiçbir şey de sormuyorum sanırım size misafir olmanın zamanı geldi de geçiyor ve sana bu yazılı sınavdan notum da pekiyi ve şimdi seni evine gönderiyorum. Al da yazdığım bu mektubu babana ver ve imzalat. Gerisini de bana bırak.’’
Neyin neyden ibaret olduğu.
Kimliğim.
Aslında kimliksizliğimle bir çocuk olmaktan çok öte bir yalancı olma ihtimalim ve yumurta kapıya dayanıp da…
Babamın özrü fayda etmedi elbet öğretmenin yazdığı mektubu gösterdiğimde babama ve hışımla üstüme yürüdü:
‘’Sen nasıl böyle bir şeye cesaret edersin? Ne yani bunca zaman saklı sırrımızı nasıl yansıtmaya kalkarsın insanlara? Hem bizim evimiz burası kimsenin adım atma hakkının da olmadığı.’’
Ünlem imleci bir yanıp bir sönerken ve sırtımdan ter boşanırken üstelik hiçbir suçum da yok iken…
Bir teselli olacaksa madem öğretmenimin ziyareti ve…
Bir hafta rapor aldım doktordan bu olayın üzerinden yirmi dört saat geçmemişken sonra da babam kaydımı alacağını söyledi okuldan.
Kapıya gelen öğretmenim ise kapı duvarla karşılaşmıştı.
Bir zaman aşımına uğramış olmayı dilerdim bir de metruk bir odada kimin yaşadığını bilmezken muhtemel seçenekleri sıraladım bir bir:
Ya, bendim yanlışı doğru bilen…
Ya, benim ağabeyim ölüydü ve babamla evde bir ölünün etrafına pervane idi.
Üstelik bunca zaman nasıl karşılaşmamıza engel olmuşlardı?
Umarsız bir çocuk olmam ise Tanrının bahşettiği bir özellikti ve asla da kapı arkasında durmaz direkt odama yollanırdım en azından oyuncaklarım ve kitaplarım ile doldurduğum o küçük dünya bana aitti üstelik annem ve babam asla odama uğramazlardı ne de olsa onların cenneti idi ağabeyimin müdavimi olduğu cehennem. Ta ki…
Yeni okuluma tam uyum sağlayacaktım ki…
Ve yeni sınıf öğretmenim Açelya Hanım beni yanına çağırdı:
‘’Sevgili Şermin, bu gece seni misafir edeceğim evimde artık yarına Allah kerim.’’
Ne demekti bu şimdi?
Hem benim cehennemim onların cenneti olmak zorunda değil iken bakalım, ben böyle bir talepte bulunmuş muydum?
‘’Yarına her şey belli olacak. Hem belki aydınlık yeni bir evin olacak ve de oyun arkadaşların.’’
Nasıl yani?
Ağabeyimi görmesem ve onunla konuşmasam bile benim ailemdi o cehennem belki de ileride cennet olma ihtimali ile tüm sıkıntıları göğüslediğim.
Açelya Öğretmeni tanıyalı çok zaman olmamıştı lakin kanım ısınıvermişti ona ve yeni sınıfıma üstelik evden okula kendi başıma geliyordum. Eh, ne de olsa annemin işi gücü hep ağabeyimle idi: adını bile dillendiremediğim ve yüreğimi onunla dinlendiremediğim.
Öğretmenimin çocuğu yoktu aslında yıllar evvel kaybetmişlerdi kızlarını bu yüzden yalnızlık onlar için biçilmiş kaftandı yine de yeniden bir çocuk sahibi olmayı diliyorlardı doğal yollardan olmasa bile. İyi de ne demekti bu?
‘’Öğretmenim nasıl olacak bu? Yani bebeğinizi karnınızda taşımadan nasıl anne olacaksınız?’’
Cevap vermesini bekliyordum ki gözüm televizyon ekranına kaydı.
Yakınlarda bir evde hane halkına baskın yapılmış ve yüzü gözü kir pas içinde engelli bir oğlan çocuğuna rast gelmişti polis.
Tam televizyona odaklanmıştım ki öğretmenin kapadı kumandadan.
‘’Şermin ne yapalım biliyor musun?’’
‘’Ne yapalım öğretmenim?’’
‘’Bir süre televizyon seyretmeyelim bir de kendi hikayemizi kendimiz yazalım.’’
‘’Nasıl olacak bu, peki? Zaten benim bir hikayem yok mu?’’
‘’Kim bilir belki de yeni bir hikaye yazmanın zamanı gelmiştir. Var mısın?’’
‘’Nasıl becereceğim bunu peki?’’
‘’Pencereden bakmak ister misin hani perdelerin kapalı olmadığı? Bir de sana evi gezdireyim hani kapıların kilitli olmadığı?’’
‘’Ne yani? Sizin evde kapalı ve kilitli oda yok mu? Bir de perdeler… a, cidden perdeler de açık ve dışarısı ne de aydınlık.’’
‘’Geri dönmek ister misin Şermin? En azından biraz büyüyene ve onlar cezalarını çekene kadar…’’
‘’Onlar kim, öğretmenim? Hem annem ve babam beni merak etmez mi?’’
‘’Onlarla konuşacağım canım ve eminim ki onlar da bunu kabullenecek ister istemez.’’
‘’Pencereden dışarı bakabilir miyim öğretmenim? Dışarısı içeriden nasıl görünüyor çok merak ediyorum.’’
‘’Ya, dışarıdan içerisi?’’
‘’Ne demek istediniz, öğretmenim?’’
‘’Bunu zamanla anlayacaksın. Hadi, gel, beraber bakalım pencereden. Hem belli mi olur; bir yıldız kayar da dilek tutarız…’’

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (4)

5.0

100% (4)

Kilitli oda...(öykü) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kilitli oda...(öykü) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KİLİTLİ ODA...(ÖYKÜ) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
turgaykurtulus
turgaykurtulus, @turgaykurtulus
6.8.2025 14:54:15
O kapalı perdelerin hikâyesiydi bu! Görünmez bir ağabeyin gölgesinde büyüyen çocukluğun, kilitli odalarda boğulan masumiyetin… Hepsi bir kalp atışında çarptı yüreğime. Samimiyetinle ördüğün bu sessiz çığlık için teşekkürler. Yeni öykün, bir sonraki arındırıcı yağmur bizi beklesin!
Etkili Yorum
Ve
Vedatdündar8, @vedatdundar8
6.8.2025 13:19:32
Bu öykü, bastırılmış bir gerçeğin ve karanlık bir aile ortamının çocuk gözünden nasıl algılandığını etkili bir şekilde yansıtıyor. Dili yoğun imgelerle örülmüş; özellikle “kilitli oda” metaforu, hem fiziksel hem de psikolojik hapishaneyi simgeliyor. Anlatıcının zihinsel dalgalanmaları ve hayal-gerçek arasındaki belirsizlik, metne rahatsız edici ama çarpıcı bir derinlik katıyor.

En güçlü yanı, sıradan bir travma hikâyesini doğrudan anlatmak yerine, parçalı ve sembolik bir yapı kurması. Bu, okuru metne aktif katılmaya zorluyor. Ancak yoğun imgesel dil, bazı bölümlerde öykünün ritmini zorlaştırıyor; okurun metnin özündeki dramatik gerilimi yakalaması için daha net ipuçlarına ihtiyaç duyulabilir.

Kısacası, “Kilitleme” eyleminin sadece odalara değil, hafızaya ve kimliğe de işlendiği etkili bir metin. Özellikle finalde öğretmenin “pencereden bak” çağrısı, umut ile belirsizlik arasında salınan bir çıkış ihtimalini güçlü biçimde hissettiriyor....Kutluyorum
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL