0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
165
Okunma

Ne Anayasa değişikliği ne cumhurbaşkanlığı seçimi ne bir süredir ülke gündemini meşgul eden malum “komisyon” tartışmaları ne yapay gündemler ne de siyasi kirli hesaplar bu halkın sağlığından daha önemli değildir!
Çünkü yaşanan ekonomik kriz ve yaşamsal ihtiyaçlara yansıyan fahiş rakamları bile göz ardı ettirecek, asıl tartışılması gereken çok daha önemli bir sorunu var halkın: Sağlık.
Artık sofralarımızda “Pestisit” de var.
Pazara, markete, manava gittiğimizde: en taze domatesi, en dolgun salatalığı, en sulu limonu arıyoruz. Ama o sebze-meyve neyle sulandı, nasıl büyütüldü bunu hiç düşünmüyoruz. Çünkü Türkiye gibi bir tarım cennetinde bunu sorgulamayı hiç öğrenmedik çünkü yakın tarihe kadar buna zaten gerek bile duymadık. Ama artık çok şey değişti ne Türkiye o eski Türkiye ne sebzeler meyveler eskisi gibi ne de biz…
Yani artık eskisi gibi tarlada başlayan hikâye sofrada sona ermiyor. Bugün soframıza gelen her dört meyve-sebzeden biri, sağlığımızı tehdit ediyor. Üstelik bu sadece bir “kirlilik” değil, doğrudan zehirlenme riski. Artık sofralarımızda sadece domates, salatalık, biber yok; pestisit var, yani zehir. Tarımda “zararlılarla mücadele” adına kullanılan bu kimyasallar, sadece böcekleri değil, bizi de sessiz sessiz öldürüyor.
Pestisit; Böcek, mantar, ot gibi tarım zararlılarını öldürmek için kullanılan kimyasalların genel adıdır. Ancak bu maddelerin büyük çoğunluğu insan vücudu için de zehirlidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), pestisit maruziyetinin başta kanser olmak üzere nörolojik hastalıklar, hormonal bozukluklar ve doğurganlık sorunlarına yol açabileceğini açıkça belirtmiştir.
Türkiye’de Durum Vahim
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) verilerine göre Türkiye, Avrupa’ya ihraç edilen ve pestisit kalıntısı nedeniyle en çok reddedilen ülkelerden biridir.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’nın 2023 raporuna göre, Türkiye’de satılan sebze ve meyvelerin %25’inde limit üstü pestisit tespit edilmiştir.
Greenpeace’in 2021’de yaptığı analizde, İstanbul’daki pazarlardan alınan 90 farklı sebze-meyve örneğinin %54’ünde en az bir adet pestisit bulunmuş, bazılarında bu sayı 13’e kadar çıkmıştır.
Geldiğimiz noktada tarım politikalarındaki eksiklikler, denetimsizlik ve halk sağlığına yönelik umursamazlık zincirleme bir ihmale dönüşmüş durumda ve Türkiye’de yetişen pek çok sebze ve meyvede kalıntı düzeyinin çok üzerinde pestisit tespit edildiği artık gizlenemeyen bir gerçek. Zehir bu kadar yakınımızdayken susmak suça ortak olmak ve sonucu kabullenmek demektir. Susmayacağız.
Avrupa’da Yasak, Bizde Serbest
Türkiye’de hâlâ kullanılan bazı pestisit etken maddeleri, Avrupa Birliği tarafından yıllar önce yasaklandı. Örneğin:
Chlorpyrifos: Avrupa’da 2020 yılında yasaklandı. Türkiye’de 2021’e kadar kullanıldı ve hâlâ kalıntılarına rastlanıyor. Nörotoksik etkisi bilimsel olarak kanıtlandı.
Carbendazim: Avrupa’da yasak. Türkiye’de 2023’e kadar kullanımı sürdü.
Acephate, Methomyl: AB’de kullanımı yasak, ancak Türkiye’de çeşitli tarım ürünlerinde hâlâ ruhsatlı
İhraç Ürünlerinde Pestisit Krizi: Avrupa’dan Geri Dönüşler
Türkiye, Avrupa Birliği’ne (AB) sebze ve meyve ihracatında yıllardır en fazla pestisit kalıntısı tespit edilen ülke konumunda. AB’nin Rapid Alert System for Food and Feed (RASFF) verilerine göre, 2023 yılında Türkiye menşeli 430 gıda sevkiyatı, yasaklı pestisitler veya maksimum kalıntı limitlerini (MRL) aşan seviyelerde pestisit içerdiği için reddedildi. Avrupa Parlamentosu+2Duvar English+2Greek City Times+2
Bu durum, yalnızca Türkiye’nin gıda güvenliği imajını zedelemekle kalmıyor; aynı zamanda AB ile ticaret ilişkilerini de olumsuz etkiliyor. Örneğin, 2022 yılında Türkiye menşeli 53 gıda sevkiyatı, AB tarafından yasaklı pestisit kalıntıları nedeniyle geri gönderildi. Avrupa Parlamentosu
2016 yılında da benzer bir tablo ortaya çıkmıştı: Chlorpyrifos adlı pestisit, yalnızca son üç ayda 14 farklı sevkiyatta tespit edilerek ürünlerin Türkiye’ye iade edilmesine yol açmıştı. Heinrich Böll Stiftung Türkiye
Üreticiyi Korumak mı, Halkı Gözden Çıkarmak mı?
“Çiftçi çaresiz, başka yolu yok” savunması artık inandırıcı değil. Bu gerekçe, halk sağlığının bu kadar kolay göz ardı edilmesini açıklayamaz. Çünkü:
Avrupa ülkelerinde biyolojik mücadele, entegre zararlı yönetimi (IPM) ve organik tarıma geçiş için ciddi teşvikler sağlanıyor. Türkiye’de ise üretici, yalnız bırakılıyor.
Hollanda’da biyolojik mücadeleye ayrılan bütçe tarımsal desteklerin %14’ü. Türkiye’de bu oran %1’in bile altında.
Tarım politikaları, üreticiye sadece pestisiti değil, çıkışsızlığı da dayatıyor.
Çözüm Mümkün: Ama İrade Nerede?
Pestisit kullanımına alternatif var. Bilimsel yöntemler, geleneksel bilgeliğin modern haliyle yeniden üretilebilir. Ancak bunun için siyasi irade, denetim kararlılığı ve kamusal yatırım gerekiyor. Çözüm basit:
Yasaklı maddeleri tamamen kaldırın.
Pestisit kalıntı analizlerini kamuya açık ve şeffaf yayınlayın.
Üreticiye sürdürülebilir tarım için teşvik sağlayın.
Halkı bilinçlendirin, etiketi değil gerçeği gösterin.
Yoksa uzun vadede yaşanacak “sessiz ölümlerin” sorumlusu olursunuz. Çünkü bu topraklarda sadece ürün değil, gelecek de yetişiyor.
Sizler bu “sessiz ölümlerin” ortağı mı olacaksınız, yoksa bu gidişata “dur” mu diyeceksiniz?
Zehirle Beslenmek Kader Değil
Gıda güvenliği, yalnızca bir “etiket” sorunu değil, doğrudan yaşam hakkı meselesidir. Pazar tezgâhında parlayan bir elmanın içindeki zehri göremeyiz belki, ama onun sonucunu çocuklarımızın bedeninde görebiliriz.
Birilerine ” önlenebilir” afetleri halka “mukadderat” diye kabul ettirmeye çalışmak, liyakatsiz ve zayıf yöneticilerinin başarısızlıklarını itiraf etmekten daha kolay geliyor olsa da bu topraklarda yetişen gıdaların zehirle sulanması kader değildir. Üstelik bu sadece bireysel bir sağlık sorunu değil, kamusal bir felakettir!
Bu nedenle Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere tüm ilgili kurumları göreve çağırıyorum. Artık birileri bu “sessiz ölümün” sorumluluğunu üstlenmeli ve acil önlemler almalıdır. Çünkü sağlıklı beslenme bir lüks değil, temel bir insan hakkıdır.
Soruyoruz
Sayın İbrahim Yumaklı ve Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerine sorular:
Avrupa vatandaşları için yasak olan zehirler, Türk halkı için neden serbest?
Avrupa Birliği’nin yıllar önce yasakladığı, kanserojen etkileri bilimsel olarak kanıtlanmış bazı pestisitler bizde neden hâlâ piyasada?
Halkı zehirlenme riskine açık bırakmak nasıl bir kamu politikasıdır? Yalnızca üretimi değil, yaşamı da zehirleyen bu sistemden neden çıkmıyoruz?
Tarım ve Orman Bakanlığı, hangi yasaklı pestisitlerin hâlâ kullanımda olduğunu kamuoyuna neden açıklamıyor?
Türkiye’de hangi ürünlerde kalıntı saptandı, neden kamuoyuyla paylaşılmıyor?
Pestisit kalıntı analizleri neden sistematik şekilde paylaşılmıyor?
Türkiye neden AB’nin yıllar önce aldığı önlemleri hâlâ uygulamıyor?
Üreticiye sağlıklı alternatifler sunmak için ne gibi teşvikler planlanıyor?
Biyolojik mücadele yöntemleri neden yeterince teşvik edilmiyor?
Avrupa standartlarını örnek almak bu kadar mı zor?
Halkın sağlığını, şirket kârlarından daha az mı önemsiyorsunuz?
Bu yazı, sadece bir şikâyet değil, bir çağrıdır. Gıdanın zehirsiz, yaşamın sağlıklı, toprağın temiz olması için yetkilileri göreve, kamuoyunu sesini yükseltmeye davet ediyorum.
Çünkü bu topraklarda sadece ürün değil, gelecek de yetişiyor!
Bir şeyleri "kökten" düzetmek için:
Bir şey yapmalı!
Kaynakça & Bağlantılar:
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) Pestisit Raporu (2023): www.efsa.europa.eu/en/efsajournal/pub/7301
Greenpeace Türkiye Pestisit Araştırması (2021): www.greenpeace.org/turkey/raporlar/zehir-tabağımızda/
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Gıda Raporu (2023): www.gidamo.org.tr
Dünya Sağlık Örgütü Pestisit Bilgilendirme Sayfası: www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/pesticides
Paylaş, yaygınlaştır, sorular sor. Çünkü bu mesele hepimizin!
#PestisitsizYaşam”
29 Temmuz 2025
İlk Kaynak: gultenkahraman.com.tr/turkiyede-pestisit-gercegi-ve-sorumlular/
#tarımveormanbakanlığı #ibrahimyumaklı #içişleribakanlığı #aliyerlikaya #sağlıkbakanlığı #kemalmemişoğlu #tarım #pestisit #tarımilacı #zehirlenme #sağlık